25. Söz – 3. Şua; 2. Şavk

Cemal Karabel

BİRİNCİ ŞULE, ÜÇÜNCÜ ŞUA, BİRİNCİ CİLVE, İKİNCİ ŞAVK

Kur’ân-ı Kerîm’in Allah kelâmı olduğunu isbat eden i’cazlardan birisi de, gaybdan haberler vermesidir. Kur’ân’ın birçok âyetinde maziye ait, istikbâle ait, ilâhî ve kevnî hakikatlere ve ahirete dair gaybdan haberler yer almaktadır.

Kur’ân-ı Kerîm’de gizli ve aşikâr birçok ihbarat-ı gaybiye bulunmaktadır, hatta bazı ulemâlar için Kur’an baştan başa ihbarat-ı gaybiye nev’indedir. Ancak bunlardan sadece bazıları umuma açıktır ve biz de bu notlarda geleceğe ait haberler veren âyetlerden bazılarını açmaya çalışacağız.

İstikbâle ait haberler vermenin bize görünen iki önemli veçhesinden birisi, böyle bir işin kul kârı olamayacağıdır, zira kimsenin geleceği bilemeyeceği malumdur. İkinci önemli nokta ise, o dönemde zaten müşrikler tarafından sıkıştırılmakta, taciz edilmekte, itiraz ve hakarete uğramakta olan Peygamber Efendimiz’in (a.s.m.) verdiği bu haberlerdeki en küçük bir hatasından dolayı davasını kaybedecek oluşudur. Düşünün ki, gelecekten haber veren ve verdiği bu haberler doğru çıkmayan bir insana siz ne kadar itimat ederdiniz?

İşte Resul-i Ekrem (a.s.m.) Efendimiz böyle bir ortamda gâyet ciddiyet ve emniyetle, ve tereddütsüz bir şekilde gelecekten haberler vermiş ve bunların hepsi aynen çıkmıştır. Bu hâl ise bize o zâtın (a.s.m.) bu sözleri Üstâd-ı Ezelî’sinden (c.c.) ders alarak söylediğini götermektedir.

İşte bu âyetlerden bazıları:

  • Peygamber Efendimizin İslâm’ı açıkça tebliğ etmeye başladığı ilk zamanlarda eziyet, işkence ve alaylar had safhaya çıkmıştı. Hz. Muhammed (a.s.m.) de yalancılıkla suçlanıyor ve bu duruma çok üzülüyordu. Bunun üzerine şu âyet nâzil oldu:

    Rum, 30:60 "Artık sabret! Çünkü Allah’ın sana (va’dettiği zafer ve dinini üstün kılacağına dair) verdiği söz haktır. Ve ahirete inanmayanlar, sakın seni telaşlandırmasınlar."

  • Rasulullah (s.a.v.) rüyasında, arkadaşları ile birlikte Mekke’ ye girip Beytullah’ı tavaf ettiğini, bazılarının saçlarını tıraş ettiğini, bazılarının kısalttığını görmüştü. Bunu arkadaşlarına anlatmış, onlar da sevinmişlerdi. Rasulullah (s.a.v.) arkadaşları ile beraber Hudeybiye’ ye çıktığı ve müşrikler onların Mekke’ ye girmesini engellediği zaman aralarında barış yapıldı ve müslümanlar geri dönmek zorunda kaldılar. Bunun üzerine münâfıklar kuşkuya düşerek şöyle dediler: "Allah’a andolsun ki, biz ne saçımızı tıraş ettik, ne kısalttık, ne de Beytullah’ı gördük. Hani nerede o rüya?" Bunun üzerine şu âyetler indi:

    Fetih 48:27 "Muhakkak ki Allah senin haklı, hakikatlı rüyanı doğru çıkardı. Allah dilerse, Mescid-i Haram’a gireceksiniz; saçlarınızı tıraş ederek, kısaltarak ve korkmayarak. Sizin bilmediğinizi Allah bildi. Size bundan evvel yakın bir fetih nasip etti. (Hayber’i fethettirdi. Etraftan birçok kabile İslâm’a girdi. Mekke fethinin kapısı açıldı.)

