Diktatör Aşkı

Levent Bilgi

YALNIZLIĞI SEVMİYORUZ. YALNIZLIĞIN ALLAH’A MAHSUS olduğunu biliyoruz. Kalabalıkları da sevmiyoruz sür git. Her anımızı başkalarıyla beraber yaşamak ta bizi zayıflatıyor, kısırlaştırıyor. Ama sevdiğimiz ve hiç vazgeçemediğimiz bir durum var. O da diktatör aşkı. Mutlaka kendimize bir baba bulmak istiyoruz. Bizim için düşünme zahmetine katlanacak ve bizim için kararlar alacak bir baba.

Onun içindir ki “sürüden ayrılanı kurt kapar” sözü bizde darb-ı mesel olmuş. Onun içindir ki bulunduğumuz her yerde başımıza geçecek birilerini bekliyoruz. Hatta böyle birileri çıkmazsa zorla çıkarıyor veya biz başa talip oluyoruz. “Ya devlet başa, ya kuzgun leşe” sözü de çok hoşumuza gidiyor doğrusu. Bir defa başımıza geçecek birilerini bulunca da mutlak manada itaat isteniyor bizden. Yöneticiler bizim ülkemizde hiçbir zaman bir orkestra şefi olmazlar. Onlar daima hem idare edecek, hem çalacaklardır. Bütün ses onlardan çıkmalı, diğerleri sadece ona tabi olmalıdırlar.

Oysa Bediüzzaman’ın görünmeyen, daima acz, fakr içinde olup, hiçbir zaman bir topuz haline gelmeyen karizmatik liderliği gözümüz önündedir. O hiçbir zaman bir lider olmayı, kitlelere hükmetmeyi, onları yönlendirmeyi düşünmemiştir. Sözler adlı kitabına başlarken daha ilk paragrafta dört defa “nefsim” diyen biridir o. Zaten Risleleri de en evvel kendi nefsini ıslah için yazmıştır. O kendini beğenenleri beğenmez, daima, “Said toprak gibi olmalı” der. Aslında bunları söylemek de tek başına bir şey ifade etmemektedir. Said söylediğini yaşayan insandır. O etrafındaki insanlardan başka türlü yaşamaz. Bu konuda Peygamberini örnek almıştır. Yemeği, kıyafeti, evi pek mütevazidir.

Halbuki günümüzün liderleri her fırsatta kendi liderliklerini vurgulamaktan, yerlerini sağlama almaktan çok hoşlanırlar. Filanca grubun, cemaatin, topluluğun lideri olmak çok önemli bir makamdır bugün. Onlar adına kararlar almak, lideri olduğumuz topluluğu ne pahasına olursa olsun korumak, genişletmek, temsil etmek çok mühimdir. Hele şu liderlerimiz de olmasa ne yapar insanlar. Sürüden ayrılanı kurt kapmaz mı?

Halbuki sürü ve kurt hikayesi, koyunları tekelinde tutmak isteyen çobanlar tarafından uydurulmuştur. Biz koyun da değiliz, sürü de. Liderlerin bir çoğunun bulundukları noktaya müstebit birer idareci olmak için geldiklerini düşünmüyorum. Ancak biraz da mecbur olduklarını düşündükleri şartlar, çevrelerini kuşatan ve iktidarın nimetlerinden yararlananlar onları bu despotik hale getiriyorlar. Biraz siyasi düşünmenin bu zamanda şart olduğuna inanan liderler zamanla siyasi parti liderleri haline geliyorlar. Cemaatleri de siyasi parti cemaati gibi oluyor. Her topluluğun ve siyasi partinin, lider etrafında menfaat ilişkilerine dayanan GİK üyeleri bulunuyor. Demokratlığı kendisine bayrak yapan bir partinin genel başkanı geçenlerdeki kongresinde yöneticilerini tek başına, kendi yardımcılarına bile danışmadan seçiyor. Hal böyle olunca ihlas, himmet, vefa gibi duygular çekilirken dalkavukluk ön plana çıkıyor.

Bu hali birer menfaat odağı haline gelen partilerde anlayabiliyorum da, cemaatlerde, hizmet topluluklarında bir türlü anlayamıyor, benimseyemiyorum. Sanki bir taraftan cemaat olma olgusunu, diğer yandan da liderlik kurumunu (varsa, veya olması gerekiyorsa) nitelik ve nicelik bakımından tekrar sorgulamalıyız. Yoksa artık lider sultasından ve olmazsa olmazından kurtulup, demokratik birer sivil toplum örgütleri haline gelmeyi mi düşünmeliyiz.

Sanki artık bu aşk burada bitmeli…

  7.11.2005

© 2021 karakalem.net, Levent Bilgi