RİSALE-İ NURDAN ÖNEMLİ BİR PARÇA: 1.LEM’A, YUNUS AS. KISSASI

Halil Köprücüoğlu

YILLAR İÇERİSİNDE ONLARCA, BELKİ YÜZLERCE okuduğum 1. Lem’a hakkında mütalaalı birçok dersten sonra önemli nüanslar ihtiva eden bir konuma gelen zihnimdekileri arkadaşlarıma da faydası olur düşüncesiyle aktarmak istedim.

Belki gazete gibi okuduğumuz için ondaki bu farklılıkları ilk okumalarımda fark edemedim. Yıllar ve farklı arkadaşlarımın fehimleriyle bugün farklı manaları algıladığımı sanıyorum. Yıllar geçtikçe inşallah daha yeni ufuklara da ulaşırız.

Sizler onu tekrar okurken, zahirî manaları yanında birikimlerinizi ve bu yazdıklarımı da ekleyerek tekrar değerlendirebilirsiniz.

A- Metnin öncesinde ayet-i kerimelerden dua niteliğinde yedi bölüm sıralanır ve “… her zaman, hususan mağrib ve işâ ortasında 33 'er defa okunması çok faziletli bulunan mezkûr kelimât-ı mübareke” olduklarından bahsedilerek, ASM.’ın ve Yunus AS.’ın okuduğu da belirtilerek, okunması istenir. Bunlardan ilk altısını Bediüzzaman Tesbihatının son kısmına da koymuş ve mağrib ve işâ ortasında 33 'er defa okumuş, okunmasını talep etmiştir. O’nun tesbihatının tamamen Sünnete uygun olduğuna olan itikadımı daha önce A.Badıllı Ağabeyin R.Nurun Kudsî Kaynakları adlı eserinden de pekiştirince bu dua nitelikli ayetlere daha da dikkat ettim. Her birisi TEMEL ESASLAR ihtiva ediyordu ve hepsi birbirinin mütemmimi sayılabilecek mahiyetteydi. Günlük hayatta prensip olması gereken ölçülerden sayılırlardı ve aşağıda 1.Lem’ada anlatılacağı gibi çok önemli mahiyet arz ediyorlardı. Burada anlatılanlar çerçevesiyle bakılırsa farklılık açıkça görülebilir.

Onların derin manalarını da düşünerek her gün okumak inşallah hepimize nasip olur. O temel felsefeleri Cenab-ı Hak ruhumuza sindirsin, hayatımıza, davranışlarımıza ilhak etsin…

B- Bediüzzaman, nedense Yunus AS. Hikâyesini tamamen anlatmaz. Sanki sadece onun ana fikrini bize aktarır. O konudaki dua niteliğinde olduğu anlatılan ayetin zahiri manası da sathî bakınca, sanki çok şey söylemiyor gibidir: “Senden başka ilâh yoktur. Seni her türlü noksandan tenzih ederim. Gerçekten ben kendine zulmedenlerden oldum.” Ama BSN. gibi bir Muhakkiki dinleyince O’ndan çok ince manalar idrak edersiniz. Gelin siz de hikâyenin detaylarına değil de manalarının detaylarına talip olun.

C- Bir kere O “…en mühim bir vesile-i icabe-i duadır”. Bu mana çok önemlidir. Çünkü bu duadan sonra, çok ağır şartlar, bir anda ortadan kalkıvermiştir. Ay çıkmış, karanlık yok olmuş, dalgalar duruluvermiş; balık O’nu sahil-i selamete bırakıvermiştir. Sanki sihirli bir kelime grubudur bu ayet-i kerimeler. Allah bu duaya hemen icabet etmiştir. Çünkü istediği cevabı almıştır. Bir kulu, peygamberi O’nu noksanlardan tenzih etmekte, bu feci hale gelişiyle ilgili olarak O’na hiç itiraz etmemektedir. Kusuru tamamen kendine vermektedir. İşte bu mânâ kullukta çok önemlidir.

