Eskimiş şeyler

Sinay Avşar*

ESKİ JAPON KÜLTÜRÜNDE parıldayan her şey, değersiz ve bayağı kabul edilirmiş. Çünkü bu kültüre göre, parıldayan bir nesne yenidir ve bu yüzden kullanımından kaynaklanan soyluluk henüz değer kazanmamıştır. Eskimiş, pek çok kez çay içmekten sararmış bir fincan, bizim için sabrımızı, özenimizi aktardığımız eşyadır. Hem bize hizmet etmiş, hem de zamanla o eşyaya huylarımız, duygularımız yüklenmiştir. İşte bu sırdan olsa gerek, bu kültürde, zamanla çatlaklar ve gölgeler oluşsa da, eskimiş olan şeylere soyluluk atfedilirmiş, değerli kabul edilirmiş.

Böyle yazıyor, okuduğum bir kitapta. Japon inanışında olduğu gibi, eskimesinden dolayı bazı kavramlar bizler içinde, değerli ve soyludurlar; dostlarımız gibi... Gerçek dostluklarımızda da kimi zaman gündelik eşyalarda olduğu gibi, çatlaklar ve gölgeler oluşabiliyor. Ancak eskimiş fincanımızı fırlatıp atmadığımız gibi, dostlarımızı da hayatımızdan çıkaramayız. Çünkü yaşantılarımızdan derin izler taşırlar.

Üzerinden geçen yıllar, dostluklarımızı daha bir değerli ve anlamlı kılar.. Çatlaklar ve sarsıntılar, o dostluğun bulunduğu noktaya müspet manada tekrar bakmaya vesile olur. Yaşadığınız deprem dolayı, evinizde oluşan çatlaklıklar için hasar tespit yaparsınız, ve en önemli nokta, temelin ne kadar sağlam olduğuna dair olan bilgidir, buna göre geliştirirsiniz alınacak tedbirleri. Bir de manevi değerinin olması, hayatınızın yaşanmışlığına sahne olması açısından evinize alınacak tedbirleri daha kıymetli kılar. O nispette önlemler almaya başlarsınız. Bunlar arasında temeli güçlendirmeye dönük bir çalışma olabileceği gibi, bazı zamanda sadece yüzeyde görünen çatlakları gidermek kafi gelebilir.

Dostluklarımızdaki sarsıntılar ve gölgeler, daha sağlam temellere oturtabilmemiz için alınacak bu tarz tedbirlere vesile olması yönünde önemli adımlarımızıdır. Elbette depremden hasarla kurtulabilmiş dostlar için geçerli bir konu, yoksa bütünüyle yıkılmış enkazın altında kalan dostluklara söyleyecek bu noktada bir şey kalmıyor. Elinizde kalan yaşanmışlığa, anılarınıza bakıp zaman zaman hatırlamaktan başka.

Ve bir tercih yaparız düzletmek noktasında, ya da bitmeye giden adımları birer birer seyrederiz... Tercih yapmak kendi gerçekliğinize bir anlamda müdahale etmek gibidir, yakalamaya çalışırız kendi gerçekliğimizi, yakalayabildiğimiz oranda..

Tercihlerimiz, devamlı ve kararlı hareketlerimizden meydana gelen bir bütündür... İlk bakışta tek nokta halinde verilmiş tercihi görürüz, sonrasında devam eden hareketlerden ve niyetlerden süzülmüş hali görürüz, yani son noktasıdır bütünü tamamlayan. Tercih; bir anlamda insanın kaderini şekillendiren, hareketlerin yönünü belirleyen ve geleceğe dair düşünebilme özgürlüğüdür... Bir anlamda da ölçülebilir sınırları içinde belirlediği amaçları takip eden, hedef ve seçme özgürlüğüdür.

Tercihlerimizin yokluğunda dostluklarımızı algılayabilmekte kimi zaman zorlanırız. Ne adına ve hangi niyetlerle muhatap olduğumuz önemlidir, insandık ve kusursuz değildik. Hedefi belirlenmemiş olan tüm beşeri ilişkilere bakıldığında söyleyebiliriz ki; ancak Rıza-ı İlahiye adına kurulan dostluklar, baki olabilir ve meyve verebilirdi. Çünkü ne maddi çıkar ilişkisine dayanır, ne de kişisel zaaflarınıza ve enaniyetlerinize göre belirlenir.

Bu niyetlerle kurulmuş dostluklarımızda ne hatayı görüp şahsa verme hatasını yapabiliriz, ne de hatayı yok sayabilir, bastırılmış duygularla devam edebiliriz. Bu niyetlerin ışığında, yapılan yanlışlığı dostumuzun kendisine değil, nefsine havale edip dua ile düzletme adımları atabiliriz. Dostluk kavramı arasında; kalbi derinliklerimizin ihtiyacını anlama, özen gösterme, sabırlı olma, değer verme ve paylaşma en önemli unsurlardır. Paylaşacak dostlarınız yoksa, iyi şeylere sahip olmanızın da bir zevki yoktur.

Bu unsurların rehberliğinde belirleriz dostlarımızı ya da dost diyebildiklerimizi veya dost olabildiklerimizi.

Her bir şeyin bizimle kurulan bağ açısından dünyevi anlamda bir ömrü vardır… Değer atfettiğimiz eşya miadını tamamlarken güzellikle ve yumuşaklıkla ona veda etmemiz gerektiği gibi; bittiğini düşündüğümüz geçmişte yaşanmış güzel dostluklarımızı da biterken güzelce bir kenara koyabilmek, veda edebilmek gerekir, geçmiş güzel anıların hürmetine.

Montaigne “Dostlarımızla ruhlarımız o kadar karışmış ve kaynaşmıştır ki, ruhlarımızı birleştiren dikiş silinip kaybolmaktadır” diyor.

Tüm hakikati ile yaşanan dostlara, dostluklara; sarsıntı geçirse de sona ermeyen gerçek dostluklarla birleşmiş ruhlara merhaba.

  24.12.2008

© 2021 karakalem.net, Sinay Avşar