Adınız soyadınız: 
E-mail adresiniz: 
Şehir / ülke: 

Başlık: 

Değerlendirmeniz: 

Türü

Yazarlarımıza gönderdiğiniz mesajlar,
site yönetiminin onayını müteakip kendilerine iletilmektedir.

Merhametin kaynağı

BİR GÜN bitiyor. Yorgunum. Uzun bir müddet ayakta kalmış, oradan oraya koşturmuşum. Eve dönüş gözümde büyüyor. Dolmuş bekliyorum. Dolmuş geliyor, biniyor ve bulduğum bir yere oturuyorum. Oturabildiğime şükrediyorum, zira ayaklarım artık bedenimi taşıyamayacak gibi hissediyorum.

Bir-iki dakika sonra, kucağında henüz 3-4 aylık olduğu anlaşılan bebeği ile genç bir anne dolmuşa biniyor. Herşeyi unutup, ayağa kalkıyorum.

Bu kalkış tıpkı bir refleks gibi, düşünmeye vakit bulamadan gerçekleşen bir hareket. Hareketi tetikleyen ise, kuşkusuz merhamet.

Dolmuş hızla virajları alırken, beni de sağa-sola savuruyor. Annesinin kucağında uyuyan bebeği seyrediyorum. Bir de şaşkınlıkla, içimdeki merhameti seyrediyorum.

Merhametliler Merhametlisi’nin yeryüzünde ve bende tecelli eden rahmetini hissediyorum.

O küçük, konuşmayan, benden hiçbir şey istemeyen ve buna kuvveti de olmayan bebeğe karşı içimde uyanan merhamet. Bunu ne ben koymuştum içime, ne de o bebekten almıştım. Bu öyle bir histi ki, ancak bir merhamet sahibi yerleştirebilirdi kalbime.

Ben kendim de, kendim için merhamet dileyecek kuvvete sahip olmadığım bir zamanda, engin ve eşsiz bir merhametle kuşatılmış olmalıydım ki, bu yaşıma kadar böylece korunmuş, beslenmiş ve büyütülmüştüm.

Şimdi, bebekleri daha yakından görme fırsatı bulduğumda, bir başka açıdan görüyorum rahmet tecellilerini, daha yakından hissediyorum merhameti.

* * *

Hani bebekler, şöyle bir dudaklarının kenarına dokununca, ya da ilgi çekici bir ses duymalarıyla gülümserler ya... Hani bebekler meleklere gülüyor derler.

Bugün öğrendim ki, yüzümüzdeki mimik kaslarımızı çalıştıran sinir, üzerini bir zırh gibi kaplayan kılıfına bürünürken, refleks olarak bu gülümsemeler oluşuyormuş.

Yani bebek uyurken de, yatarken de gülümseyebiliyormuş, hem bu iyiye işaretmiş.

Tepeden tırnağa rahmetle kuşatılmış insanoğlunun, bir sinirine kılıf giydirilirken tebessüm ettirilmesi ne büyük hikmettir. Aynı refleks bir ağlama ifadesi de olabilirdi.

Bir bebek “agu” yapınca gülüyorsa eğer, bu Rahman’ın merhametindendir. Çünkü bebek ne refleks olarak gülmeyi seçmeye irade gösterebilir, ne de gülmemeye. Büsbütün bir acziyet halindedir. İşte bu aciz varlığa, engin mi engin bir rahmetle muamele edilir.

O masum bebekleri güldüren Allah, onların yüzünde bizleri de güldürür. O’nun rahmet ve merhameti karşılıklı iki aynanın birbiri üzerinde görüntüler oluşturması gibi tecelli eder.

Herşeyiyle hayatımızı kuşatmış merhametin, bildiğimiz-bilmediğimiz daha nice tecellileri var.

Örneğin bebekler büyümeye başladıklarında, merdivenleri çıkmaya heveslidirler, bunun için kendilerine de güvenirler ve bırakırsanız epey yukarılara kadar emekleyerek tırmanırlar. Ancak bu bebeklerin çıkmaktaki cesareti inmek için geçerli değildir. Çünkü çıkarken değil inerken düşme ihtimali daha yüksektir. Daha düştüğünde başına gelecekleri dahi bilmeyen bebek böylece korumaya alınır, gözetilir, esirgenir, bağışlanır.

Zâtında acılardan, sıkıntılardan uzaklaştırılan bebek, bir yandan da anne merhametiyle kuşatılır. Hatta, yalnız annenin değil, kalbi işleyen her kişinin ve er kişilerin de merhametini celbeder.

İçeriye maskelerle girdiğimiz bir hastane odasında, küçük yatakta yatan bebeği hatırlıyorum. Yatak ve pencere arasındaki bir seccadelik aralıkta, başı secdede bebeği için dua eden anneyi bir de... Aylarca, yıllarca çocuklarının etrafında bir pervane gibi dönüp duran merhamet timsali ebeveynleri...

Tüm bunlardan başka, insanın yüreğinde sadece bebeklere ve yetişkinlere değil, hayvanlara karşı bile engin bir şefkat duygusu yerleştirilmiş olduğunu fark ediyorum.

İzlediğim bir haber bülteninde, donmuş bir gölün ortasında mahsur kalan bir kuğuya yardıma giden ekipleri, kocaman araçları gördüğümde öyle farklı bir hisse kapılmıştım ki...

Aynı manzaraya bir kedicik yüksek bir ağacın dalında kalakalmış olduğunda imdadına yetişen itfaiye araçlarını gördüğümde de şahit olmuştum. Eşsiz merhametin nümuneleriydi bunlar.

Bunlar dahi böyle büyükse, esas kaynak ne kadar sınırsız olmalıdır!...

* * *

İşte şimdi, bu yaşıma kadar bu merhamet ile kuşatılıp korunmuşken, beni rahmete ayna olmaya sevk eden fıtratımın sesini dinleme, dinletme zamanı...

Şimdi, yüzümü er-Rahmân ve er-Rahîm isimlerine çevirmekle memur bir iradem var.

Dumanın ateşe delaleti gibi, yüreğimdeki merhamet esintileriyle, merhametin kaynağını işaret edebilmeliyim.

Çünkü bu, bir ‘içgüdü’ ve bir ‘doğa’ değildir.

Çünkü bu, bizzat merhamet sahibi Yaratanın isimlerinin yüreğimizdeki tecellisidir.

  04.02.2006

© 2021 karakalem.net, Rabia Nazik Kaya



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut