Adınız soyadınız: 
E-mail adresiniz: 
Şehir / ülke: 

Başlık: 

Değerlendirmeniz: 

Türü

Yazarlarımıza gönderdiğiniz mesajlar,
site yönetiminin onayını müteakip kendilerine iletilmektedir.

Tüketim

BABAMI DİNLİYORUM, bir zamanlar, henüz teknoloji bu seviyeye erişmemişken, nasıl dergi hazırladıklarını anlatıyor.

Bir bilgi, gözlerine ışık düşürüyor editörün.

Binlerce kare arasından ustaca yakalanmış bir fotoğraf, emek emek biraraya getirilmiş sayfalara renk katıyor. Yazılan her harf için matbaada ayrı kalıplar hazırlanıyor. Boyamalar elle yapıldığı gibi, çizgiler, şekiller de elle çiziliyor.

Tasarımı, mizanpajı, basımı ve sonra bayilere ulaştırılması büyük bir zahmetle gerçekleşiyor derginin.

Derginin bir gaye-i hayali var. Bir bilgiler, tecrübeler, bakışlar derlemesi sunmak, insanlara yeni ufuklar açmak gibi.

Şimdi ise, sağda solda, kes-yapıştır usulü ile sayısı günbegün artan, dergi olmaktan gittikçe uzaklaşan kağıt yığınlarının biriktiğine şahit oluyoruz. Bilgiler hazır, basmak kolay, reklam alıp-vermek kolay. Nasılsa halihazırda tüketilmeyi bekleyen onca bilgi ve malzeme var. Araştırmadan, düşünmeden, emek verilmeden elde edilen ürünler, ne kadar kısa sürede tüketilip ‘bitiyor!’

Bilimsel bir kuruluşa ait bir dergiyi elime alıyorum, bir sayfa bilgi, bir sayfa reklam ile karşılaşıyorum. Deniz altında yaşayan canlılar ile ilgili bir hikmete dalmışken, bir kol saati ya da bir araba reklamı ile derginin ‘esas gaye’sine yönlendiriliyorum. Böylece, tüketim politikasının nasıl başarıyla hüküm sürdüğüne bir kez daha şahit oluyorum.

Geçenlerde Time dergisinin hazırlamış olduğu “Dünyayı Değiştiren 80 Gün” başlıklı bir dosyayla karşılaştım ve bunlar içerisinde Henry Ford’un kimliği, yaptıkları dikkatimi çekti.

Geçtiğimiz asrın başlarında, Henry Ford’un ilk olarak denediği üretim?tüketim dengesi(zliği) gayet ilgi çekici.

İlk defa kendi fabrikasında hafta sonu tatilini iki güne çıkaran Ford, işçilere boş vakit, eğlenecek ve gezecek yerler tanzim edildiğinde tüketimin artacağını ve böylelikle insanların daha çok araba alacağını hesap ediyor.

Daha fazla alışveriş mekânı, daha fazla lokanta ve bunun gibi insanları tüketime daha çok yönlendiren merkezlerle yeni bir medeniyetin ilk yapıtaşları oluşturuluyor sanki.

O yıllarda seri üretimde ilk defa onun fabrikasında üç vardiyalı bir çalışma düzeni kuruluyor. İşçi maaşları da o zamanın diğer işyerlerinde ödenenlerin iki katından fazlasına çıkarılıyor.

Böylelikle önceleri bir araba almak bir işçi için hayal iken, işçiler bu hayallerini gerçekleştirebilecekleri bir birikim kazanıyorlar. Kazanılan para arttıkça ihtiyaç dışı tüketim artıyor ve yeni iş sahaları kuruluyor.

Bu sistemde üretmek, tüketmek ve nihayetinde para kazanmak dışında bir amaç çarpmıyor gözüme. Fordizm ilkelerinin Batıdaki ülkelerde uzun yıllar kabul görmesi, para kazanmanın da kabul gördüğünü ifade ediyor bir şekilde.

İnsanlara faydalı olmak gayesinin üretim pazarından ihraç edildiği günden bu yana, her yerde faydalı faydasız, hatta zararlı ürünlerin yığınlar halinde birikmesi artık önüne geçilemez bir hal alıyor.

Nedense, ‘para kazanmak’ arzusu hiç karşılıksız kalmıyor. ‘Para kaybetmek’ isteyenlerin sayısı, bu taleplerin karşılıksız kalmadığını ispatlıyor.

Tüketim bitmiyor.

Birileri ‘ne kazanıyor’ bilmiyorum ama, birilerinin çok şey kaybettiği kesin…

  15.01.2006

© 2021 karakalem.net, Rabia Nazik Kaya



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut