Orta Asya'nın Kendine Özgü Milliyetçiliği

Ahmet Nazlı

DÜNYADA SÜREKLİ GEZEN BİRİ İÇİN milliyetçiliği yazmak oldukça zor bir durum. Zira, gezilen yerlerde toprak üzerindeki aidiyet duygularından çok, ‘farklılıkların farkında olmak’ önem kazanıyor. Hele yer küreden uzaklaşınca, milliyetçiliklerin sınırları çok hayali ve farazi kalıyor.

Ama aşağılara doğru inildikçe, isterse dünyanın en yüksek yerleri olan Himalaya dağları olsun, mutlaka bir yerlere ait olduğundan dolayı, sınırlar görünmeye başlıyor. İliklerinizde hissediyorsunuz bu sınırları. Her bir sınır, kendisine ait olmadığınız sürece yabancılıyor sizi.

Himalaya dağlarının uzantısı, Asya’nın ortalarında, Kazakistan sınırları dahilinde, haşmetli Alatay(Aladağ) dağlarının eteğine konmuş ‘bir nokta’ gibi görüyorum kendimi. Dağların şahit olduğuna, ben de şahit olmaya çalışıyorum.Yıllarca Rusların yaptığı mezalimi görmüş olan bu dağlar, şimdilerde yeni milliyetçiliklere şahitlik ediyor.

Burada milliyetçilik, devlet seçkinleri arasında yükselen bir değer. Buraların milliyetçiliği de kendisine özgü. Yıllarca Rus emperyal milliyetçiliği altında inim inim inleyen Kazaklar, bu sefer aynı şeyleri kendileri yapıyor. Bir Kazak bilinci geliştirmeye çalışıyor ve Rus kültürü yerine kendi kültürlerini ikame etmeye çalışıyorlar. Nüfusun yaklaşık yüzde otuzunu teşkil eden Rusları sindirmeye çalışıyorlar. Burası ilginç bir mozayik. Kazak ve Rusların dışında, Kırgızlar, Uygurlar, Türkistanlılar ve Kürtler(nereden buralara geldilerse, sayıları da 500 bin civarında) yaşıyor bu topraklarda.

Okullarda daha önce var olan Rusça dilinin zorunlu olmaktan çıkarılması, en büyük adım olarak kabul ediliyor. Daha sonra da, Kazakça okullarda zorunlu dil haline getiriliyor. Bu durumdan en çok etkilenen tabii ki bu ülkede azınlığı teşkil eden Ruslar. Rusların burada azınlık durumuna düşmesi ilginç bir psiko-sosyal durum. Yıllarca bu ülkeleri kendi çiftlikleri gibi görmüş olan Ruslar, bu durumdan oldukça hoşnutsuz. Bazıları ülkeyi terk ederek başta Rusya olmak üzere diğer ülkelere göç ediyorlar. Kazakistan’ın dışında yaşayan Kazaklar ise, Kazakistan’a dönmeye başlamış durumda.

Ancak Komünizmin etkisiyle din elden gidince, kültürün ve dilin de korunması mümkün olmamış ve bu gün, kendi dillerinden çok fazla şey kalmamıştır. Rus diline savaş açmışlar; ancak kendi dilleri hala kiril alfabesiyle okunup yazılıyor. Rusların dinini kabul etmemişler, ancak kendi dinlerini ikame için çok fazla bir şey yapılmamış. Kültür, dil, din ve diğer değerlerin tamamı Rusların etkisi altında. Kazak müziği diye bize dinlettikleri müzik, Rus müziğinin değişik bir versiyonu gibi.

Gerçi domuz eti konusunda biraz hassasiyetleri var. Ancak, aynı hassasiyeti alkollü içecekler konusunda beklemek hayal olur. Zira, onlar da Ruslar kadar tüketiyor alkollü içecekleri. Bir de giyim kuşam konusunda hala kendi kültürlerinin kırıntıları var. Şimdilerde, Kazak giysileri, başka ülkelerden gelenlere olarak sunulmak üzere yapılan bir hediyeden öteye geçmiyor. Küreselleşen bir moda rüzgarı onları da esir almış durumda. Rusların yapamadığı giyim kuşam değişimini, bu günün küresel modası yapıyor. Kırsal alanlarda, nisbeten bir Kazaklara özgü bir giyim kuşam şekli görebilirsiniz. Ancak kent merkezlerinde, bu klasik giyim tarzı oldukça azalmakta ve yeni nesilde ise geleneksel giyim tarzının esamesi okunmamaktadır.

Doğu Türkistan’da (Kazakistanda bir şehir adı) Ahmed Yesevi Üniversitesi, Almaty’de de Süleyman Demirel Üniversitesi kurulmuş. Ahmed Yesevi Üniversitesi, Türk ve Kazak hükümetlerinin desteğiyle kurulmuş durumda.

Türkiye’nin amacı Türklük şuurunu Orta Asya’da bu üniversite üzerinden güçlendirmek, Kazakların da amacı Türkiye’nin desteğiyle, öğrenim kalitesini biraz arttırmak olmuş. Bu mozayikte, din de kendisine düşen rolü oynuyor. Aslında milliyetçi bir mozayik oluşturulmaya çalışılıyor. Biraz da ‘din harcı’ ekleyelim demişler. Zira, dinsiz olmuyormuş, Rusya da yıllarca dini kaldırmaya çalışmışmış, ama becerememişmiş! Bu yüzden milliyetçilik toprağında dini de ekmeye çalışmışlar.

Türkiye’de Özal Devrinin Kültür bakanının desteğiyle(halen) bu üniversite’de Türki cumhuriyetlerinde yaşayanların Türklük bilincini geliştirmek, üniversitenin kuruluş gayesini oluşturuyor. Yani, mesela bir Kazak vatandaşına ‘sen aslında Türksün’ veya bir Özbek vatandaşına ‘Senin soyun Türk’ demek veya diğer bölge ülkelerinde yaşayanlara ‘Siz, aslında Türksünüz, ama unutmuş ya da unutturulmuşsunuz!’ demek ne kadar gerçekçi görünüyor bilinmez. Üniversite’den tanıştığım bazı türk öğrenciler de ciddi ciddi bu ideali benimsemiş ve bu uğurda fedakarane çalışmalar yapıyorlar. Adeta misyonerce kendilerini yetiştirip, Türki cumhuriyetlerinin dört bir yanına dağılıp bu ideolojiyi yaymaya çalışıyorlar.

Peki bu ülke vatandaşlarına ‘Siz, aslında Türksünüz’ dediğinizde onlar nasıl karşılıyorlar?

Sorduğum bazı Kırgız ve Kazak vatandaşları, bu iddialara karşı, gülüp geçiyorlar. Ayrıca, Rus tecrübesi kazandıkları için olsa gerek, ‘Siz, aslında Türksünüz’ iddiasına karşı biraz soğuk ve mesafeli bakıyorlar. ‘Acaba, yeni bir emperyal ideoloji ile mi karşı karşıyayız?’ diye mesafeli bakıyorlar bu işe. Düşünsenize, bir Kazak Türkiye’ye gelecek ve bize, ‘aslında siz Türk değilsiniz, Kazaksınız’ diyecek. Ortalık toz dumana boğulur herhalde. Söz gelimi, böyle bir iddia, kendisini has be has Türk zanneden bir Türkçü’ye karşı ileri sürülse, bizim Türkçü’nün cevabı, hemen dem ve damarları kabarıp, gururuyla oynayan bu adama hemen haddi bildirmek olacaktır büyük bir ihtimalle.

Devlet büyükleri, Kazakistan SSCB’den ayrıldıktan sonra, İslam ülkelerine biraz yanaştılarsa da, kendi otoriter yapılarına zarar verebileceği endişesiyle dini, kendilerinden uzak tutmaya çalıştılar. Bir süre sonra da dindarları tutuklamaya ve hapislere atmaya başladılar. Ne Ruslarla tamamen bağlarını kopardılar, ne de diğer Türkiye gibi kendilerini yakın hissettikleri ülkelere yanaştılar.

Hatta bir Orta Asya ülkesi yöneticisi, kendi otoritesini güçlendirmek için, neredeyse din denilebilecek ilkeler ortaya koymuş, ‘yeşil kitap’tan bile ileri derecede, kendi türünün son örneğini ortaya koymuştur. Milliyetçiliğin Orta Asya versiyonu, böyle oluyor herhalde.

Bu satırların yazarı, Türki cumhuriyetlerin siyasi olarak bir araya gelmesinde ise hiçbir beis görmemektedir. Ancak, pan-islamizm kadar bir pan-türkizmin de modern bir ideoloji olduğu konusunda hiç kuşku duymamaktadır. Burada yanlış olan, din ve dini değerlerin milliyetçiliğe, siyasete ve uluslar arası siyasete alet edilmesidir.

Yakın bir gelecekte, Çin-Rusya-Amerika üçgeninin menfaat çatışmasının odağında yer alabilecek bir potansiyele sahip bir ülke için, önerebileceklerimiz, milliyetçi bir bakıştan farklı şeyler olmalıdır. Osmanlı Devleti’nin, son demlerinde Türkçeyi resmi ve zorunlu bir dil haline getirmesi, diğer milliyetçilikleri kışkırttığı ve bir bir Osmanlı’dan ayrılmaya başlaması hafızalarımızdan silinmedi ki…

  12.09.2005

© 2021 karakalem.net, Ahmet Nazlı