Adınız soyadınız: 
E-mail adresiniz: 
Şehir / ülke: 

Başlık: 

Değerlendirmeniz: 

Türü

Yazarlarımıza gönderdiğiniz mesajlar,
site yönetiminin onayını müteakip kendilerine iletilmektedir.

Bi’ beş dakkan var mı?

Ömür dediğin ‘beş dakika’lardan ibaret değil mi?

Beş dakikaların içinde saklı oysa kelebeklerin çiçekleri göğe katan kanat çırpışları.

Beş dakikaların başında bekliyor oysa hiç lekesiz tebessümü sevenlerinin.

Beş dakikaların ortasında pusu kurmuştur oysa, ömür boyu sürecek sevdaların ilk bakışı.

Beş dakikaların usulca örttüğü boşlukta kıpır kıpır yaşamaktadır sonralara sürgün ettiğin aşkların yalımı.

Orada seni bekleyen “dudaklarına borçlandığın ve hiç ifade edilememiş sözlerin olmalı, ürkek ve çekingen...”



BÜYÜKÇE BİR parkın banklarından birinde orta yaşlı bir adam uzakta oynamakta olan oğlunu seyrediyordu. Bu sırada yanındaki banka bir kadın ilişiverdi usulca. Kaydıraktan kayan kırmızı tişörtlü çocuğu işaret etti: “Şu kayan benim oğlum!” “Allah bağışlasın, pek güzel bir çocuk!” dedi adam.

“Salıngaçtaki mavi gömlekli de benim oğlum!” Sonra saatine bakıp, oğluna seslendi, “Ne dersin Ahmetçiğim eve dönelim mi?” Ahmet yalvarırcasına konuştu; “N’olur baba, beş dakika daha!” Adam başını sallayarak onayladı. Ahmet salınmaya devam etti. Aradan dakikalar geçti, adam oğluna tekrar seslendi: “Gidelim mi Ahmet?” Ahmet tekrar yalvardı babasına, “N’olur baba, beş dakika daha!” Bu sırada, tahterevallide bir arkadaş bulmuştu kendine. Adam tebessüm etti, yerine oturdu: “Tamam, tamam!”

Bu sırada kadının sesini duydu. “Ne güzel, pek sabırlı bir babaya benziyorsunuz!” Adamın yüzünde buruk bir tebessüm belirdi, “Büyük oğlum Ali’ye geçen yıl tam burada sarhoş bir sürücü çarptı. Onun acısı hâlâ yüreğimde. Ali ile yeterince vakit geçiremedim. Şimdi hayatta olsaydı, bir beş dakika onunla birlikte olmak için neler vermezdim ki! O gün, aynı hatayı Ahmet’te yapmayacağıma yemin ettim. O her defasında sallanmak için bir beş dakika daha kazandığını düşünüyor. Ama aslında, ben onu seyretmek için beş dakika daha kazanıyorum.”

Nice beş dakikayı bir sonraki saatin başına yetişmek için ayağının altına taş diye alırsın. Aradan çıkarılası, önemsiz, kayda değmez bir süredir beş dakika... Saat 10’a beş varsa, yahut 10’u beş geçiyorsa, görmezsin beş dakikayı, yuvarlarsın onu hiçliğe. Belki önce sen yuvarlanırsın iğretiliğe; “saat 10” dersin kısaca. Yok gibidir beş dakika... O yok olmasa bile, sen yoksundur onun içinde... Kendini bir türlü yakıştıramazsın beş dakikanın aynasına. Gölgelik bile değildir o. Telaşların, koşturmaların hammaddesi, suskun ve uysal köşe taşları gibidir. Yontulup atılır bir köşeye. Çıkıntıdır en fazla; pürüzsüz akıp geçen zamanın içinde kendinden utanan bir tümsektir; ihmale gelir bir küsurattır.

Sığmaz ki insan beş dakikaya...