Bediüzzaman’ın, namazın ÇEKİRDEKLERİ olarak anlattığı Subhânallah, Elhamdülillah ve Allahü Ekber temel manalarını burada düşünmek tam yerindedir. Bütün namaz rekatlarında rükû ve secdede söylenen Subhane Rabbiyel Aziym ve Subhane Rabbiyel Âla sözleriyle de en az 3-5 defa bu felsefe hep tekrar edilir durulur. Hatta sanki bu yetmez veya önemine binaen namazın arkasında da hemen hemen ayni anlamı ifade eden Subhanallah kelimesi 33 defa tekrar edilir. Hep ayni önemli şey söylenir. Allahım sen yanlış yapmazsın, sen noksanlardan münezzehsin denir, durur.

Evet, “Mevla görelim neyler, neylerse güzel eyler.” güzel ve çok temel bir manadır ama, bunu fiilen söylemek için çok yüksek bir iman ve güçlü yürek gerek.

Bir otomobil kazasının sıkıntısını aylarca atlatamayan; alamadığı 5-10 milyarlık mahsul parası arkasından bir ayda on kilo zayıflayanlar bu sözü kolay söyleyemezler. Onlar benim gibi, 1.Lemayı çok okumalıdırlar.

Eyüp AS.’ın kalp ve diline kurtlar ilişinceye kadar hastalığa itiraz etmemesinde de; ateşe mancılıkla atılan İbrahim AS.’ın Cenab-ı Hakkın bu icraatına itiraz etmeyi kalbinden bile geçirmeyişinde de hep ayni TESLİMİYET vardır. Çünkü o ruhta olanlar “Fani dünyada kazandıklarına sevinmez, kaybettiklerine üzülmezler.” Hatta İsa AS, “Şu damdan kendini at, bak nasıl öleceksin.” diye vesvese vermeye, iğfal etmeye çalışan Şeytan’a “Rab, imtihan edilmez.” diye cevap verirken de ayni edep, ayni teslimiyet vardır.

İşte 1.Lem’ada bu manaya yoğunlaşılmalıdır. Çünkü onun ana teması burada gizlidir.

D- Ayrıca Yunus AS.’ın başına gelen çok abartılı gibi gelebilir. Ancak Bediüzzaman “O vaziyette esbab bil külliye sukut etti. “diyerek dikkatimizi yine farklı bir şeye çeker. Burası da çok önemlidir. Çünkü YunusAS.’ın aleyhinde gece, deniz ve hut ittifak etmişlerdir. Bu üçünü birden emrine musahhar eden bir Zat O’nu sahil-i selâmete çıkarabilir. Hatta bütün halk onun hizmetkârı ve yardımcısı olsaydılar, yine beş para faydaları olmazdı, olamazdı.

Yakın zamanda okyanusta arızalanan bir Rus denizaltısı dünyanın en güçlü donanmasına sahip devletler tarafından bile kurtarılamamış yüz civarında asker dünyanın gözü önünde vefat etmiştir. Bediüzzaman bu hali “Demek esbabın tesiri yok. “ diye bir tabirle ifade eder. Esasen O, esbabın tesiri olmadığını bütün eserlerinde tekrar tekrar hep anlatır, ispat eder. Bu kullukta çok önemli bir bilgidir. Fakat bizlerde esbap hep bu kadar sükût ekmemekte veya iktiranla veya fenlerin materyalist felsefece saptırılmasıyla sebeplerle ilgili bu mana tam olarak görülememektedir. Mülk âleminde elbette sebeplere müracaat gerekmektedir. Ancak her şeyin arkasında Müsebbibü'l-Esbab olan Rabb-i Rahimimiz görülebilmelidir. Gerek hastalıklardan şifa bulmada, gerek kaza ve belalardan korunmada, gerek rızkın elde edilmesinde hep Allah görülebilmeli, bulunabilmelidir. Bunu idrak ediş kelimelere dökülmeli, kalben idrak edilebilmelidir. Buralardaki zahiri perişaniyetlerde Allah asla itham edilmemelidir. Olsa olsa o menfi durumdan kurulmak için DUA denen hallerden birisiyle yine O’na müracaat edip fiilen kurtulmaya çalışılmalıdır. Dertler O’na arz edilmeli, şükürler O’na yapılmalıdır. Ancak kalben O’na asla itiraz etmemeli, isyan manası ortaya çıkmamalıdır.

Bütün namazların bütün rekâtlarında Fatiha okunur. Hem, “Elhamdülillahi Rabbil Alemiyn“ (Her şeyin yaratıcısı sensin Allah’ım; her şeyi ancak Sen yaratabilirsin, başkaları asla olamaz)denir. Hem;“İyya kenestâiyn”(Sadece senen yardım bekleriz. Çünkü başkaları bir şey yapamazlar, acizdiler.) diye her zaman söylenir. Her şeyi bir kenara itmek, esbaptan medet ummamak, sadece Allah’a güvenmek, her şeyi O’ndan istemek, kullukta zarurettir.

İşte Yunus AS.’ın zahiren basit nidâsı bu manalar sebebiyle “sırr-ı ehadiyet, nur-u tevhid içinde inkişaf ettiği için..” çok tesirli olmuştur. Bizler de dualarımıza ayni gücü kazandırmak için, “…en mühim bir vesile-i icabe-i duayı” yani bu anlamı, ruhumuzdan hiç eksik etmemeliyiz.

E- “Hazret-i Yunus AS.’ın birinci vaziyetinden yüz derece daha müthiş bir vaziyetteyiz. Gecemiz istikbaldir. İSTİKBALİMİZ, nazar-ı GAFLETLE, onun gecesinden yüz derece daha karanlık ve DEHŞETLİDİR… “ manaları üzerinde de çok durmalıdır.

Esbabın tesirinin olmayışını, Müsebbibü'l-Esbab’ın sonsuz ilim ve kudretini tam idrak edemeyenler maalesef hep perişan haldedirler. Çünkü dünya, âlem-i kevnü fesattır. Burada, her şey hep yolunda gitmez. Bela ve musibetler, iyilikler ve güzellikler iç içe beraberce bulunurlar. Hatta kâinattaki bu zahiri ŞER PROBLEMİ bütün insanları ciddi ciddi düşündürmektedir.

Köln’de açılan, fiziki engelliler için üretilen cihazlarla, araçlarla ilgili fuara katılmak için gelen iki üretici mühendisin bir R.Nur sohbeti esnasında,”Siz hiç kolu olmayan, omuzunda elleri bulunan genç kızlar gördünüz mü? Bunu Allah nasıl yapar” derken de; Avrupa’daki Hitler döneminde Yahudilerin hunharca yakıldığı fırınlarla ilgili müzeyi gezerken “Bunlar olurken, Allah neredeymiş.” diyen yeni Papa da ayni büyük vartaya düşmüşlerdir. Bu soruların cevabının hakikaten güçlü olarak verilmesi gerekmektedir.

Resul-ü Ekrem ASM. bile Huneyn’in bidayetinde Uhud’un nihayetinde zâhiren mağlup olmuştur. Çünkü bize ders verilmesi gerekmektedir. Burası imtihan dünyasıdır.

Bizim bunu tam anlamamız için 25.Lem’adan hastalık ve belalara farklı ve hikmetli bakmayı öğrenmeliyiz. 26.Sözden Kaderi anlamaya çalışmalıyız. 24 Mektuptan merdiven ve model misallerini okuyup mülk sahibinin mülkünde istediği gibi hareket edebileceğini kavramaya çalışmalıyız. Biraz zor ve uzun gibi görünen bu yol haritası gözünüzü korkutmasın. Yakınızdaki bir Nur Sohbetine katılıp bu sorulara karşılık bu metinleri ve daha başkalarını talep edebilirsiniz. İnanınız, verdiğiniz emeğe değdiğini ve çok da zor olmadığını fiilen göreceksiniz.

Ama 1.Lem’ada anlatılan Yunus AS. Gibi davranmak, Allah’a güvenmek imanın gereğidir ve çok doğrudur. Bu sebeple;

“Biz de,

• Hazret-i Yunus Aleyhisselâma iktidaen,

• umum esbabdan yüzümüzü çevirip,

• doğrudan doğruya, Müsebbibü'l-Esbab olan Rabbimize iltica edip

“ Lâ ilâhe illâ ente subhaneke innî küntü minezzâlimiyn” demeliyiz “

Eğer bu Marifetullahta terakki eder, imanımızı güçlendirirsek; Allah’ın gücünün her şeye yeteceğini bilirsek o zaman durum tamamen değişir. Bu sebeple:

“…aynelyakin anlamalıyız ki,

• gaflet ve dalâletimiz sebebiyle aleyhimize ittifak eden

• istikbal, dünya ve hevâ-yı nefsin zararlarını def edecek

• yalnız o Zat olabilir ki,

1. istikbal taht-ı emrinde,

2. dünya taht-ı hükmünde,

3. nefsimiz taht-ı idaresindedir.” fikrine katılır, tam bir huzur buluruz.

F- Parçanın sonunda:

• Lâ ilâhe illâ ente (Senden başka ilâh yoktur.)cümlesiyle istikbalimize;

• subhaneke (Seni her türlü noksandan tenzih ederim. ) kelimesiyle dünyamıza;

• innî küntü minezzâlimiyn (Gerçekten ben kendine zulmedenlerden oldum.) fıkrasıyla nefsimize nazar-ı merhametini celb etmeliyiz” derken; neden ayetin bazı parçaları, bazı unsurlarla eşleştirilmektedir. Bunun açılması gerekmektedir. Büyük ihtimalle(Allahu âlem):

a) Her şeye gücü yeten, mutlak ilim, kudret, rahmet sahibi bir Allah vardır ve birdir; deyip, buna tam itikat edip istikbalimizden, geleceğimizden endişe duymamalıyız, anlamında “Lâ ilâhe illâ Ente (Senden başka ilâh yoktur.) denerek İSTİKBALİMİZE nazar-ı merhametini celb etmeliyiz, denmiştir;

b) Bu dünya alem-i kevn-ü fesattır ve bu onun dürüst muradı yoktur! İmtihan sırrı gereği, mülk sahibinin mülkünde istediği gibi tasarruf edebileceği de söz konusu olduğundan her şey, her zaman zahiren düzgün gitmeyebilir. Biz eğer Rahman’ür Rahimi tanımışsak, O’nun her zaman noksanlardan münezzehiyetini kavramalı, her zeminde bunu ifade etmeliyiz. Sıkıntılı anlarımızda da yine O’na sığınmalıyız, anlamında, Subhaneke (Seni her türlü noksandan tenzih ederim. ) denerek DÜNYAMIZA nazar-ı merhametini celb etmeliyiz, denmiştir;

c) 26.Sözün arkasında anlatılan R.Nurun 4 Hatvesinde bulunan, ”Nefislerinizi temize çıkarmayın” na bağlanan nefislerimizin tathirinin, temizlenmesinin, onu temize çıkarmamak olduğunu burada hatırlamamız gerekmektedir. Yusuf AS.’ın bile nefsinden, Allah yardım etmezse çok korktuğunu hiç unutmamalıyız. Belki 13. Lem’adan nefsin demle bile çok büyük dalaletlere götürebileceğini kavramalıyız. Kader Risalesi olan 26.Söz 1.Mebhasdan, şerde nefsin niçin hissesinin büyük olduğunu, Allah’ın asla şerleri istemeyeceğini, cüz’î irademizle isteyince Küllî iradesiyle yarattığını, şerri yaratmanın şer olmadığını anlamaya çalışmalıyız. İşte bu temel manayı ifade etmek manasında da: innî küntü minezzâlimiyn (Gerçekten ben kendine zulmedenlerden oldum.) denerek NEFSİMİZE Rabbimizin nazar-ı merhametini celb etmeliyiz, denmiştir.

Bütün bunlar sebebiyle, Bediüzzaman Hazretleri :

“Tâ ki, nur-u İMAN ile ve KUR'ÂN'IN mehtabıyla

• İSTİKBALİMİZ tenevvür etsin ve

• GECEMİZİN dehşet ve vahşeti,

ünsiyet ve tenezzühe inkılâp etsin.

Elbette, böyle bir insanın

1. Mâbudu,

2. Rabbi,

3. melcei,

4. halâskârı,

5. maksudu öyle bir Zat olabilir ki,

1. UMUM KÂİNAT Onun kabza-i tasarrufunda,

2. ZERRAT VE SEYYÂRAT dahi taht-ı emrindedir.

Elbette öyle bir insan daima Yunusvâri

“ Lâ ilâhe illâ Ente Subhaneke innî küntü minezzâlimiyn” demeye muhtaçtır; diyerek metni tamamlamaktadır.

O’nun bu söyledikleri Vahyin ve Sünnetin en önemli Mesajlarındandır. Cenab-ı Hak uymayı, Nurlardan istifademizi artırmayı nasip etsin. Amin.

  4.01.2008

© 2021 karakalem.net, Halil Köprücüoğlu