Adınız soyadınız: 
E-mail adresiniz: 
Şehir / ülke: 

Başlık: 

Değerlendirmeniz: 

Türü

Yazarlarımıza gönderdiğiniz mesajlar,
site yönetiminin onayını müteakip kendilerine iletilmektedir.

YÜREK YARISI

Nuriye Çakmak

ANNELİĞİN NE denli terimler üstü bir şey olduğunu anne olmadan hissedebilmektir, teyze olmak. Yarısı olduğunuz şey öyle büyüktür ki, bir kadın anne olduğunda hayatında değişen ne varsa size de ucu dokunur illa. Siz asla eski siz değilsinizdir. Tek bir tane de yeğeniniz olabilir, iki elinizin parmaklarından çok da. Yeğeniniz siz henüz doğmadan da dünyaya gelmiş olabilir, siz anne olduktan sonra da. Bu hiç fark etmez, çünkü hayatınızda kaç kişi olursa olsun ona açılacak kocaman bir parçanız vardır saklınızda. Hayatınızın hangi diliminde gelirlerse gelsinler dünyanızda, “daha önce hiç” diye başlayan cümleler kurdururlar size. Her biri bir ayrı alemdir. Aleminizin baş tacıdır onlar. Onlarsız olamayacak o kadar çok şey vardır ki artık dünyanızda… Her birinin doğum tarihi bir milattır aslında.

Daha dünyaya gelecekleri haberini öğrendiğiniz anda göz damarlarınız coşuyorsa.. Gün saymayı öğreniyorsanız, şafak sayar gibi. “Zaman nasıl da yavaş geçiyor” sabırsızlıklarından kurtulamıyorsanız… Daha önce hiç ilginizi çekmeyen vitrinlerin hepsi bir hayali bebeğin sevimliliğini yansıtıyorsa size. Kendisi ortada yokken eşyaları birikiyorsa odanızın bir köşesinde. Bir araştırma görevlisi halinde isim düşünmekle geçiyorsa günleriniz. Siz teyzesiniz.

İlk nefesinden başlayarak yaşadığı tüm ilklerinde şefkat dolu gözleriniz üzerindeyse. Onun gazına göre ayarlıyorsanız mesela kendinizi, uykularınızı feda ediyorsanız sesini duyduğunuz anda. Bir emir almışçasına fırlıyorsanız yerinizden o ince sesi her duyduğunuzda... Banyo yapacağı zamanı iple çekiyorsanız. Uyansın da seveyim diye gürültü yapıyorsanız başında... Başkasının kucağına verdiğinizde gözünüzü saatten alamıyorsanız mesela. Yürümeyi sizin ellerinizde öğreniyorsa ve koşar adım kucağınıza varıyorsa, ilk söylediği kelimelerden biri adınız oluyorsa. Yemeğini illa sizin elinizde yemek istiyorsa, eteğinizi çekiştirmediği tek bir öğününüz yoksa ve üstünüz başınız yemek artıkları içindeyken gülebiliyorsanız… Siz teyzesiniz. Siz anne yarısısınız.

Bir türlü uyumuyor diye getirdiklerinde kucağınıza, siz ninni söylemeye başladığınızda susuveriyorsa, parmağınızı kavrıyorsa hiç bırakmamacasına.. Uyuya kaldığı halde elleriniz ellerinde esirse, nöbet tutar gibi bekliyorsanız başında aman düşmesin diye.. Karnı acıkınca, su istediğinde odada kim olursa olsun sizi arıyorsa. Parkta muhatap olduğu “annen kim” sorusuna hiç çekinmeden sizi işaret ederek cevap veriyorsa. Ziyarete gittiğiniz kişilerin evlerinde, hele de vakit ilerlediyse illa sızıveriyorsa omzunuzda, kıpırdattığınız an uyanıveriyorsa, gülümsüyorsa size, bırakma beni diye.. Halasınız siz, babasının parçasısınız, kandaşısınız, candaşısınız, yoldaşısınız.

Herhangi bir seyahatten döndüğünüzde odanızda sizi bekler buluyorsanız onları. Birine kazara daha çok ilgi gösterdiğinizde boncuk boncuk ağlamaya başlıyorsa diğeri.. “Seni çok özledim”lerin ardı arkası kesilmiyorsa ve siz özlemenin ne demek olduğunu şimdi anladım diyorsanız onlara sarıldığınızda.. Sadece bir gün görüşemediğinizde “kaç gündür görmüyorum ama” diye sitemler ediyorsanız, zaman kavramını yitirmiş bir aşık gibi… “Bu resmi senin için yaptım” faslına geldiğinizde, odanızda, buzdolabınızın kapağında yer kalmıyorsa. Biriktirdiğiniz fotoğraflarından geçilmiyorsa, kaç yaşına gelirlerse gelsinler saçlarını saklıyorsanız onların.. “Dün gibi” diyorsanız doğdukları gün için. Anne baba olmanın yarısı olmak, hayatınızın yarısından büyüktür artık.

