NUHUN GEMİSİNE KAN DÜŞTÜ

Nuriye Çakmak

SABAH NAMAZI VAKTİ, kısa süre önce başından ayrıldığım beklemede olan bilgisayarımın başındayım. Sabah saat 8 gibi Gazze sularına girecek gemi için, katillik nöbeti geçirdiğinden kendi sularına girmesini bekleyemeden uluslararası sularda tacize başlayan İsrail’den ötürü endişe içindeyim. Ama sabah saatlerini bekliyorum, daha fazlasını yapmak için yaklaşmalarını bekler diyorum. Yapacağını biliyorum, ama inanmak istemiyorum. Ben daha internete bağlanırken telefonum çalıyor, tüm geceyi Tvnet’in başında geçiren ablam acı haberi veriyor. Sesi titriyor, tam anlayamıyorum, telefon kesiliyor.

Gece tacizden ötürü kesilen uydu bağlantısı, gemiden haber geçen onlarca habercinin kesilen yayınları ve hatta saldırılardan ötürü kapanan İhh’nın ana sayfası, daha gemi ilk hareket ettiği an kesilen cep telefonu sinyalleri.. Haber alabileceğim tek yer geminin güvenlik kamerasından canlı yayın yapan Tvnet.

Otobüsün rahatsız koltuğunda yorgunluk ve uykusuzluktan çöken gözlerimin önünden gitmeyen o sahneyi görüyorum işte bağlantı kurulduğu an. AMAN YA RABBİ! Gözlerime inanamıyorum.. Bu başarısız Amerikan filmlerinden bir sahne mi? Kabus mu görüyorum. Elim ayağım boşalıyor. Gerçekten toparlamakta güçlük çekiyorum. Tüm dünya gidip geliyor sanki, aklım da.

On bin ton yardım malzemesi yüklü ve 32 ülkeden 500’ün üzerinde gönüllünün bulunduğu en küçüğü 1,5 en büyüğü 80 yaşındaki kahramanları taşıyan ve içinde olmak için neler vermeyeceğim o rüya gemime, gecenin bir vakti hücum botlarından özel tim komandoları tırmanıyor. Ve ömrüm olduğu müddetçe içimi titretecek o sahnede, sanki terör örgütüne baskına gelen askeri helikopterden iple geminin güvertesine inen otomatik silahlı askerleri görüyorum. Ateş açıyor, evet, üzerinde can yeleğinden başka koruma olmayan yardım gönüllülerine gemiye iner inmez hatta inmeden ateş açıyor..

Lütfen burada yayını durdurun, burada zamanı durdurun. Tüm sesleri susturun. Dayanamıyorum.

Herkes gibi şuna inanmak istiyordum oysa ben, içimden gelen o korkunç sesi bastırarak; ne kadar gözü dönmüş bir cani de olsa kendi sularına girilinceye dek bekler, sonra gemiye çıkar ve herkesi tutuklar, sonra sorgular, bilmem ne bela.. Ve kısa süre sonra elbet gelir yüz aklarımız en güzel gazzeyi bitirmiş şekilde.. diyordum. Zaten şu izzetsiz ortamdan bir umut çıkaramadığım için, asla direk Gazze’ye ulaşacaklarına dair bir düşünce taşıyamıyordum.

O gece neler olduğunu kimse tam olarak bilemiyor, anlatamıyor, anlam veremiyor. Sadece oyun kuranların en iyisi olan Allah’ın bildiği bir plan işliyor. Bunun başka açıklaması olamaz. Bu büyük bir imtihan, bir hakikat doğacak, kanımız akacak, canımız acıyacak, hüküm yerini bulacak. Acizliğimi Allah’a şikayet ediyorum. Çaresizliğimi. Bıkkınlığımı. Usanmışlığımı.

Nuh’un gemisine kan düştü. Nuh’un selamet gemisine haydut korsanlar, vahşi caniler, lanetliler savaş açtı. Ve kıyamet henüz kopmamıştı..

Kendi sularında bile olmayan, zaten kendisini hiç alakadar etmeyen bir şehre doğru yolculuk eden defalarca aramış bir sivil yardım gemisine en ağır şekilde askeri müdahelede bulunan İsrail, gemiye, yolculara ateş ederek operasyona başlıyor. Gaz bombaları atıyor ve helikopterlerle güverteye inen komandolar yukarıdan rastgele ateş ederek iniyor gemiye. Ama tehlikeli gemi yolcuları askerlere saldırmış!

Ah siz yok musunuz, Filistinliler gibi sessizce ölmeyi bir türlü beceremiyorsunuz. Niye oturup beklemediniz, ellerinde özel öldürme listesi olan komandolar sırayla temizleseydi sizi. Geçen sefer üzerlerinize taş ve kurşun atan askerlere elinizde sadece kum olduğu için kum atmıştınız, size atılan taşları geri yollamıştınız kan içinde. Şimdi oturakları sopa yapıp saldırmışsınız, çok saldırgansınız. Su sıkmışsınız, güvertenin demirlerini sökmüşsünüz, mutfaktan çatal kaşık stoklamışsınız. Evet, ölmeyi hak etmişsiniz yani.

