*Bu sayfa, sitemize gelen, sitemizdeki ana sayfaların formatına denk düşmediği için bu sayfalarda değerlendirmediğimiz, ancak paylaşmaya değer bulduğumuz yazıların sunulduğu bir havuz olarak tasarlanmıştır.

Adınız soyadınız: 
E-mail adresiniz: 
Şehir / ülke: 

Başlık: 

Değerlendirmeniz: 

Türü

Yazarlarımıza gönderdiğiniz mesajlar,
site yönetiminin onayını müteakip kendilerine iletilmektedir.

 Ne bulursam sentezlerim!

Öznur Çolakoğlu Cam

Mercan Dede’nin müziklerinde herşey birbirine karışıyor. Renkler yitiyor, birbirinin içine giriyor, ve ortaya renklerin ya da müziğin harmonisi yerine bulanık ve tahammül edilmez bir durum çıkıyor. Zaten, ne zaman ki birileri medya tarafından abartılarak piyasaya sürülse, çoğunun içi kof çıkıyor.


43. BURSA Festivali kapsamında katıldığım bir konserin bana uzun bir sorgulama dönemi yaşatacağını en başından beri bilmeliydim aslında. Ne de olsa gideceğim konser, daha önce birçok insana hakkında uzun uzun yorumlar yaptığım ve pek de hoşlanmadığımı söylediğim bir şahsa aitti. Buna rağmen, belki önyargılarım kırılır diye düşünerek, arkadaşımın davetini kırmadım ve konsere gittim.

Baştaki ud ve kanun taksimi son derece güzeldi. Ta ki, D.J. Arkın Allen (nâm-ı diğer Mercan Dede) sahneye çıkana dek. Diken diken edilmiş saçlarıyla yürüyen bir çinekop balığını andırıyordu âdeta. Şu insanoğlu ne garip bir varlıktı. Neden ve ne gerekçeyle kendini bu denli halden hale sokuyordu? Bunlar daha konserin ilk dakikalarında zihnime üşüşen sorulardı.

Arkın Bey’in yanında hemen hemen aynı boylarda başka bir varlık daha dikkat çekiyordu. Üzerinde sema kıyafeti vardı, fakat renklerinde bir tuhaflık seziliyordu. Zira kıyafetin rengi siyah ve kırmızıdan oluşuyordu. Sonradan Kanadalı bir bayan olduğunu öğrendiğimiz Bayan Mira, Mercan Dede disklerinin başına geçerken onun yanına bağdaş kurarak oturdu. Giysisinin içinden çıkardığı iki parça beyaz tülbenti bir şekilde başına dolayarak, sahnenin hemen yanıbaşındakilerle konuşmaya başladı.

Bu arada konser başlamış ve herkes, biz de dahil, merakla acaba bu ne idüğü belirsiz nesne ne yapacak diye bekleşiyorduk. Rock’ın ve tüm pub ritimlerinin birbiriyle harmanlandığı son derece gürültülü ve insanın yüreğini yerinden hoplatan sesler içerisinde Mercan Dede eline neyi alıyor ve birkaç kere üflüyordu. O gürültü içinde neyin içli sesini duyabilene aşk olsun!

Arkadaşıma çok sıkıldığımı belirttiğimde ikinci parça başlamıştı bile. Tam biz kalkma hazırlıkları yapıyorduk ki, ikinci parçayla beraber, o az evvel çok merak ettiğimiz siyah cübbeli bayan yerinden kalktı, usulca sahneye pudra döktü. “Olamaz” dedim, “burada da sema yapılmasın lütfen...” Lakin o gürültü içerisinde beni de duyan olmadı. O siyahlı kadın, tam manasıyla sema olmasa da, döne döne dans ediyordu ki, daha fazla tahammül edemedim ve konserden çıktım. Çıkarken, salonu dolduran onca kalabalıkta ne kadar da çok örtülü bayan olduğunu hayretle müşahede ettim. Bizim burada ne işimiz vardı?

Salondan dışarı çıktığımızda, gürültü hâlâ devam ediyordu. Mübarek yatsı ezanının sesini salondan biraz uzaklaşınca duyabildik. Belki ney çalınıyordu ama, hakiki bir ney, yatsı ezanının mübarek sesine hürmeten susmaz mıydı? Oysa Mercan Dede’nin neyi susmamıştı.

İlk defa gitmiş olduğum Mercan Dede konserini yarım bırakarak çıktım belki, ama hiç pişman olmadım ve konser öncesindeki fikirlerim hiç değişmedi. Şöyle ki, Mercan Dede, çağımızın modası ‘sentezleme işi’ne iyi ayak uydurmuş bir insan. O yüzden her yerde ne var ne yoksa sentezliyor. Lakin, ‘Dede’ ney çalarken ortada semazenlerin raksettiği, çevrede ‘clubber’ gençlerin bira içip kafa yaptığı tuhaf bir ‘sentez’ bu. Çoğu yerde sentezin dozu kaçıyor. Ben bir müzik eleştirmeni değilim, ama kaliteli müzikten az-çok anlıyorum ve Mercan Dede’nin parçalarında kalite bulamıyorum. Bu durum albümlerine de yansıyor.

Yemek yaparken illâ ki baharat kullanılır, ama onu dozunda kullanmak gerekir. Eğer çok baharat konursa, ortaya çıkan yemek tadından yenmez. Mercan Dede’nin parçaları da işte böyle bir tattan dolayı bayıyor beni. Yansımalar grubunun parçalarındaki kaliteyi bulamıyorum onun albümlerinde. Yansımalar grubu da, sessiz sedasız albümler çıkarıyor yıllardır. Gitar ile neyi birleştiriyor; kanunlar, kemanlar ve vurmalı çalgılar hepsi birden bir âhenk ve uyum içinde hareket ediyor. Tıpkı ebru sanatı gibi, renkler içiçe; ama tüm renkler kendi karakteristik özelliğini yitirmeden hayat buluyor.

Oysa Mercan Dede’nin müziklerinde herşey birbirine karışıyor. Renkler yitiyor, birbirinin içine giriyor, ve ortaya renklerin ya da müziğin harmonisi yerine bulanık ve tahammül edilmez bir durum çıkıyor. Zaten, ne zaman ki birileri medya tarafından abartılarak piyasaya sürülse, çoğunun içi kof çıkıyor. Bu durumu, Radyo ODTÜ’nün Modern Sabahları’nda Ege’nin seslendirdiği nefis bir parça çok güzel özetliyor. Parçanın sözleri şöyle:

“Doğu batı kuzey güney / hiç fark etmez sentezlerim
Kadın erkek ayırt etmem / denk geleni sentezlerim.
Meditasyon sırasında ne hayaller kuruyorum,
Şakraları açmak için kel kafama vuruyorum.
Kralı gelse tanımam / babam olsa sentezlerim.
Antin kuntin, etnik kutnik / ne bulursam sentezlerim.”

Hemen belirtelim: Parçada dalga geçilen isim, sufi etnik ezgilerini ‘club’ tarzıyla buluşturan Mercan Dede...

  26.08.2004

© 2021 karakalem.net, Öznur Çolakoğlu Cam



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut