Adınız soyadınız: 
E-mail adresiniz: 
Şehir / ülke: 

Başlık: 

Değerlendirmeniz: 

Türü

Yazarlarımıza gönderdiğiniz mesajlar,
site yönetiminin onayını müteakip kendilerine iletilmektedir.

Metin Karabaşoğlu Yazısına Zeyl

“Nur Talebesi Bir Entelektüel Olarak Metin Karabaşoğlu’nun Portresi” isimli yazımıza gelen yorumlar üzerine birkaç hususu hatırlatmayı uygun gördüğüm için bu yazıyı kaleme alıyorum.

İtiraf etmeliyim ki hayatımın en zor yazısını yazıyorum. 15 yıldır yazıyorum. İki kitabım yayımlandı. Yeni Asya, Zaman, Mili Gazete ve Akit gibi gazetelerde yazılar yayımladım. Onlarca dergide yazım yayımlandı. İki tane derginin editörlüğünü yaptım. Ama hiçbir yazıda bu kadar zorlandığımı hatırlamıyorum.

Evet hayatımın en zor yazısını yazıyorum. Bu yazıda söylediğim şeylerle nefsimi temize çıkarmaya çalışmak korkusunu yaşadığım gibi istemeden ve farkına varmadan bir mümin kardeşimin maneviyatına zarar veririm tedirginliği de yaşıyorum. Kur’an, Hadis ve Risale merkezli yazılar yazan bir kişi hakkında yazdığım bir yazıya gelen yorumlar yüzünden kendimi Kur’an, Hadis ve Risale ile savunmaya kalkmaktan korkuyorum. Bunun için mümkün olduğunca yazıda bunlara atıf yapmamaya çalışacağım.

İlk elden belirtmeliyim ki söz konusu yazı Nur talebelerine pek de sıcak bakılmayan bir dergide yayımlandı. Yazının muhatapları Nur Talebeleri değildi. Niyetim Risale’nin tefekküri diline vurgu yaparak bu anlamda hatırı sayılır bir açılım sağlayan Metin Karabaşoğlu’nun yaptığı katkının altını çizmekti. Bu anlamda yazı Karabaşoğlunun son kitabından hareketle yazar hakkında genel bir değerlendirmeyi içeriyordu.

Bu yazıyı Nur Talebeleri ile ilgisi olmayan bir sitede yayınlamakla beraber Karakalem sitesinde yayımlamayı da uygun gördüm. Bunun iki nedeni vardı. İlki yazının dergi sayfalarında unutulup gitmesini önlemekti. İkincisi de bu yazı her ne kadar Nur Talebeleri muhatap alınarak yazılmamışsa da yazıyı en iyi anlayabilecek kişilerin yine Nur Talebeleri, hassaten Karakalem okurları olabileceği düşüncesiydi..

Nur talebeleri kitap ehli insanlardır. Karşılaştıkları bir durumu, hali, fiili ve ifadeyi Risalenin mihengine vurarak tartmaya çalışırlar. Bir sözü “kim söylemiş, kime söylemiş, hangi makamda söylemiş, ne zaman söylemiş...” gibi bir dizi soruyu yedeklerine alarak değerlendirmeye çalışırlar.

Mezkur yazımın başında bu yazının Nur Talebelerine ait olmayan bir yayın organında yayımlandığını belirtseydim ihtimal bazı olumsuz yorumlar gelmeyecekti. Bununla beraber Nur Talebeleri olarak bizlerin asıl odaklanması gereken noktanın “usül ve üslub”dan ziyade “esas” olması gerektiğini düşünüyorum. Mezkur yazıda esas/içerik noktasında paylaşılmayan hususlar olabilir. Benim bazı tespitlerim gerçekten de yanlış olabilir. Bu yanlışları düzeltmek yerine “itici”, “gereksiz” diyerek pire için yorganı yakmak kabilinden bir talihsizliğin içine girmiyor muyuz? Bizler için “itici” olan bir yazı bir başkası için “çekici” olamaz mı?. Bizler için istifadeye medar olmayan bir yazı bir başkası için istifadeye medar olamaz mı?

Ben benim anladığım manada Risale’nin anlaşılmasına katkı sağlayan kalem erbabının kitapları üzerine yazılar yazmaya çalışıyorum. Bu meyanda bu güne kadar Metin Karabaşoğlu, Senai Demirci, Sadık Yalsızuçanlar, Salih Özaytürk, Ahmet Yıldız, Muhammed Bozdağ, Taha Çağlaroğlu, Nevzat Köseoğlu gibi kişiler için Zaman, Yeni Asya, Milli Gazete gibi gazetelerle, Karakalem, Kitaphaber, Aryaevi, Kelime, Kitap Postası gibi dergilerde yazılar yayımladım.

Bu sütunda kısa bir süre önce “muhatap olmak ve muhabbet etmek” üzerine yazılar yazdım. Bu yazılarda asıl olanın kişinin şahsi faziletlerine muhabbet etmekten ziyade onun eserine muhatap olmak olduğu hususunun altını çizmeye çalıştım. Bazen muhabbet ettiğimiz kimseyi muhatap alamadığımız gibi, bazen de muhabbet etmediğimiz bir kişiyi muhatap alabildiğimizi söyledim. Bu meselede geçerli olan hususun kişinin şahsi fazileti değil, yazıya konu olan o meseledeki yetkinliği olduğunu anlatmaya çalıştım. Karabaşoğlu ile ilgili mezkur yazıda çok takvalı, çok ihlaslı, Risale’deki hakikatleri çok iyi yaşayan, tam bir nurcu, eksiksiz bir mümin olarak Karabaşoğlu’ndan bahsetmedim. Bir kul, bir insan olan Karabaşoğlu’ndan bahsetmedim. Karabaşoğlu’nun bu tarafı kişiden kişiye değişir. Kimimiz eksiksiz bir mümin görür, kimimiz pürküsür bir insan görür. Ben başlıktan da anlaşılacağı üzere “Nur Talebesi Bir Entelektüel Olarak Metin Karabaşoğlu’nun Portresi’nden bahsettim. Onun Risale’ye getirdiği farklı bakış açısını başta son kitabı olmak üzere bu güne kadar ki yazdığı kitapların küçük bir özetini vererek anlatmaya çalıştım.

Edip kardeşim gereksiz bir yazı yazdığımı söyleyerek Karabaşoğlu’nun reklamını yaptığımı söylemiş. Akif Emre kardeşim de benzer ifadeleri kullanmış. Hakikatin reklama ihtiyacı yok. Tebliğe ihtiyacı var. Ben Karabaşoğlu’nun kitaplarını alıyor, dostlarıma, kardeşlerime ihtimal ki bir faydası olur diye hediye ediyorum. Okuyorum, okutturuyorum. Sadece onun değil. “Acaba bir kişiye imanı, İslam’ı, Risale’yi daha iyi nasıl anlatabilirim?” kaygısıyla Risale ile ilgili yazan hemen her kalem erbabı için aynısını yapmaya çalışıyorum. Bir mümin olarak Edip kardeşimin kimseye Risale ile ilgili bir hususta gereksiz bir kelam etmeyeceğini biliyorum. Yine kimsenin reklamını yapacağını zannetmiyorum. Ben de yapmıyorum. Risale okuyan birisi de böyle şeylere tenezzül etmez. Böyle şeylere tenezzül ettiğini veya edebileceğini düşünmek veya söylemek ilk önce o kişinin beslendiği Risale’ye haksızlık etmek olur.