Sessizce ölmeyi bize öğretemeyeceksin İsrail. Bunu unut. Yalanlarını bundan böyle bu hakikatin üzerine uydur. Sana inanan senin gibi olsun, seni destekleyen senden beter olsun ve sana haklılık payı çıkarmak için bin takla atanlar da senden olsun. Ve lanet hepinizin üzerine olsun.

Şimdi bu yalancılarla, kraldan çok kralcı münafıklarla uğraşacak halimiz yok. Aynı görüntüler dönüyor, kesin bilgi gelmiyor, gemiye ulaşılamıyor, açıklama yapılmıyor.. Aklıma sadece konsolosluğa koşmak geliyor. Aynı bekleyiş orada devam ediyor. Meydan gittikçe kalabalıklaşıyor. Mikrofona ses ayarı yapılan her an yüreğim kalkıyor, yeni bir haber mi geldi diye. Telefonum susmuyor, açmak istemiyorum, ölü sayısı kaç, yaralılar ne durumda.. Ne konuşacağız ki, hiçbir şey bilmiyorum ve hiçbir umudum yok! Biliyorum ki, tepki gelmedi hiçbir yerden, biliyorum terk ettiler kahramanlarımızı, biliyorum ki esirler ve eminim dünya sadece izliyor. Haber alamadığımdan içim kanıyor ama gelen haberlerden de tek bir hayır beklemiyorum.

Kalabalık arttıkça, daha önce ilgilenmeyenler televizyondan saldırı kısmını görüp de ancak uyanınca, gece nöbet tutanların yerine nöbet değişimine gelenler oldukça, oradaki herkes yakınlarına telefonlarla uyarılar yolladıkça sığmıyoruz o uğursuz alana. Herkes tepki vermek istiyor, Taksim’de buluşmak için karar veriliyor. Tüm iletişim imkanları seferber ediliyor ve karar şöyle açıklanıyor; yürüyeceğiz..

Geçen yıl Konvoyun yolunu kesen Mısır’ı kınamak ve simurglarımıza destek vermek için toplandığımızda tersini yapmıştık, önce Taksim’e gitmiştik ve oradan metroyla Levent’e geçmiştik. Metro Gazze treni olmuş, tüm istasyonlar Filistin olmuştu. Şimdi akın var, metroya sığılmaz. Bugün isyan var, bugün öfke var, sokaklarda haykırmak var.

Resmi makamların her şey izinle yapıldığı için çok iyi tanıdığı İHH, yine izinle çıkmıştı yola. Tek bir kara lekesi yoktu. 18 yıldır tüm dünyaya olağanüstü eforla yardım taşımış (5 kıta 120 ülke) ve bence en önemlisi fevkalade bir organizasyon yapısına sahip olduğu için yaptığı tüm diğer etkinliklerle, düzenlediği, desteklediği tüm çalışmalarla tam bir stk olduğunu şerefle ilan etmişti. Hiçbir organizasyonun giremediği ya da ilgilenmediği bölgelere korkusuzca girdiği için şehit vermeye alışkındı onlar. İsrail’in tüm saldırılarına rağmen yılmadan ilk günden beri Filistin’e her türlü yardımı götürdükleri için korkmadılar. Konvoy’un başına gelenleri bildikleri için hazırdılar. Ve İsrail yine aymazlığını ilan etmek için daha gemiler demir almadan açıklama da yapmıştı “vururuz”.

Kendi sularına girinceye kadar bekleyip, milli güvenliğim tehlike altında olduğu için bu girişime karşı kendimi savundum, son ana kadar bekledim, sebepler bizi buna mecbur etti demeye gerek görmeyecek kadar korkusuz olduğu için daha denizde gemi yokken orada donanma vardı. Bunu tüm dünya duymuştu. İçinde 32 ülkeden insan vardı, orası uluslararası sulardı ve hiçbir ülke vatandaşlarını korumak için inisiyatif almadı. Peki Türkiye. O gemi bizimdi, o gemi buradan demir aldı, o gemide en çok Türk vatandaşı vardı. En yakın olan bizdik, ha birde unutmadan müttefiktik! Neden tehdit aldığı halde gemiler korunmaya alınmamıştı?

Belki beklemek istediler. Kendilerini nedense çok önemsedikleri uluslararası kamuoyunda haklı çıkarmak için. Saldırıya geçene dek müdahil olmadılar. Ona da tamam. Peki ya tarafsız sularda silahlı saldırıya uğradığını son telsiz bağlantılarıyla ilan eden kaptanın sesinden sonra sabaha kadar neden tek bir girişim olmadı? Nasıl olabilir, onlarca değişik ülkeden gelmiş ve içlerinde Avrupa Parlementosundan gelen 15 milletvekili olan yolcular silahlı saldırıya uğramış, öldürülmüş, ağır yaralanmış ve yetmezmiş gibi esir edilmişti. Yaralılara dahi kelepçe takan katil Siyonistler nasıl korkusuzca 500 kişiyi esir etmişti. Herkes izledi mi?

Evet. Herkes her şeyi hazmedebilen o eşsiz genişlikleriyle izledi. İşin daha vahimi, biz meydanlardayken, onlar hala izliyordu.

  2.06.2010

© 2021 karakalem.net, Nuriye Çakmak