    Fetih 48:28 "Bütün dinlerden üstün kılmak üzere Resûlünü hidâyet ve hak din ile gönderen O’ dur. Şahit olarak Allah yeter."

    Gerçekten de bundan bir sene sonra Mekke fethedilmiştir.

  • Rum sûresinin ilk âyetlerinde şöyle denilmektedir:

    Rum 30:2-5 "Rumlar, en yakın bir yerde yenilgiye uğradılar. Halbuki onlar, bu yenilgilerinden sonra birkaç yıl içinde galip geleceklerdir. Önünde de, sonunda da emir Allah’ındır. O gün mü’minler Allah’ın yardımıyla sevineceklerdir. Allah dilediğine yardım eder. O, mutlak güç sahibidir, çok esirgeyicidir."

    Bizans ordusu, yurtlarının İran’a en yakın yerinde* mağlup oldu. Haber Rasulullah (s.a.v.) ve arkadaşlarına ulaşınca, Bizanslıların yenilmesi güçlerine gitti. Müşrikler ise buna sevindiler, çünkü İranlılar kitapsız ve ateşperest idiler. Bizanslılar ise ehl-i kitap idiler. Müşrikler, Rasulullah (s.a.v.) ve ashabına: "Siz de ehl-i kitapsınız, Bizanslılar da. Biz ise ümmîyiz (kitapsızız). Bizim İranlı dostlarımız, sizin Bizanslı dostlarınıza galip geldi. Biz de sizi mutlaka yeneceğiz" dediler. Bunu duyan Ebu Bekir (r.a.): "Allah sizi sevindirmeyecektir" dedi. Bunun üzerine yukarıdaki âyet indi. Bu savaştan yedi yıl sonra iki ordu tekrar karşılaştı. Bu sefer Bizanslılar İranlıları yenip bozguna uğrattılar. Bizanslıların İranlıları yendiği ve Allah’ın va’dinin gerçekleştiği bugün, Allah’ın ateşperestlere karşı ehl-i kitaba yardımından dolayı mü’minler sevindiler. Ancak, ondan da önemlisi, bugün, Bedir savaşı gününe rastlamıştı ve bazı müfessirlere göre, mü’minlerin sevinmesinin asıl sebebi buydu. İbn Abbas şöyle der: "Bedir günü, hem putperestlerin, hem de ateşperestlerin yenilgiye uğradıkları bir gündür."

  • Hz. Muhammed’in (a.s.m.) Peygamberliği’ni açıkça reddedip O’na karşı savaş açanların dışında başka türlü düşünen çeşitli gruplar da vardı. Bunlar, Rasulullah için; "O, olsa olsa bir şairdir ve yakında cinnet getirir, biz en iyisi bekleyelim", "O bir delidir" diyorlardı. Bunun haricinde Müslümanları sapıklıkla suçlayanlar da vardı. Aşağıdaki âyetler bu haller üzerine nazil olmuştur:

    Tur 52:30-31 "Yoksa: Bir şairdir. Zamanın çarkları içinde öleceğini bekliyoruz mu diyorlar? De ki: Bekleyin bakalım, ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim."

    Kalem 68:5-6 "Sen de göreceksin, onlar da görecekler, kimde delilik olduğunu..."

    Mülk 67:29 "De ki: Bizim inandığımız ve kendisine güvendiğimiz, Rahmân olan Allah’tır. Kimin apaçık bir sapıklıkta olduğunu yakında bileceksiniz."

  • Peygamberliği zamanında Rasulullah’a (s.a.v) yapılmış olan saldırıları birçoğumuz duymuşuzdur, ve bu saldırılardan Peygamber Efendimiz (a.s.m.) mucizevî şekillerde korunmuştur. Bunlardan bazıları şunlardır:

    • Ebu Cehil, Resulallâh’ı (s.a.v) Kâbe’de namaz kılarken görürse, o secde ederken boynuna basacağına dair yemin etmişti. Ve bir gün, Efendimiz âdeti olduğu üzere Kâbe’de namaz kılarken Ebu Cehil onu gördü. Tam Peygamber Efendimiz (a.s.m)’in boynuna basmak üzere yaklaşmışken birdenbire ani hareketlerle kendisini geriye doğru attı. Daha sonra bu olayı şöyle anlatmıştır: "Boynuna basmak üzere ona yaklaştığım sırada onunla aramda ateşten bir vadi açıldı."

