Anneler, eşler

Metin Karabaşoğlu

BİR ‘EŞİTLİK FEMİNİZMİ’ OLAN ESKİ radikal feminist akıma karşı gelişen ve kadın ile erkeğin biyolojik, zihinsel ve duygusal farklılıklarına vurguda bulunan yeni-feminizmin önemli isimlerinden psikolog Carol Gilligan, kadın ile erkek arasındaki önemli farklardan birini şöyle açıklar: “Kadınlar ahlâkî kararlarını haklar çerçevesinde almaktan ziyade, ilişkiler çerçevesinde alırlar.”

Gilligan’ın tesbit ettiği bu durum, gerçekten, kadınlar ile erkekler arasındaki en önemli duygusal-zihinsel farklardan biri ve kadın ile erkeğin nasıl birbirini tamamladığının da bir nişanesidir.

Bu tesbitten de anlaşılacağı üzere, erkekler, ‘haklar’ı merkeze alarak karar verir ve kararlarını ‘eşitlik’ duygusu ekseninde şekillendirir. Meselâ, benzer bir durumda filana farklı, falana farklı davranma, ‘eşit’ olmayan, dolayısıyla ‘adaletsiz’ bir tutum olarak gözükür onlara; dolayısıyla, böyle davranmakla ‘haksızlık’ yaptıklarını düşünürler.

Bu, genel anlamda isabetli bir çizgidir. Ancak, onların ‘nüansları’ gözden kaçırmalarına ve dolayısıyla ‘esneklik’ten yoksun ‘künt’ bir noktada durmalarına yol açabilmektedir. Kaldı ki, ‘eşitlik,’ her hal ve şartta ‘adalet’i temin etmez.

Kadınlar ise kararlarını, bir kadın olarak Gilligan’ın da belirttiği üzere, ‘ilişkiler’ ekseninde verirler. Dolayısıyla, aynı veya benzer bir durumda, ‘iyi ilişkiler’ içinde oldukları biri için farklı, ilişkileri yeterince iyi olmayan biri için farklı kararlara ulaşırlar. Aynı durumda, kendi yakınları için farklı, başkaları için farklı davranışa meyyaldirler.

Bu durum, ‘nüanslar’ı gözeten ve ‘esnekliğe’ açık özelliğiyle bir incelik taşır. Ancak, şayet ‘haklar’ ve ‘eşitlik’ ekseninde gelişen bir çizgiden destek almıyorsa, kolayca haksızlığa ve adaletsizliğe dönüşebilme riskini de taşımaktadır.

Bir ‘farklılık feminizmi’ olarak yeni-feminizmin öncü ismi Carol Gilligan’ın ‘haklar-eksenli’ veya ‘ilişkiler-eksenli’ karar alma ayrımının yardımıyla geliştirdiğimiz bu izahatın, henüz ülkemize teşrif etmemiş yeni-feminizme mukabil radikal feminizmin etkisini olanca şiddetiyle hissettirdiği toplumumuzda, dindar hanımlar nezdinde dahi ‘tepki’ çekebileceğinin farkındayım. Ancak, gerçekler tepkilerle değişmiyor.

Bırakalım Gilligan gibi psikologların akademik gözlem ve bulgularla desteklenmiş çalışmalarını, gündelik hayatın müdakkik bir analizi bile, bu vâkıayı aşikâr biçimde önümüze koyuyor.

Üstelik, ‘kadın mağduru kadınlar’ gibi manidar bir gerçeklik dahilinde...

İslâmî bir anlayışın, erkekleri annelerine olan sevgileri ile eşlerine olan sevgilerini dengeleyen; birini diğerinin rakibi ve engeli kılmaktan uzak duran bir çizgide tutuyor olması gerçeğine rağmen, hem ‘geleneksel,’ hem de ‘modern’ anlayışın bu dengeli ve adilâne duruşu yansıtmadığını söylemek zor değil. Kırk-elli yıl öncesine kadar hâkim olan ve bugün de toplumun belli bir kesiminde varlığını sürdüren geleneksel anlayış ‘kayınvalide’nin belirleyici olduğu bir davranış biçimini öne çıkarırken, modern anlayışta ‘eş’ olarak kadının öne çıktığı görülüyor. Diğer bir deyişle, dünün ‘kayınvalide’ mağduru ‘eş’lerinin yerinde, bugün ‘eş’ mağduru ‘kayınvalide’ler var. Durum her yerde ve her ailede böyle değil elbette. Görüldüğü kadarıyla, erkeğin bir ‘denge’ unsuru olarak orta yerde durduğu, eşlerin ve annelerin ‘eş sevgisi’ ile ‘anne sevgisi’ni birbirinden farklı sevgiler olarak birbirine rakip görmediği dengeli evlilik tabloları az da olsa mevcut. Ancak, tabloların büyük kısmında bir dengesizlik hâkim. ‘Geleneksel’ ilişki biçiminin hâkim olduğu ailelerde ‘kayınvalide’ olarak annelerin, giderek aşınmakta olan bu ilişki biçiminin zayıfladığı ailelerde ise—ki bu ailelerin sayısı her geçen gün artıyor—‘eş’ olarak kadının sözünün ve ‘ilişki-eksenli’ kararlarının etkili olduğu görülüyor.

Bu dengesiz tablolarda, en büyük sorumluluğun fıtraten ‘hak-eksenli’ karar alma özelliğini taşıdığı halde bu noktada zaafiyet gösteren erkeğe ait olduğunu düşünüyorum.

Buna karşılık, eğer aile içinde ‘kayınvalide’ güçlüyse, kararların ‘gelin’in ve ailesinin mağduriyetine yol açar şekilde; yok eğer ‘gelin’ güçlüyse, ‘kayınvalide’nin ve erkeğin ailesinin mağduriyetine yol açar şekilde alındığı gözlemleniyor.

Her hâlükârda, bir ailede karar alma gücü erkekten kadına doğru kaymışsa, diğer bir deyişle ailede en etkili kişi anne veya eş ise, alınan kararlar ‘ilişki-eksenli’ bir çizgide gelişiyor. Madalyonun üzerinde çokça durulmuş ‘geleneksel’ tarafını es geçelim. ‘Modern’ tarafında vâkıa şu: Aynı şey erkeğin ailesi için sözkonusuyla uygunsuz bulunurken hanımın ailesi için son derece yerinde olabiliyor!

Bu noktada, bu dönüşümün gördüğüm en sancılı durum ise, ‘eş’lerin aile için artan ağırlıklarını ‘kayınvalideler’ ve bir bütün olarak kocalarının ailesi aleyhine kullanma temayülü—tıpkı, vaktiyle, kayınvalidelerin büyük kısmının ağırlıklarını gelinler ve onun ailesi aleyhine kullandığı şekilde...

Son sözü bir ‘hak-eksenli’ bir denge içinde erkeği değil, kayın validenin söylediği geleneksel duruşu onaylıyor değilim. Ama modern duruşu onaylamam da mümkün değil.

Üstelik, yükselen dalgaları da arkasına alarak bu duruşa temayül gösteren hanımların, gerçekte, kendi bindikleri dalı kestiklerini düşünüyorum. Zira, son tahlilde, ‘anne’nin evlât üzerindeki emeği ve hakkı, ‘hanım’ın kocası üzerindeki emeği ve hakkından daha fazladır. Bugün eşinin hatırı için annesini mağdur edebilen bir erkeğin, yarın başka bir sebeple eşini de mağdur etmeyeceğini kimse garanti edemez...




Yeni Asya Gazetesi, 10.05.2005

  10.05.2005

© 2021 karakalem.net, Metin Karabaşoğlu