Gürcan kardeşim Karabaşoğlu’nun boynunu vurduğunu ima ediyor. Yukarıda da belirttiğim gibi Karabaşoğlu’na muhabbet etmekten ziyade muhatap olmaya çalışıyorum. Onunla ilgili yazdığım şeyleri bir övgü olarak değerlendirilmek yerine akademik anlamda eleştiri, imani anlamda tebliğ olarak değerlendirilmeli. Benim doğup büyüdüğüm topraklarda hiç şeyh yoktu. Hatta ortalama bir cami imamı bile yoktu diyebilirim. Buralarda sefahat ve komünizim propagandası kol gezerdi. Onun için ben bir din büyüğüne nasıl bağlanılır, bir şeyhten nasıl el alınır, bir Hoca nasıl övülür, bilemem. Gürcan kardeşim siz yurtdışında hidayet nimetine muhtaç gaflet ehli bir beldede yaşıyorsunuz. Benim zihnim şeyhle, şeyh yerine konulabilecek kişilerle kısacası “kişilerle” meşgul değil. Benim kalbim bu yakınlarda aldığım iki güzel haberle meşgul. Bunlardan birisi, sol fikirli bir arkadaşımın ismi bende mahfuz bir imani dergiyi takip etmeye başlaması, diğeri de lise yıllarımda beni komünist yapmaya çalışan arkadaşımın namaza başlaması. Gürcan kardeşimin kalbinin temiz, niyetinin halis olduğunu biliyorum. Bunun için diyorum ki; hepimiz için geçerli olacak tek şey her kim Üstad/Hoca/yazar vasıtasıyla olursa olsun bir kişinin daha imanını kurtarmaya çalışmak olmalı. Mümin kardeşimizin istifadeye ve ibrete medar güzel yönlerinden birinin daha ifşa olmasını sağlamaya çalışmak olmalı. Bunun için tebliğe layık olanı tebliğ edelim, övgüyü hak edeni övelim.

Yeri gelmişken bahsetmekte fayda var. Kısa bir süre önce yaşadığım bir olay beni hayli üzdü. Yıllarını Risale hizmetine vermiş bir yazar beni aradı ve kitabı hakkında tanıtım yazısı yazmamı rica etti. Ben de Risale ile ilgili olması hasebiyle /ismi bende kalsın/ bir yayın organında yazabileceğimi söyledim. Fakat yazar gıybete girmeyecek bir üslupla kendine ait bir kitabın tanıtımını o yayın organının yayınlayacağını sanmadığını söyledi. Bu konuşmadan bu yayın organıyla söz konusu yazarın arasında bir kırgınlık olduğunu anladım. Oysa hem yazar, hem de yayın organı Nur’a hizmet etmeye çalışıyor. Belli ki sorun küçük bir yanlış anlama iken birileri tarafından birden büyük bir ahlak sorunu haline getirilmiş. Bu yazıma yorum getiren kardeşlerimi tenzih ederek söylemeliyim ki bu sitede de zaman zaman böyle okuyucu yorumlarına rastlıyorum. Bu yorumları yapan kişilerin tetkik ve tahkik ehli nur talebeleri olduğuna ihtimal vermek istemiyorum. Bu yorumlardan ve zaman zaman yukarıda belirttiğim olay örneğinde olduğu gibi çevremde rastladığım bu olaylardan çıkardığım sonuç şu: Bizler müminlerle olan sorunlarımızı her seferinde “ihlas ve uhuvvetle muhatap olmak ve muhabbet etmek” şeklinde çözmeye çalışmayı başaramayabiliyoruz. Bunun yerine muhatabımızın çoğu kere günah dahi olmayan hata veya kusurundan dolayı onu ehli dünyanın bakış açısı ve kavramları ile bir dizi etik/ahlaki sorgulamaya tabi tutabiliyoruz. Tabir yerinde ise kendimiz yeni “günah” tanımları getiriyor ve muhatabımızı kapının önüne koyabiliyoruz. Birbirimize karşı takdirkar olmak yerine tenkitkar davranabiliyoruz.. Belki tenkid yerine ve ehl-i dünyaya tebliği edebilsek en azından ehl-i imanı takdir edebilsek bu durumlara düşmezdik.




Zeyl. Yazımda haddimi aşan ifadeler kullanarak kalblerini kırdıysam başta Gürcan, Edip, Akif ve Numan kardeşim olmak üzere herkesten helallik dilerim. Bırakalım hakikati söyleyenleri takdir edelim, övelim, reklamını yapalım. Ama övgü ve reklam ile tebliğ ve eleştiri yazısı arasındaki farkı da anlamaya çalışalım.

  27.04.2007

© 2021 karakalem.net, Mustafa Oral



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut