Fazla mı temiziz sahi?

Metin Karabaşoğlu

YOLUMUZ HANGİ MÜ’MİNLER MECLİSİNE yolumuz düşerse düşsün, bir yazıklanma, bir hüzün, bir gereğince kulluk edememe kederi çıkıyor karşımıza. Takvasına, amel-i salih noktasındaki gayretine imrendiğimiz mü’minlerden dahi kendisine dair, hayatına dair şikâyetler duyuyoruz.

Biz mü’minler Rabbü’l-âlemîn’e karşı gereğince abd olamama, O’nun rızası yolunda yapmamız gerektiğini bildiğimiz ve yapmak istediğimiz nice şeyin çok azını yapabiliyor olma hüznünü yaşarken, başka bazıları başka üzüntüler yaşıyor her nasılsa. Üstelik, bu öyle bir üzüntü ki, biraz deşilse, ucu öfkeye varıp dayanıyor.

Birilerinde açıkça gözlemlediğimiz ve ucunda öfke biriktiren bu üzüntü, ilginçtir, bizim kendi hakkımızdaki yargımızın tam zıddı bir yargıdan hareket ediyor. Biz yeterince ve lâyıkınca kulluk edemediğimizi düşünürken, birileri Allah’a olan kulluk vazifemizi ‘abarttığımızı’ düşünüyorlar. Biz kendimizi yeterince temizlenememiş halde görürken, onlar ‘fazla temiz’ olduğumuzu düşünüyorlar. Biz daha müttaki, emr-i ilâhîye daha itaatkâr, amel-i salih noktasında daha gayretli olmamız gerektiği sorgulaması yaşarken, onlar bizi fazla müttaki ve emr-i ilâhîye karşı fazla itaatkâr buluyorlar. Biz bu yolda daha ileri adımlar atmamız gerektiğini hissediyoruz; onlar ise bize ‘fazla ileri gittiğimizi’ hissettirmek istiyorlar.

Ve ne yazık ki, bu yolda bir hayli mesafe de aldıkları görülüyor. Öyle ya, ‘faizin haramiyeti’ nice mü’minin zihin gündeminden çıkmış gibi artık. Zengin ülkeler paraya sıkışmış fakir ülkeleri borçlandırıp onların sırtından faiz yiyip dururken, her bir ülkenin parababaları devleti veya fertleri borçlandırıp her iki halde de başkalarının sırtından beslenirken, ‘faiz’den ‘haram’ diye söz etmek-hele bir iktisatçı iseniz-büyük cesaret istiyor artık. ‘Fazla temiz’liğin bir diğer göstergesi sayılan tesettür aleyhtarı mücadele taş gibi yerinde dururken, tesettür noktasında kalbî, fikrî ve fiilî tereddütler ve gevşemeler göze çarpıyor. Ya da, aylar önce zuhur eden ‘zina’ tartışmasını hatırlayalım. Zina, imana, fıtrata ve insanlığa zıt bir fiil olduğu halde, ‘zina’ya karşı çıkmak bile cesaret ister hale gelmedi mi artık?

Öyle bir durum ki, Lût Aleyhisselâmın bu zamanda da bütün dünyada ve şu ülkede giderek yaygınlaşan bir çirkin fiile karşı kavmini uyardığında ona yöneltilen itirazın ardındaki ruh halini aynen yansıtıyor:

“Çıkarın bunları memleketinizden; çünkü bunlar fazla temiz olmaya özenen kimselerdir.”

Haklarını yemeyelim; şimdilik, “Ya sev, ya terk et!” ayarında bir söylem değil duyduklarımız. Söylem, şimdilik-’ya sev, ya terk et’ totalitarizminin ayak seslerini de içerir şekilde- “Ya biraz daha bize benzeyin, yoksa sizi marjinal ve ekzantirik bir imajla cümle âleme resmederiz” dozajında seyrediyor.

Ve bu söylem, işe yarıyor. Özellikle de, siyaset âleminde, ekonomide, sosyal hayatta bir iddianız varsa, bir yeri hedeflemiş iseniz...

O yüzden, nice mü’min, Allah’ın emri olan nice şeyi ya savunamıyor, ya cılız bir sesle savunmaya çalışıyor. Faizden tesettüre, nice ilâhî ölçüyü gevşeten veya kaldıran yorum ve yaklaşımlar geliştirenler de cabası...

Bu şeytan düğümünü aşabilmek için, herhalde, ilk adımda şu iki Kur’ânî irşadı gözönünde tutmak gerekiyor: (1) hiçbir kınayıcının kınamasından korkmamak; (2) biz tamamen onlara benzemedikçe, onların bizden razı olmayacağını bilmek...

Sözün özü: ‘Leküm dînüküm veliyedîn!’




Yeni Asya Gazetesi, 03.03.2005

  30.03.2005

© 2021 karakalem.net, Metin Karabaşoğlu