Adınız soyadınız: 
E-mail adresiniz: 
Şehir / ülke: 

Başlık: 

Değerlendirmeniz: 

Türü

Yazarlarımıza gönderdiğiniz mesajlar,
site yönetiminin onayını müteakip kendilerine iletilmektedir.

Aşktan gına geldi

Öznur Çolakoğlu Cam

HER ŞEYİN maddeye indirgendiği günümüz kapitalist düzeni içinde aşklar da maddeye esir oldu gitti. Giden bir çok şey gibi aşkta değerini yitirdi. Sevgi ve aşk sözcüklerinin fütursuzca her yana savrulduğu bir diyar oldu buraları.

Sevgi, Yaratıcı’nın insanının içine yerleştirmiş olduğu kutsal duygulardan biriydi belki.. Aşk ise, namına destanlar yazdırtacak kadar özeldi. Kays’ı mecnun eden, Ferhat’a dağlar deldiren özel bir kudretti. Halil Cibra’nın dediği gibi, aşk insanı geliştiren fakat budaya budaya ıstırap verendi. Aşk, fedakarlığın ta kendisiydi..

Her şeyi bilmenin ve öğrenmenin mubah olduğu günümüz coğrafyasında kimin kime aşık olduğunuz bilmek bir meziyet telakki edilir oldu. Lakin gelin görün ki, bu meziyet zannedilen uygulama nice sevgi ve aşk yozlaşmasının başlangıcını oluşturdu.. Şimdilerde herkesin bir birine söylediği yada yazarak gönderdiği “Seni çok seviyorum”ların hangisi gerçek hangisi sahteydi? Seviyorum’dan önce getirilen çok kelimesinin arasında abartılarak koyulan “o” harfleri gerçekten de muhatabına duyduğu sevginin ne kadar çok olduğunu anlatmaya kafi miydi?

Kapitalist düzen içinde materyalistleşen herkes sadece “seni seviyorum”lar yada uzayıp giden “çoo...ok”lar ile tatmin olamazdı artık. Sevgiyi ve aşkı somutlaştırmak lazımdı. Elle tutulur, gözle görülür, koklanılır bir şeyler. Yeni icatlar , yeni buluşlar... Sevgiyi maddeye indirgeme sancıları. Önceleri toplumun kültürel şartlarına uygun olarak başlayan sevdiğine gül verme alışkanlığı tasavvufla da ilintiliydi ve belki bir ölçüye kadar kabul edilebilirdi.

Aradan geçen zaman içinde, akan sular ticari kaygı ve para kazanma hırsının lehine işledi. Küreselleşmenin de desteklediği bu güç, gülleri yetersiz kıldı sevgi için. Ne de olsa seven insan, sonuna kadar sevmeliydi. Sevgisini tüketmemek için illaki başka bir şeyleri tüketmeliydi.. Sevgisini, aşkını illaki maddeleştirmeli, hediyeleşmeliydi. Hem sadece doğum günleri, bayramlar vd. gibi ritualler de yeterli değildi hediyeleşmeye. Yeni günler, yeni tarihler icat edilmeliydi. Üstelik artık, özel gün icat etmek için illaki bir tarihçe de gerekmiyordu. Dileyen dilediği günü, medyanın da gücünü kullanarak, “ulusal gün” ilan edebiliyordu.

İşte böylesine süreçlerden sonra, “Anneler Günü” , “Babalar Günü” , “Sevgililer Günü” , “Matematik Günü” .... o günü, bu günü aldı başını yürüdü... Hatta Dünyadaki kadınların sorunlarını masaya yatırmak ve makul çözümler bulabilmek için belirlenen 8 Mart Dünya Kadınlar günü dahi materyalist bir zihniyet neticesinde , bayların bayanlara hediye almakla yükümlendirildikleri ulusal hediyeleşme ve bayramlaşma gününe döndü.

Önceleri, yarin bir kaşına, düşen bir mendiline vurulan yürekler, şimdilerin et pazarında aşkı arıyorlar. Çoğu zaman aşkı bulduklarını zannediyor fakat, her zaman yanılıyorlar. Bilmiyorlar ki aşk, çoktan toplayıp pılısını pırtısını ninelerimizin sümbül kokan sandıklarına çekildi gitti. Zira her şeyin meydanlar da yaşandığı, her türlü yılışıklığın sevgi diye yayınladığı, mahremsiz, gizemsiz bir ortamda daha fazla duramazdı..

İlişkilerin şeffaflaştığı, giysilerin transparanlaştığı şu günlerde, her şeye rağmen, herkesten “daha yok mu?”lar yükseliyor. Sevdiğine her şeyini veren sevgili, bir güle burun kıvırıyor. Sevgilisinden bir buse koparan diğer bir şahıs, daha ötelerini düşlüyor, istiyor.. Verenler, alanlar, verdiklerinin karşılığını alamayıp ayrılanlar. Sevgi alış verişleri yaşanıyor her yanda..

Alan hoşnut, veren razısıysa “aşk” deniyor bu ilişkinin adına. İlişkilerin böylesine çürüdüğü, günümüz trendi olan “aşk”ın ticari kaygı yada pazarlama için olur olmaz her yanda kullanılması. Muhakkak her şeyin içine topluma yutturmak için aşkın sokulması. Destanlar yazdıracak temiz aşkların yaşanmadığı bu coğrafyada öksüz bırakılan bir yetim misali aşkın her yerde atalanması, içimi bunalttı artık.

Sevgilerin alış verişsiz yaşandığı, aşkın kutsaniyetine dokunulmayan ütopyaları düşlüyorum ben. Eğer aşk, seyrettiklerimiz ya da gözlemlediklerimizse.. Sizi bilemem ama, zamanımızın bu içi kof, kendisi bomboş aşklarından bana gına geldi artık.

  14.02.2008

© 2021 karakalem.net, Öznur Çolakoğlu Cam



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut