‘Dürüstlüğün öfkesi’

Editör

BU İFADEYİ DÜN BİR SÖZ ustasının yazısında okudum.

Bir gün önce yazdığı bir doğru yüzünden muktedir bir mecra tarafından ‘seviyesiz, bayağı’ gibi kelimelerle hakarete uğramış bir söz ustasının yazısından.

Kendisini bu kelimelerle hedef tahtasına oturtan bu muktedir mecra bildirisine karşı dik duruşunu sürdürürken, onlara ‘dürüstlüğün öfkesi’ni hatırlatıyordu.

Hayatlarımızı öfkenin yönetmesine izin vermenin yanlışlığına mukabil, gereken yerde aklın ve vicdanın rehberliğinde ‘öfke’nin de istimali vâkıası ile yüzyüze gelir insan. ‘Kuvve-i gadabiye’nin insanın üç temel duygusundan biri olması, boşuna değildir. Hayatını, maddî ve manevî bütünlüğünü, değerlerini koruyabilmesi için bu duygunun istimalinin gerektiği tecrübeler de yaşar insan.

Bir önceki yazıda yaptığım çağrı, benim için böylesi bir tecrübeydi işte.

Yüzyüze kaldığım itham, kişiliğimi hedef almanın ötesinde, yazdıklarımın izzetine dokunan ve yazdığım doğruları izi kalacak bir çamurla bulandırma istidadı ve belki de amacı taşıyan bir ithamdı. Bir hakikatin ifadesi için yazdığınız bir yazının karşılığında, ‘liderlik tutkusuyla böyle yazıyor olduğunuz’ ithamına maruz kalmak; dahası, bunu fiilen örneklendirme iddiasıyla alâkasız bir sürü olayı işin içine katıştırmak; böylece, yazılanların safiyetine, samimiyetine, hakikatine, izzetine en azından bazı zihinlerde izi kalacak bir çamur bulaştırmak...

Sitenin editörü olarak doğrudan beni hedef alan bu ‘yorum’ları siteye koymamış olsak, sitemizin müzakere ahlâkına ve özeleştiri erdemine dayalı özgürlükçü ruhuna lâf söyleme zemini doğacaktı birileri için. Sitemizin yazarlarına yönelik bir sataşma için editör olarak sizin araya girmeniz ve takdir hakkınızı kullanmanız zor değildir de, sataşma doğrudan sizi hedef alıyorsa sitenin bu ruhuna lâf edilmesin kaygısıyla ilgili yorumların salıverilmesini istersiniz. Sitemizde yorumları değerlendirmekle görevli arkadaşımız, bunu bilir. Başka yazarlara gelen yorumlarda daha hassas tartmasını rica ettiğim terazisine, benim yazılarıma gelen yorumlarda esnek tutması lüzumuna, bu sebeple, hep dikkat çekmişimdir.

Ama salıverilen yorumlarda dile gelen iddia, “Lider ve mürşid” yazıma gelen bazı yorumlardaki gibi ise, salıverildiği gibi, cevapsız da bırakılmaması gerekir. Bu cevabın da iki yolu vardır: ya uzayıp gidecek, çok hamur götürecek, ama bu arada başkaca kişilerin hukukuna bir şekilde dokunacak bir yolu seçerseniz yahut en kestirme yolu. Karşıdaki kişi bir fikir müzakeresi yerine ‘belden aşağı’ vurmaya yelteniyorsa; nitekim “Lider ve mürşid” yazısının muhtevası ve mesajı ortadayken sizi tam da bu yazının zıddı bir ruh haline sahip olmakla, lider olma tutkusuyla ‘liderlik’ eleştirisine girişmekle itham ediyorsa, en doğrusu, ‘dürüstlüğün öfkesi’ne sığınarak en kestirme yoldan gitmektir.

Mübahale çağrım, işte bu sebeptendir. Dahası, bu çağrım, bundan önce ve bundan sonra, yazılarımın safiyetine, samimiyetine, izzetine ve doğrularına böylesi çirkef yakıştırmalar ile kara çalmaya talip herkese şamildir. Metin Karabaşoğlu olarak şahsımın kusurdan azade olduğunu hiçbir zaman düşünmedim. Yazılarım da, eleştiriden azade değildir. İsabetli bulmadığım eleştirilere karşı dahi ne kadar açıkyürekli olduğumu, bilenler bittecrübe bilir. Ama bu açıkyüreklilik, yazılarıma eleştiri getirecek yerde ‘belden aşağı’ vurup kişiliğime ilişerek yazılarımın safiyetine kara çalmaya talip olanları hoşgörüyle karşılayacağım anlamına gelmez. Eleştiriye açık olmak, hakarete ve iftiraya da açık olmak anlamına gelmez.

Neyi niye yazdığımın farkındayım. Yanlış olduğu halde yazacaklarım yüzünden edineceğim şöhret ve dünyalığa bedel, yazılması lüzumuna inandığım doğrular yüzünden yaşadıklarım ortadayken, ucuz, basit, çirkef iddialara pabuç bırakacak değilim.

Evet, bana bugüne kadar ‘mecburi çağrı’ yazısında dile getirdiğim şekilde iftira etmeye kalkanlarla da, bundan sonra böyle iddialara kalkışacak olanlara da kapım açık: Diledikleri zaman, diledikleri yerde bu konuda mübaheleye hazırım.

Yeter ki, hakkın hatırı kırılmasın...


Not: İlgili yorumlardan belli bir cemaatin sorumlu tutulmasına asla razı değilim. Buna temayülü olan okuyucuların, bir sürü ismi adıyla soyadıyla zikredip bana sataşmaya kalkan ama mübahele çağrıma hala cevap vermeyen meçhul kişinin sözü muhterem Fethullah Gülen Hocaefendiye getirdiğinde sadece ‘Fethullah’ diye söz etme gibi bir nezaketsizliğe kalkışmasına dikkat etmeleri gerekir. Kaldı ki, ilgili iddia böyle bir cemaatî asabiyet içinde dile getirilmiş olsa dahi, bunun sorumlusu asla ve asla o cemaatin bütün müntesipleri, hele hele hayatlarında ve düşüncelerinde onlara yol gösteren muhterem zât olamaz. Kem söz sadece sahibini bağlar; ailesini, şehrini, cemaatini, milletini değil. Mesele budur.

  16.06.2008

© 2021 karakalem.net, Editör