Kuşlar türlü türlü uçar

Kemal Sayar

KÂİNATTA YER ALAN PEK ÇOK fiziksel sistemin davranışı önceden kestirilebilir. Güneş tutulmalarını yıllarca öncesinden kestirmek mümkündür. Ancak depremler, fırtınalar ya da tayfunlar gibi pek çok olay da o kadar önceden bilinemez. Güneş sistemindeki gezegenlerin hareketini yeryüzünün atmosfer hareketlerinden, yeryüzü kabuğunun oynamalarından ya da insan davranışından daha fazla bilinebilir kılan nedir?

1960’lı yıllarda kaos biliminin doğuşu bilim içinde bir meta-dil, bir meta-paradigma oluşturdu. Karmaşık sistemlerin bir davranış biçimi olarak kaos, belirli ölçeklerde keyfî ve önden kestirilemez görünse de, özünde iyi tanımlanmış ve tahmin edilebilir bir biçimdir. Kaosun varlığı, bir yandan önceden rastgele gibi görünen pek çok sürecin düşünüldüğünün aksine tahmin edilebilir olduğunu, öte yandan mutlak tahmin edilebilirliğin de sınırlı bulunduğunu gösterir. Aynı zamanda, karmaşık sistemlerin davranışıyla ilgili yeni bir düşünme biçimi de ortaya koyar. Buna kaos metafiziği denilebilir. Kaosun ilkeleri, deneyimlerin tasarlanmasından kuramların formülasyonuna kadar, kullanışlı güçlü metafizik analojiler kurar.

Uçan bir kuş burada örnek olarak verilebilir. Uçan kuşu bir model olarak yeniden kurmak istediğimizde, ilk elde kuşun uçtuğu hava akımını tanımlayan akışkan dinamiğinin temel yasalarını kullanmak isteriz. Ancak basit modelleri biyolojik sistemlere uygulamak istediğimizde sorun çıkar. Sorunlardan biri, kuşların yalnızca bir uçuş tarzı değil, birkaç uçuş tarzı birden olduğu gerçeğidir. Bu tarzlardan hangisini yeğleyeceği fiziksel çevreye bağlı (hava akımındaki değişiklikler, hava hızı vb.) olarak değişir. Kuşlar kanatlarını yavaş ya da hızlı çırpabilir, süzülebilir ya da çok yüksek frekansta kanat çırpabilirler. Kuş bazen isteğine ve rüzgâr akımına bağlı olarak bu modellerin birinden diğerine geçebilir. Karmaşık sistemlerdeki bu yaygın fenomene ‘kritik faz geçişi’ adı verilir. Bu fenomenin örneklerine hem fiziksel, hem de biyolojik sistemlerde sıklıkla rastlanır.*

Burada duruyoruz. Niyetim sizi kaos kuramının heyecan verici dehlizlerinde kaybetmek değil. Hizaya getirilmek istenen, farklılık ve biriciklikleri törpülenmek murad edilen insanların hikâyesinden bahsetmek istiyorum size. Gökyüzünde süzülen yahut kanat çırpan kuşların hâlet-i ruhiyesinden.

Câbirler diyorlar ki, sizin gökyüzündeki uçuşlarınız bizim bağlı olduğumuz kuramla açıklanmıyor, o halde sizde bir tuhaflık var. Ya bizim inandığımız kuramın yasalarına göre uçarsınız, ya da yolarız kanatlarınızı!

Çünkü câbirler yorulmuşlardır; onların uçuşlarını izlemekten. Onlara bir yön tayin etmeleri boşunadır. Önden yaptıkları tüm tahmin ve yordamalar hep boşa çıkmakta, kuşlar türlü türlü uçmaktadır.

Câbirler ister ki, kuşlar sabit güzergâhları izlesin, avcılar tüfeklerini doğrulttuğunda daima kuşlar menzilde olsunlar. Onlar ikinci bir emre kadar hava ve yol şartlarına göre tavır ve konum alışı, hasılı ‘kritik faz geçişleri’ni yasaklamışlardır. Kuşlar ancak kendi tanımladıkları biçimlerle ve belirlenmiş güzergâhlarda kanat çırpsın isterler. Oysa kuşlar gökyüzüyle konuşmayı severler, rüzgârlarla selamlaşmayı, yağmurlarla, fırtına ve boranlarla hemhal olmayı severler. O yüzden, bir türlü ele avuca gelmezler.

Kuşların türlü türlü uçuşları vardır; insanların ise türlü türlü yaşamaları. Ben bu dünyayı herkesten farklı olarak yaşama ve hissetme hakkını kendi ülkemde doğup büyüdüğüm topraklarda bulamayacaksam ne yapacağım? Belâlardan en çok emin olmam gereken yerde câbirlerin şiddeti yolumu kesiyorsa, onları kime şikâyet edeceğim? İnsan olmakla tevarüs ettiğim hak ve hürriyeti atalarımın toprağında bulamayacaksam, onu nerede arayacağım?

Câbirler, insan tekinin ele avuca sığmazlığına, her insanın bir zübde-i âlem olduğuna, “Bende sığar yedi cihan / Ben bu cihana sığmazam” diyen şaire inanmıyorlar. Onlar mekanistik dünya tasavvuruyla en karmaşık sistemleri açıklayabilecekleri zannını muhafaza ediyorlar. Oysa ki, rikkat ve rıfkın nuru iç âlemde söndü mü, dışarısı ol kişiye zifirî karanlık görünür.

Onlardan bazısı, gökyüzünde uçuşan kuşlara bakıp da, “Bunlar yarasa!” dedi. Ne güzel sözdü o, ne büyük iltifattı! Risâletü’t-Tayr’ında ustamız İbn Sînâ “Kuşların en iyisi yarasadır” demiyor mu? Meçhul bir şair, üstadın sözlerini şöyle yorumlar: “Yarasa, orta yolu tutturduğundan, kuşların en iyisi olarak tanımlanmaktadır. Yarasa geçimini sağlamada ve meydana çıkmada orta yolu tutar. Yarasa aslında kuş sûretinde değildir, ama onda kuşa has faydalar ve özellikler vardır. İnsan da, melek sûretinde değilse bile, onların sûretiyle ahlâklanabilir ve meleğin sıfatlarına sahip olabilir.”**

Kuşlar türlü türlü uçar. İnsan kalbi türlü türlü sever. Gül türlü türlü açar. Ve mahzunlar ve mağdurlar Risâletü’t-Tayr’ın sonunda zikredilen o güzel âyeti hatırlar da serinler: ‘tıpkı uzun kanat çırpışlardan sonra kendilerini süzülmeye bırakmış kuşlar gibi...’

  23.11.2005

© 2021 karakalem.net, Kemal Sayar