    • Bir gün Peygamber Efendimiz (a.s.m.)’in bir ağaç gölgesinde dinlendiği sırada bir müşrik elinde kılıcıyla gizlice yaklaşarak karşısına dikildi ve "Söyle bakalım, şimdi seni benim elimden kim kurtaracak?" dedi. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (a.s.m) sakin bir şekilde "Allah" diye cevap verdi, ve adamın elindeki kılıç birden yere düştü. Peygamber Efendimiz (a.s.m.) yere düşen kılıcı alarak adama "Peki söyle bakalım seni benim elimden kim kurtaracak?" diye sordu.

    • Uhud Savaşı sırasında Peygamber Efendimiz (a.s.m.)’ yi yaralayan bir adam, savaştan sağ olarak kurtulmuştu. Bu adamın ölümü ise bir dağın tepesinde bir koyun tarafından defalarca boynuzlanarak öldü.

    • Rasulullah (s.a.v.) ve Hz. Ebu Bekir (r.a.) hicret ederlerken bir atlı yerlerini tespit ederek onlara yetişmişti. Onları engellemek üzereyken atıyla birlikte kumlara gömülmeye başladı ve Peygamber Efendimiz (a.s.m.)’e kendisini kurtarması için yalvarmaya başladı. Rasulullah (s.a.v.), adamdan orada olmadıklarını söyleyeceğine dair söz aldıktan sonra adamı kurtardı. Adam geri dönerek o yönde kimsenin olmadığını diğerlerine söyledi.

    • Bu korunma vak’alarından belki de en bilineni, Hicret sırasında Rasulullah (s.a.v) ve Hz. Ebu Bekir’in sığındıkları mağaranın girişinin bir örümcek tarafından kapatılması ve içeriye yuva yapan bir güvercin vasıtasıyla kendilerini öldürmek için gelen müşriklerden kurtulmalarıdır.

    İşte tüm bu korunmaların sırrını bize Maide sûresinin 5. ayeti gösterir:

    Mâide 5:67 "Ey Rasul! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan O’nun elçiliğini yapmamış olursun. Allah seni insanlardan koruyacaktır. Doğrusu Allah kâfirler topluluğunu hidayete iletmez."

  • Rasulullah (s.a.v.) Kur’an’dan âyetler okuduğu vakit müşrikler bunların Hz. Muhammed (s.a.v)’in sözlerinden başka birşey olmadığını, onun ancak bir şair olduğunu iddia etmişlerdi. Bunun üzerine müşrikleri "Kur’ân’a nazire getirmeye davet eden" şu âyetler gelmişti:

    Bakara 2:23-24 "Eğer kulumuza indirdiklerimizden herhangi bir şüpheye düşüyorsanız, haydi onun benzeri bir sûre getirin, eğer iddianızda doğru iseniz Allah’tan gayri yardımcılarınızı da çağırın."

    "Bunu yapamazsanız—ki elbette yapamayacaksınız—, yakıtı insan ve taş olan cehennem ateşinden sakının. O ateş kâfirler için hazırlanmıştır."

    İsra 17:88 "De ki: Eğer bu Kur’ân’ın bir benzerini getirebilmek için bütün insanlar ve cinler birleşse, onun eşini getiremezler. Birbirlerine yardımcı da olsalar..."

  • Yahudiler, kendilerine İslâm’a girmeleri teklif edildiği vakit Müslümanlara şöyle cevap vermişlerdi: "Biz seçilmiş milletiz ve cennetliğiz, sizlerse cehennemliksiniz." Yahudilerin bu cevabına karşılık şu âyetler gelmiştir:

    Bakara 2:95 "Onlar yaptıklarından dolayı asla ölümü istemeyeceklerdir. Ve Allah o zalimlerin içyüzünü çok iyi biliyor."

    Cum’a 62:7 "Ve onlar, yaptıkları suçlardan dolayı asla ölümü istemeyeceklerdir. Şüphesiz Allah, zalimleri çok iyi bilendir."

    Dünyaya en fazla bağlı olanların Yahudiler olması, bu âyetlerin ne kadar hakikatli olduğunu gösterir.

  • Bizler kâinata ve iç dünyamıza, yani âfâka ve enfüse biraz dikkatli bir nazarla baktığımızda nice harikulâdelikler, mucizeler görürüz. Bu durum bize Neml ve Fussılet sûrelerinde şu şekilde bildirilmiştir:

    Neml 27:93 "Ve şöyle de: Hamd Allah’a mahsustur. O, size âyetlerini gösterecek, siz de onları tanıyacaksınız. Rabbin, yaptıklarınızdan habersiz değildir."

    Fussılet 41:53 "fâkta ve kendi nefislerinde insanlara âyetlerimizi göstereceğiz ki o Kur’ân’ın gerçek olduğu onlara iyice belli olsun. Rabbinin herşeye şahit olması yetmez mi?"

  • Bunlar dışında aşağıdaki iki âyet de gaybdan haberler vermektedir:

    Mâide 5:54 "Ey iman edenler. Sizden kim dininden dönerse, bilsin ki Allah, kafirlere karşı sert, mü’minlere karşı yumuşak, Allah’ı seven, Allah’ın da onları sevdiği bir toplumu getirecektir. Onlar Allah yolunda cihad ederler ve hiçbir kınayanın kınamasından korkmazlar. Bu, Allah’ın, dilediğine verdiği lütfudur. Allah’ın lütfu ve ilmi geniştir."

    Âyet-i kerîme, bazı müslümanların dinden döneceklerini bildirmektedir. Nitekim bazı gruplar İslâm’dan dönmüştür. Bunlardan bir kısmı Hz. Muhammed (s.a.v.), bir kısmı da Hz. Ebu Bekir (r.a) zamanında dinden çıkmıştır. Müseylemetu’l-Kezzâb’ın kavmi olan Hanife oğulları Resulullah (s.a.v.) zamanında dinden çıkmış ve Müseyleme Rasulullah (s.a.v.)’e şöyle bir mektup yazmıştır: "Allah’ın Rasulü Müseyleme’den, Allah’ın Rasulü Muhammed’e. Yeryüzünün yarısı bana yarısı sana." Rasulullah (s.a.v) ona şöyle cevap verdi: "Allah’ın Rasulü Muhammed’den, yalancı Müseyleme’ye. Bilesin ki, yeryüzü Allah’ındır. Kullarından dilediğini ona vâris kılar. Sonuç müttakîlerindir."

    Nur 24:55 "Allah, sizlerden iman edip iyi davranışlarda bulunanlara, kendilerinden öncekileri sahip ve hâkim kıldığı gibi kendilerini de yeryüzüne sahip ve hâkim kılacağını, onlar için beğenip seçtiği dini onların iyiliğine yerleştirip koruyacağını ve korku döneminden sonra, bunun yerine onlara güven sağlayacağını vaad etti. Çünkü onlar bana kulluk ederler; hiçbir şeyi bana eş tutmazlar. Artık bundan sonra kim inkâr ederse, işte bunlar asıl büyük günahkârlardır."

    Bu âyette Allah (c.c.), İslâm devleti Medine’de her taraftan kuşatma altında iken İslâm dininin yeryüzüne hakim olacağını, Müslümanların putperestliği tamamen temizleyeceğini haber vermiştir.




*Bazı tefsirciler bunu dünyanın en alçak yeri olarak çevirmişlerdir ki, bu savaş Lut Gölü’nde cereyan etmiştir. Yakın bir zaman önce Lut Gölü’nün dünyanın en alçak bölgesi olduğu keşfedilmiştir. Teknolojik imkanlarla ortaya çıkarılan bu durum Kur’ân-ı Kerim’in başka bir mucizesidir.

  17.01.2004

© 2021 karakalem.net, Cemal Karabel