Hasta oldukları haberini alınca kararıyorsa gününüz, ne yapsam da mutlu etsem diye düşünüp duruyorsanız. Koşar ayak evden çıkarken hediye niyetine elinize aldığınız küçük kırmızı elma bile, siz getirdiniz diye düşmüyorsa minik ellerinden.. Onlar iyileşene kadar çaresizliğin en koyusu oturuyorsa gözlerinize ve merhametiniz bir çağlayan gibi dua dua akıyorsa.. Ya da siz hasta olduğunuzda size iyi geleceğini umdukları ne kadar ıvır zıvırları varsa yığıyorlarsa kucağınıza. Sizi yataktan kaldırmak için yapmadıkları kalmıyorsa, şartlar ne olursa olsun aranızdaki bağın ne kadar güçlü olduğunu anlıyorsunuz. Hiç kopmayacak bir bağa sahip olduğunuzu..

Yaşları kaç olursa olsun, suretleri ne kadar şekil değiştirirse değiştirsin, arkalarından kaç yeni üye gelirse gelsin, hepsinin yeri ayrıdır sizin için. Tıpkı bir anne için olduğu gibi. Henüz on yaşındaysanız, evin en küçüğüyseniz, hiçbir sorumluluk almamışsanız, ocak yakmak diye bir eylemin kenarından bile geçmemişseniz ama ağlıyorsa yeğininiz açlıktan, hastaysa annesi, siz parmak uçlarınıza basarak muhallebi pişirirsiniz.. Hayatınızda ilk defa postaneye gidersiniz mesela. Hem de yalnız. Posta görevlisi zarfınızı şöyle bir yokladığında korkudan ölecek gibi olursunuz. Hele de “ne var bunun içinde” diye sorduğunda.. Birkaç fotoğraf, bir mektup, içinde bir şiir.. Ve zarfın içine sığsın diye dualar edilmiş birkaç küçük toka. Dünyalar güzeli yeğenimin altın sarısı incecik saçları için.. Gülümseyen memur kabul eder zarfınızı, dünyanın en mutlu insanı olarak dönersiniz dönüş yollarını. Artık saçları uzamıştır, boyu size uzanmıştır ama o bebekken hasretinden kaçırdığınız uykularınızı şimdi onun sınavları için, doğru arkadaşları seçmesi için, geleceğini düşünerek kaçırırsınız. Hiçbir şey değişmemiştir aslında, sadece suret değiştirmiştir. “Hiç kimse için yapmam” dediğiniz, diyeceğiniz ne varsa yapmışlığınızdır, yapışınızdır, kaçınılmaz şekilde yapacak olduğunuzdur ana yarısı, baba parçası olma durumunuz.

Geçmişinize dönüp baktığınızda hatıralarınızdaki en büyük yeri onlar kaplıyordur artık. Tek bir kare fotoğrafları, birkaç saniyelik videoları yüzünüzde kocaman bir gülümseme oluyordur, tüm gününüzü dolduruyordur. Çektiğiniz zahmetlerin, verdiğiniz emeklerin, yaşadığınız yorgunlukların hiçbirinin hesabını tutmuyorsunuzdur. Onları suya yazmışsınızdır söz gelimi. Sadece iyi görüntülerdir arşivinizdeki. Yüzlerine baktığınızda sadece geleceği görüyorsunuzdur, umudu görmek istiyorsunuzdur, geçmiş bir tatlı hatıradır artık sizin için. Tıpkı annelerinizin size yaptığı gibi. Teyzeyseniz, halaysanız artık anneliği daha iyi anlıyorsunuzdur ve tabi annenizi de.. Bir evlatlık dersidir aslında yeğen sahibi olmak. Annelik provası olduğu kadar.

Bir cana kendi canından hayat vermek, emek verip büyütmek, kolay mı yetişiyor bir evlat.. dediğinde biri ne demek istediğini daha iyi anlıyorsunuzdur şimdi. Artık istediğiniz gibi olmadıklarında, artık hayatlarındaki tek dayanakları siz olmadığınızda, artık ben büyüdüm diye söylüyorlarsa hal dilleriyle, annemi düşünüyorum ve annelerini… Annelerin neden bir yüzlerinin hep geçmişe dönük olduğunu anladığımı hissediyorum. Ve annesi için asla büyümeyen bir çocuğun teyzesi için, halası için de hiç büyümediğini anlıyorum.

Boyları boylarınızı geçse de hala sakınıyorsanız onları bir bebek gibi. Küçükken olduğu gibi kayırmak istiyorsanız. Yeni yürüdükleri zaman nasıl güven içinde tutunuyorlarsa size hala öyle olsunlar istiyorsanız, ellerinizi çekemiyorsanız üzerlerinden, eskiden olduğu gibi tamamlama ihtiyacı hissediyorsanız yaptıkları şeyleri.. Artık büyüdüm ben.. haklı sitemini bir anne yüreğinin hassasiyetiyle duyumsarsınız. Ve tıpkı bir anne gibi şöyle dersiniz sadece; “Elbette büyüdün, ama benim ellerimde.”

  09.09.2012

© 2021 karakalem.net, Nuriye Çakmak



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut