Münafikûn (II)

Harun Pirim

Münafikûn(I) yazısında ele alındığı kadarıyla İşârâtü’l İ’câz’da açıklandığı şekliyle Bakara Sûresi’nin 14-15. ayetlerinin gözüyle Münafikûn Sûresinin ayetlerini görmeye çalışalım.


Sûrenin 1. ve 2. Ayetleri:

1-Münafıklar sana geldiklerinde: "Biz, senin Allah'ın Resulü olduğuna şahitlik ederiz." derler. Allah da senin Kendisinin elçisi olduğunu elbette bilir. Bununla beraber, Allah, onların bunu söylerken yalan söylediklerine, samimî olmadıklarına şahitlik eder. 2-Onlar yeminlerini kalkan olarak kullanıp insanları Allah'ın yolundan uzaklaştırırlar. Yaptıkları bu iş ne kötü bir iştir!

Nifakın üç özelliğinden(zillet, ifsadata meyletmek, başkalarını tahkir etmekle gururlanıp zevk almak) birisi olan fesat çıkarmaya ve ifsad etmeye meyletmek, ayetlerde münafıkların yeminlerini kullanarak insanları Allah yolundan uzaklaştırmaları olarak ifade edilmiştir.

3. ayet:

Çünkü onlar önce inandıklarını iddia ettiler, sonra inkâra gittiler. Bu sebeple kalpleri mühürlendi. Artık onlar hakkı anlamazlar.

İşârâtü’l İ’câz’da ‘iman’ın zıddının küfür değil de ‘nifak’ olarak belirtilmesi kayda değer bir inceliktir. Adeta, küfür bozulma neticesi iken nifak bozulma keyfiyetidir. Nifak keyfiyetindeki bir bozulmaya terettüp eden inkar, inkarların en kötüsü. Dolayısıyla, kafirlerin mühürlenen kalblerine karşılık, münafıkların mühürlenen kalbleri. Yaptıkları kötü işlerin neticesinde. Artık onlar hakkı anlamazlar.

4. ayet:

Onları gördüğünde kalıpları kıyafetleri senin hoşuna gider, onları beğenirsin. Konuştuklarında sözlerine kulak verirsin. Gerçekte ise onlar, âdeta duvara dayatılan, ruhsuz kütüklere benzerler. İçleri boş, ödlek olduklarından çıkan her sesten pirelenir, her yeni haberi kendi aleyhlerinde sanırlar. Onlar düşmandır, onlardan sakın! Allah belalarını versin onların! Nasıl da hakikatten vazgeçiriliyorlar.

“Vesvese havfe (korku), havf riyaya, riya nifaka müncer olur.”(*1) ifadesi ile nifakın anatomisi resmedilmiş. Kalıp kıyafet, dikkat çekici sözler, bunların hepsi dış destek ve görüntü. Dayanılan duvarlar adeta. Aslında onlar ruhsuz kütükler gibi. Korkak olmaları, haberleri üzerine alınmalarına ve kendi aleyhlerinde zannetmelerine sebep olmuştur. Havadan nem kapan haller, üzerimize alınmalar, daha da ötesi olumsuz anlamalar ne kadar da münafıkane durumlar. Dikkat! Ayetin devamındaki şiddet mukabilinde dikkat!

5. ayet:

Onlara: "Gelin, Resulullahın huzuruna varın, sizin için dua etsin, Allah'tan size af dilesin!" denildiğinde, (açıktan bir şey söyleyemediklerinden), kibirlerinden ötürü başlarını sağa sola büker, içten içe homurdanırlar ve onların kibirli bir şekilde yan çizdiklerini görürsün.

Aslında leyhlerine olan bir cümleyi nasıl da aleyhlerine anlıyorlar ve hakikatten vazgeçiriliyorlar. Kalblerindeki korku onları kaçıp gizlenmeye mecbur etmiş. Kibirlenerek yan çiziyorlar. Hale bakıldığında, nasihattan hoşlanmayan nefis de böyle münafıkçasına yan çizmek istemiyor mu bazen?

6, 7, 8. ayetler:

6-Ha mağfiret diledin, ha dilemedin, onlara göre birdir. Allah onları asla affetmeyecektir. Çünkü Allah, fâsıklığı tabiat haline getirenleri hidâyet etmez, emellerine ulaştırmaz. 7- Onlar: "Resulullahın etrafındaki fakirlere infak etmeyin, destek olmayın ki dağılsınlar!" diyen bedbahtlardır. Halbuki göklerin ve yerin bütün hazineleri Allah'ındır, lâkin münafıklar bunu bilmezler, anlamazlar. 8- Hem derler ki: "Medineye bir dönelim; göreceksiniz aziz olan, zelil olanı oradan dışarı atacaktır." Heyhat! İzzet, Allah'ın, Resulünün ve müminlerindir. Ne var ki münafıklar bunu bilmezler.

Kendi kalblerini ifsad ettikleri gibi, çevrelerinde de fesat çıkarıyorlar. 7. ayetin iniş sebebi olarak Hicret’in 5. yılında Abdullah İbn Übey’in Benî Mustalık seferinde ensarları muhacirler aleyhine kışkırtması üzerine genç yaştaki sahabe Zeyd bin Erkam(r.a)’ın durumu Efendimiz’e(a.s.m) haber vermesiyle Übey’in Peygamber(s.a.v) huzurunda bu durumu inkarı bildirilir(*2) . Ayrıca münafıklar Medineliler’den güç alacakları düşündükleri için kendilerini güçlü ve izzetli saymışlardır. Bu güç ve izzet de yine duvara yaslanan içi boş kütüğün hali gibidir ki akabinde gelen ayet münafıkların bu hallerini bildirerek, bize de boş hülyalar için güçlü görünen iktidarlara bel bağlamamayı fısıldamaktadır.

9. ayet:

Ey iman edenler! Ne mallarınız, ne evlatlarınız sizi Allah'ı zikretmekten alıkoymasın! Bilin ki böyle yapanlar, en büyük kayba uğrarlar.

Her türlü vesile ile emellerine ulaşmaya çalışan münafıkların hazin hallerinden bahsedildikten sonra, bu ayet mü’minlere asıl emel olan Allah’ı zikretmek (hatırlamak) yolunda en önemli görülebilecek hayattaki vesileler mesabasindeki malların ve evlatların bu asli emellerine ket vurmamasını ders vermektedir. Mallar ve evlatlar alıkoyuyor ise bu emelden, hal münafıkane bir hal olsa gerektir. Ne büyük bir kayıptır.

10, 11. ayetler:

Sizden birinize ölüm gelip çatmadan önce, size nasib ettiğimiz imkânlardan Allah yolunda harcayın! Ölüm gelip çatınca: "Ya Rabbî, az mühlet ver bana, bak nasıl hayırlar yapacağım, tam takvâ ehlinden olacağım!" diyecek olsa da, Allah vâdesi gelen hiçbir kimsenin ecelini ertelemez. Allah yaptığınız her şeyden haberdardır.

Asya münafıklarını hatırlatıyor bana. Ve “…iddianızda samimi iseniz haydi ölümü istesenize”(*3) kelamını. Hadislerle ifade edilen münafıklığın alametlerinden olan verdiği sözü yerine getirmemenin özünde ertelemek yatıyor. Ertelenen unutulabiliyor, akim kalabiliyor. Ayet adeta anımızı hayır pratiğine dönüştürme imanından bahsediyor. Aksi halde imanın zıddı olan ‘nifak’ın kalbde yer bulabilme tehlikesinine remz ederek(benim anladığım kadarıyla).

Kur’an’ın dersiyle münafıkların durumunu ve münafıkane halleri anladığımız gibi Resûl-u Ekrem(a.s.m)’in talimiyle de öğreniyoruz ki:

"Ümmetim için korktuğum şeylerin en korkuncu Allah'a şirk koşmaktır. Dikkat edin, ben, onlar güneşe, aya, puta taparlar demiyorum. Ancak onlar, Allah'tan başkası için amel işlerler."


  1. Said Nursi, İşârâtü’l İ’câz, Söz Yayınları, 124

  2. Suat Yıldırım, Kur’an-ı Hakîm’in açıklamalı meali

  3. Bkz. Bakara, 94

  4.10.2009

© 2021 karakalem.net, Harun Pirim