Kıştan Bahara, Kusurdan Kusursuza…

Rabia Nazik Kaya

BİR BELDEYE TAŞINMAK, BİR BELDEYİ tanımak bir kış mevsiminde..Havanın kapalı, ağaçların çıplak olduğu bir dönemde..Soğuk, sessiz ve ıssız günlerde..Nasıl da bir tedirginlik oluşturur insanın kalbinde..

Toprak, bağrında taşıdığı tohumları sımsıkı tutmakta ve hiç renk vermemektedir.

Göğün griliği, maviyi zapt etmiş göstermemekte ve börtü böcek, çekildikleri kabuklarında beklemektedir..

Birkaç ay geçer böylece…

Ve bahar gelir usulca…Önce minik minik yapraklarla ve pembe-beyaz çiçeklerle..

Her gün geçtiğiniz soğuk ve karanlık yol, yeşil bir örtüye bürünür sonra..

Kışta ölü gibi görünen ağaç dallarının ne kadar yükseğe uzandığını, yemyeşil yapraklar büyüyünce anlarsınız..Bir çalılığa benzeyen sarmaşık dallarının pembe-mor çiçeklerden oluştuğunu görünce hayret edersiniz..

Ve toprağın sonunda salıverdiği menekşeleri fark edersiniz renk renk..

Güneş artık daha sık uğramaya başlamıştır bu beldeye. Mavi saklandığı yerden çıkar, yer gök rengarenk bir şölen havasına bürünür adeta..

Oysa buralar griydi,
soğuktu,
sessizdi,
renksizdi,
ıssızdı ilk tanıştığınız zaman…

Şimdiyse nasıl değiş(tiril)di !....

Baharla duygular bile kıpır kıpır oldu, umutlar uçurtma olup rüzgarla yükseklere uçtu, uçtu..

Toprakla birlikte kalp ve ruh nefes aldı..

Yağmurla sanki kederler, öfkeler, nefretler yıkandı..Mis gibi oldu her yer..

Bahar, bir diriliş müjdesi; bahar bir hediye oldu..

Ölüleri diriltecek olan Allah, kâinatı şenlendirdi, canlara can kattı..

***

Kışta tanıştığımız beldeler gibi, kışta tanıdığımız insanlar oluyor hayatımızda..

Kışın sessiz soğukluğunda belki üşümüş ruhuyla karşılaştıklarımız..

Ve önyargılar dizesi sıralanıyor zihnimizde..

Öyle ki baharın gelmesine izin vermeyecek kadar az muhatap oluyoruz kimileriyle..

Açmaya hazır çiçekleri içinde saklayan cılız dal parçaları, inandırıcı gelmiyor belki bize..

Ne var ki; kışsız bahar olmuyor..

Acı çekiyor insan, hata yapıyor, pişman oluyor, olgunlaşıyor, hazırlanıyor…

Bazen kötülüklerden korunmak istermişçesine bir kalın zırhla kaplıyor etrafını ve kapatıyor kendini herkese..

Bu yüzden, insanları tanımak, onları sevmek ve yardımcı olmak için zamana ihtiyaç var..

Bir kışa, akabinde bir bahara ihtiyaç var..

Ama çok az kimseye bu sabrı gösteriyor ve çok az kimseyi seviyoruz biz.

Ve yaşımız ilerledikçe sevdiğimiz insan sayısı artmak yerine azalıyor.

Çünkü kusursuzu arıyoruz, kusur kabul edemiyoruz.

Zaman geçtikçe de mükemmeliyetçiliğin esiri oluyoruz.

Bu yüzden modern çağın insanı yalnız..Her yer kış…Bahardan eser yok kalp hanelerinde..

Kuru ve kirli bir kalabalıktan oluşan bir çevreyle ve küçücük çekirdek aileyle sınırlı küçük hayatlar boy vermeye başlıyor her yerde.

Halbuki Yaratıcımız kullarını eksiklerine ve hatalarına rağmen seviyor…Af kapısını hep açık tutuyor..

Yaratıcımızın sevgili elçisi (s.a.v) de, insanları kusurlarına ve eksiklerine rağmen seviyor ve hatta kullukta pek çok hatası olan biz bu devrin nâkıs insanlarına da yüzlerce yıl ötesinden “kardeşlerim” diye hitâp ediyor..

Rabbimiz “El-Vedûd” ismiyle “Seven” ve “Sevilen” iken, biz kusurlu kullar “Sevmeyen” ve “Sevilmeyen” olabiliyoruz..

Ve bu da bir âyine hükmünde yaratılmış olan insanın fıtratına hiç yakışmıyor…

Evet, kışta gördük belki birbirimizi..

Ben, bir hastamı, cezaevi koğuşunda mahkumken gördüm örneğin..Ya da bir hastamın yakınını hastaya eziyet ederken tanıdım.. Ya da bir başkasını mesleğinin kurallarını çiğnerken gördüm…Evet kusurlar gördüm belki..Ama ben de kusurlar işledim ve birileri de benim kusurlarımı gördü..Nihayetinde mükemmel değildik hiçbirimiz..

Ancak kusurluya değil, kusurun kendisine olmalıydı öfkemiz ve nefretimiz..

Çünkü her birimiz, kışın tüm yapraklarını döküp incecik kalan kuru dallara sahip olsak da, o dalları cennet bahçeleri gibi çiçeklerle donatacak olan toprağa, köklerimizle bağlıyız.. Çünkü insanız, hatalıyız ama; Rabbimizin rahmeti çok büyük !..

Henüz gün yüzüne çıkmamış rengârenk çiçeklerimiz toprağımızda saklı..Ve dikenli çalı-çırpılar aslında yemyeşil sarmaşıklara dönüşecek…

Sadece “çok seven” ve “çok çok sevilmeyi hak eden” bir Rabbin kulları olduğumuzu hatırlamalı ve sevmeyi denemeliyiz…

Sevmeyi, ayağımıza takılan dikenli bir bitkiyi dahi..

Ve hatta griliğini göğün.. Ve kusurlarımızı bile..

Ki kusurlarımız sayesinde “Kusursuz” olanı tanıyabiliriz..

Ve kusurlarımızla rahmet edilenlerden oluruz..

Kusurlarımızla seviliriz biz….

29 Nisan 09
Ankara..

Rabia Nazik Kaya

  7.05.2009

© 2021 karakalem.net, Rabia Nazik Kaya