‘Yeşil Feminizm’in İflası!

Ahmet Nazlı

BATI MEDENİYETİNDE, AİLENİN ÇÖKÜŞÜNÜ DOĞRU okumak gerekiyor. Aşırı özgürlükçü bireyler bir araya gelemiyor gelseler de bir arada kalmaya devam edemiyor. Kendi içinde parçalanma yaşayan birey, aile içinde bir araya geldiğinde de bu parçalanmışlığı devam ettiriyor ya da yapay formüllerle ayakta durmaya çalışıyor.

Vahyi dinlemeyen akıl, kalpsizleştikten sonra kendisi de ayakta duramıyor. Son tahlilde batı medeniyeti, semavi kuralları duymazlıktan gelmeye devam ediyor.

Hakikatte, batıda, çöken sadece aile değil, batının kadına bakışı ve modern paradigmanın yıkılışıdır. Hatta erkek kadın eşitliği konusunda yapılan aşırı vurgu, gerçekte cinsler arasında eşitliği sağlayamamış, bilakis, cinsiyet farklılığını kemikleştirmiştir. Özellikle erkeğe karşı kadın haklarının savunulması, kadının hakkını koruyamamış ve kadının erkeğe karşı özgürlüğü, gittikçe kaybolmaya yüz tutmuştur.

Görüntüde ise, kadının, gittikçe ekonomik özgürlüğü artmış; hakları artmış; erkeklerin boyunduruğundan kurtulmuş gibi gözüküyor. İstediği zaman istediği yerde çalışıyor, istediği zaman evleniyor, istediği zaman çocuk sahibi oluyor ve istediği zaman boşanıyor.

Doğasına uysa da uymasa da gerek evliliği ve çocuk yapmayı gerekse çalışma hayatını hep özgürlüğü uğruna feda etmiştir. O, özgürlüğü uğruna, evlilik dışı ilişkilere de girip hayatını feda edebilmiştir. Hayatını özgürlüğü uğruna feda eden sadece kadın değildir. Feminizmi savunan erkekler de evliliğini, gayri meşru ilişkilere feda etmiş ve aile hayatının yıkılmasına sebep olmuştur.

Feminizm, kadını özgürleştirmek uğruna, erkeğin de kadının da nefsinin ve arzularının esiri olmasını kabullenmiştir.

Batı feminizminin bir yansıması olarak Müslüman kadının feminist duruşunu incelediğimizde, özgürlük, aile ve çalışma hayatı konusunda maalesef, çok farklılık görememekteyiz.

Bu gün, kamusal hayatın hemen her yerinde kendisine yer bulan ‘yeşil feminizm,’ içinde barındırdığı modern unsurlarla Müslüman ailenin de yer yer tahrip olmasına yol açmıştır. Aşırı özgürlükçü bireyci davranış biçimi, Müslüman kadını önce ekonomik kaygılarla ‘yuva’sından dışarı çıkartmış sonra da batı feminizminin diğer öğelerini de sahiplenmeye başlamıştır.

Yeşil feminist takıntı, kamusal mekanda, kem gözlere tahammül eder ve toplumsal değerler uğruna buna katlanır. Ama evde özel mekanda, kocaya itaati, özgürlüğüne feda eder. Kamusal mekanın cazibesine kapılıp bir gözü ve bir kulağı ‘dışarı’da olan ev hanımı, evdeki ilişki biçimini ‘dışarı’daki kurallara göre tanzim eder.

Yeşil feminizm, son on yıllarda iyice kendisini hissettirmeye başlamıştır. Önce Müslüman çekirdek aile, kendi içinde, itaatin kalkmasıyla derin bir boşluğa düşmüştür. Kadının erkeğe itaatini, kölelik olarak gören zihniyet, itaatsizlikle meydana getirdiği kaotik ortamı tamir edememektedir. Yeşil feminizmin sadece kadınlar tarafından kabul edildiğini zannedilmesin. Ortaya çıkan manzara öyle hazindir ki, yeşil feminen erkek türü de meydanda dolaşmaktadır. Hakkını hukukunu sahiplenemeyen erkek, ailesini de korumaktan aciz duruma düşmüştür.

Korunamayan aileler yıkılıyor ve bu yıkıntıların enkazları hepimizi altında bırakacak kadar vahim görünüyor. Boşanma hakkı, son dönemlerde dindar aileler arasında yükselen değerler arasına girmiş bulunuyor. İslam hukukunda kendisine boşanma hakkı tanınmayan kadının, boşanmalarda daha aktif olması, boşanmaya daha talepkar bakması ne acıdır. Evlilik sonrasında, gerek ekonomik gerekse duygusal olarak daha da fazla yıkılan kadının, evliliği sona erdirmeye, bu denli istekli olması da acı vericidir.

Ortada başarısızlığa uğramış, tarz olarak batılı olan ve olmayan bu kadar evlilik varken, evliliğe yeni adım atacak olanların, evliliğe bakışı elbette ki tereddütlü olacaktır. Herkes batıda ailenin çöktüğünden bahisle, dindarların dünyada da mutlu olmalarını beklerken bir de bakıldı ki, islami camiada da ailede çatlaklar oluşmaya başladı. Boşanma seli, en yakınlarımızı da önüne katıp götürüyor. Hiç beklemediğimiz insanlar boşanmaya başlıyorsa, şapkamızı önümüze koyup düşünmenin zamanı gelmiş demektir. Ve modern kazuratın süprüntülerini üzerimizden atmaya başlamamız aciliyet kesbediyor.

Ortada bu vakalar dolaşırken, evlilerin sayısında düşüşler yaşanmakta başka bir deyişle evlilikten korkup evlenemeyenler çoğalmaktadır. Evlilik yaş ortalamasının erkeklerde 35’i, kadınlarda da 30’u bulduğunu, hatta geçtiğini hepimiz çevremizde görmekteyiz. Ve bu gidişle ivmenin hızlanacağını söylemek için de kâhin olmaya gerek yok.

Bir taraftan kamusal mekanda, ‘çoktan seçmeli’ bir ortamda kendisine en uygun olanı bulma telaşında olan bekar erkekler, öte yandan, özgürlüğünü kaybetme telaşıyla evliliğe soğuk bakan bakire kadınlar. Kamusal mekanın, tehlikeli bir noktaya doğru gittiğinin farkında mısınız? Ortada istemediğiniz kadar bekar, bîkar ve bîkarar insanlar var.

Batılı bir erkeği evinde tutamayan batı medeniyetinin aksine, her şeye rağmen, erkeği evinde tutmayı başarabilmişse, bunu, yeşil feminizmin kâr hanesine mi yazmalıyız? Yoksa ‘nasıl olsa benim kocam günah olduğu için başka birilerine yâr olmaz’ diyen kadının naif anlayışına mı bağlamalıyız?

Ortada bu kadar başarısız evlilikler dururken, hala aşırı özgürlükçü ve bireyci anlayışımızda ve parçalanmayı hızlandıran tavırlarımızda ısrar ediyorsak, modern paradigmalardan kurtulamamışız demektir. Modern tabuları ve bu arada yeşil feminist tabuları tartışmalı ve kaybettiğimiz aile saadetimizi yeniden yakalamalıyız.

Bu yazı, bir çözüm önermemektedir. Ancak boşanma sendromu çok yakınımıza kadar sirayet etmiş olduğundan dolayı, bu yazı bir feryad-ü figan olarak nitelenmelidir.

Ehl-i imanın bu konuda çözümü ne olmalı? sorusunu ise ileriki tarihlerde tartışmaya devam edelim inşallah.

  6.02.2006

© 2021 karakalem.net, Ahmet Nazlı