Beş dakikaya başını dayayıp uyuyamazsın. Beş dakikaya kalbini, arzularını, ideallerini sığdıramazsın. Şöyle koltuğa kurulur gibi rahatça kurulamazsın beş dakikanın içine. Hasta karyolasının ucuna bitişir gibi oturursun orada. Sanki düşecekmiş gibisindir oradan. Birkaç dakikaya kalmaz kaldırılacaksındır. Az sonra son nefesini verecek, alıp başını gidecek beş dakika... Kimsenin umurunda olmayan bir hasta gibi, kimsenin umursamadığı son nefes gibi, kimsenin şehir nüfusundan düşmeyi düşünmediği sıradan bir cenaze gibi...

Uzanamaz ki insan kalbi beş dakikaya...

Beş dakika eğreti durur. Sen de eğretileşip öyle girersin onun içine... Hatırı yoktur beş dakikanın ömründe. Z/amansız bir bıçak sırtıdır o. Ne oradasın, ne burada. Sanki yastıktan kalkmış bir başın ardı sıra bıraktığı bir çukur. Uyumuşluk alameti, mahmurluk nişanesi. Beş dakika geldiği gibi gidecek bir gemi. Yandığı gibi sönecek ince bir kıvılcım. Adını bilmediğin bir dağın hiç adım atamayacağın yamacında bodur bir ağacın dalından gece yarısı düşüveren sarı kuru yaprak gibi düşer beş dakikalar ömrün rahminden... Kimsenin canı yanmaz beş dakika tükenirken. Kimsenin içinden bir şey kopmaz beş dakika daha ileri gitmişse zaman.

Göğsünden zoraki aşk emmeye çalışan üvey evladındır beş dakika...

Hiç ummadığın bir anda çıkagelirse, başını sokarsa kapıdan içeri sevinmezsin, sevinemezsin. Alıp başını giderse de aldırış etmezsin. Kaybını hesaba katmazsın. Eksikliğini eksik bilmezsin.

Ömrün cüzdanında harcanacak bozuk paradır beş dakika...

Vitrinlerin parıltısıyla dilenen, billboardların ışıltısıyla dillenen tüketim dilencilerinin ellerine bırakırsın onu umursamadan. Tesellileşirsin beş dakikalar üzerinden. Dilenciler “hiç yoktan iyidir” deyip rahatlar ya bozuk parayı. Sen de “elini boş çevirmedim hiç olmazsa” deyip rahatlarsın beş dakika ayırmakla. “Hiç yoktan iyidir!”lerin dizi dibinde yetim bir çocuk gibi elbisesiz, süssüz, tesellisiz sürünür beş dakika...

Hayatın yırtık cebinden kayıp düşen yarı çiğnenmiş bir sakızdır beş dakika.

Köşede unuttuğun, küstüğün kırık ve puslu ayna gibi, yüzünün rengini, gözünün ışıltısını çok görürsün ona. Gövdeni koymazsın karşısına.

Oysa, ömür dediğin ‘beş dakika’lardan ibaret değil mi?

Beş dakikaların içinde saklı oysa kelebeklerin çiçekleri göğe katan kanat çırpışları.

Beş dakikaların başında bekliyor oysa hiç lekesiz tebessümü sevenlerinin.

Beş dakikaların ortasında pusu kurmuştur oysa, ömür boyu sürecek sevdaların ilk bakışı.

Beş dakikaların usulca örttüğü boşlukta kıpır kıpır yaşamaktadır sonralara sürgün ettiğin aşkların yalımı.

Orada seni bekleyen “dudaklarına borçlandığın ve hiç ifade edilememiş sözlerin olmalı, ürkek ve çekingen...”

Tir tir titreyen bir serçedir beş dakika avuçlarının içinde. Parmaklarının arasında bekliyor, olan bitenden habersiz... Bir dokunsan gözlerinle, bir okşasan sözlerinle... Beş dakikaya kalmadan kanat çırpacak serçe. Beş dakikaya kalmadan minik bedeninden dışarı taşacak. Beş dakika içinde sonsuzun saklı olduğunu bilecek... Göklere hayat dolu bir kanat daha değecek... Varlığın göğünde bir kanat da sen olacaksın beş dakikada... Varlığın göğsüne bin can olacaksın beş dakikada... Çok geç kalıp da, “Bir beş dakika daha... N’olur bir beş dakika daha...” demeden...

  05.09.2010

© 2021 karakalem.net, Senai Demirci



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut