Arşiv

Adınız soyadınız: 
E-mail adresiniz: 
Şehir / ülke: 

Başlık: 

Değerlendirmeniz: 

Türü

Yazarlarımıza gönderdiğiniz mesajlar,
site yönetiminin onayını müteakip kendilerine iletilmektedir.

Adım Adım O’na Doğru

FATIMA MORSE

80’li yıllarda ihtida etti. Jamaikalı.



BEN JAMAİKA’NIN KIRSAL KESİMİNDE BÜYÜYEN genç bir kız iken, Pazar günleri kiliseye gitmek herkesin yaptığı birşeydi. İster genç olun ister yaşlı, Pazar ayininde hazır bulunmanız istenirdi, ve böyle bir ortamda benim de ayinlerde bulunmam son derece tabiî idi. Bunu, birçok Jamaikalının Kitab-ı Mukaddes’e ne kadar aşina olduğunu, yani muntazaman kiliseye gittikleri için Kutsal Kitabı bildiklerini anlamanız için söylüyorum.

Onaltı yaşına geldiğimde, şehre, Kingston’a göçtük. Çalışma hayatımın gerçekten işte bu vakit başladığını tahmin edebilirsiniz. Öğretmen veya hemşire olma ümidiyle daha fazla tahsil görme planları yapmış olsam bile, ailemin o sıralar içinde bulunduğu şartlar önümde çalışmaktan başka bir tercih imkânı bırakmadı. Ve o tarihten itibaren, daha küçük yaşlarda almış olduğum öğretileri ve inançları muhafaza etsem dahi, bir daha asla düzenli biçimde kiliseye gitme imkânı bulamadım.

Çok küçük yaşta evlendim, ve çocuklar dünyaya gelip büyümeye başladıkça, doğru insanlar olmaları ve hayatta ve ölümdeóki, şüphesiz Kitab-ı Mukaddes cennet ve cehennemden de söz ediyoróbaşarılı olmaları ümidiyle onları bu inançlara göre yetiştirdim. Kocam 60’lı yılların başlarında İngiltere’ye geldi. O buraya yerleşince, ben de peşinden gittim. On tane çocuğumuz vardı. Bir kısmı Jamaika’da zaten büyümüş haldeydiler ve orada kaldılar. Ama çoğu da sonraki yıllarda yanımıza geldiler.

Kocamın İslâm’la ilk olarak ne zaman ilgilenmeye başladığını bilmiyordum. Sonra, 1980’lerin başında, İslâm’ı benimsedi. Kocam bir gün oturup da gerçekten arayıp bulmuş olduğu bütün şeyi bana izah edesiye kadar, onun işe gitmek için niye bu kadar erken bir vakitte kalkmaya başladığını merak edip durdum. Bana söyledikleri karşısında gösterdiğim ilk reaksiyon, pek hoş değildi; bunu söylemem gerek. Belirli şeylerin anlamlı olduğunu görebiliyordum, ama beni gerçekten alıkoyan şey inandığım ve çocuklarıma öğretmiş olduğum bütün bu şeylerin aslında cennete değil de, cehennem ateşine götüren şeyler olduğu düşüncesiydi. Şayet İslâm’ın doğru olduğunu kabul edecek olursam, bu, çocuklarım da aynı şeyi yapmadıkça ben cennetteyken onların cehennemde yanıyor olacakları anlamına gelecekti. Bu, o sıralar zihminin kaldıramadığı bir düşünceydi.

Fakat, içimde bu hisleri taşıdığım ve bunları kimseye söylemediğim halde, kocamın eve getirdiği küçüp kitapları okumaya başladım. Ve, İslâm’ın mesajı parça parça dünyama girmeye ve beni etkilemeye başladı. O kadar ki, İslâm hakkındaki müsbet duygular endişe ve şüphelerden daha ağır basar hale geldi. Kocamın bazı arkadaşlarının, karısı Müslüman olmadığı için ona misafir olmayı kabul etmek istemediklerini keşfettiğimde ise, İslâm’ı resmen benimsemeye karar verdim. Kocam için inancı noktasında bir müşkilat kaynağı olmak istemedim, ve kendim de şimdi bu dinin güzelliklerinden bir kısmını görebildiğimden, kocam bazı Müslüman arkadaşlarının evine giderken ona refakat ettim ve şehadet getirdim.

Kelime-i şehadet getirmemden sonra bile, ilerlemem yavaş yavaş oldu. Belki de, o sıralar, dışarda birşey gözükmese de inancım içerde kök salıyorduógün gün kuvvet kazanan ve sonra, günü geldiğinde, küçücük bir dalın sağlam ve kocaman bir gövdeye dönüştüğü ağaçlar misali bir süreç yaşıyordum belki de. Kendi başıma bir kasetten Arapça telaffuzuyla namazda okunan sûre ve duaları ezberlemeyi öğrendim. Lâkin, seslerin mahreçlerini bilsem de, namaza başlamadan önce ezberimin doğru olduğundan emin olmak istedim. İşte o zaman, kocam beni Şeyh Farukî ile tanıştırmıştı; o da, bazı Müslime kardeşlerden bana namazı nasıl hakkıyla eda edeceğimi göstermeleri ricasında bulundu. Kitaplardan az çok öğrenmiş olsam bile, bunu bir de kendi gözlerimle görmek çok hoş birşeydi ve bu durum namaza başlamama yardımcı oldu. Sonra, şeyhin o sıralar Lorne Yolu üzerinde bulunan dergâhındaki Cuma toplantılarına gitmeye başladım. Bu arada, İslâm’ın yolunun hakikat olduğuna dair yakînim artarken, kafamda duran şüpheler de silinip gitmeye başladı. Kendi amellerimden dolayı Allah’a hesap vermem gerekeceğini kavradım. Çocuklarıma söylemeye gayret etmem gerekse de, kabul edip etmemeleri yalnızca Allah’ın elindeydi. Çocuklarım mezarımda olmayacaklardı, ben de onlarınkine girecek değildimóöyleyse, O’nun emirlerini uygulamak bana kalmıştı.

Şimdi, bu artan yakînimin sağlamlaşmasına vesile olan birşey vardı elimde; ve bu, bir bakıma, benim için bir dönüm noktasıydıóböyle bir şeyin bir dönüm noktası olması size çok garip gelse bile. Uzun bir zamandan beri, gerçekte İngiltere’ye geleli beri, yegâne düzenli sosyal etkinliğim bingo oynamaktı. Bingoyu, arkadaşlık için ve gündelik işlerimden veya evdeki meşguliyetimden bir derece kopmamı sağlayan bir atmosfer değişimi amacıyla oynardım. Çünkü, dürüstçe konuşmak gerekirse, içimde ne olduğunu tam olarak kestiremediğim birşey vardı hepóama hâlâ daha, alışkanlık eseri, bu oyuna devam ediyordum. Doğal olarak, İslâm’ın kumarın hiçbir türünü caiz görmediğini öğrenmiştim, ama anlatıyor olduğum bu döneme kadar bingo oynamayı sürdürdüm. Bir Perşembe günü, emekli aylığımı aldıktan sonra, aylardır almamış olsam bile, altı tane bingo kartı kitabı satın aldım kendime ve bingo salonuna doğru yola koyuldum. Giderken, "Eğer bu yanlışsa ve Muhammed’inósallallahu aleyhi ve sellemóyolu doğruysa, hiçbir şey kazanmayayım" diyerek, Allah’tan bana bir delil göstermesini istedim. Şimdi, şu altı kitap bütün bir öğle sonrası bingo oynamak için yeterliydi. Temelde, bir ‘rakam söyleyici’nin rastgele seçtiği rakamları yüksek sesle söylediği bir oyundur bu. Sizin de bir kartınız olur ve satın aldığınız kitaplardan doldurduğunuz bu karttaki herhangi bir sayının adamın söylediği sayıyla çakışıyor olması gerekir. Uzun bir oturumda, kartınızdaki rakamların çoğu rakam söyleyicinin söylediği rakamlarla çakışmışsa, ikramiye kazanırsınızóöyle üç-beş rakamın çakışmasından ise birşey çıkmaz. O gün, bütün bir öğle sonrası bu oyunu oynadım, bir sürü kartım da vardı, ama rakam söyleyicinin söylediği rakamların bir tanesini bile tutturamadımóve o günden beri bir daha bingo salonlarından içeriye adımımı atmadım!

O günden itibaren, bir Müslümanın hayatında o kadar çok güzel alışkanlığın mevcut olduğu gerçeği açıldı dünyama. İmanı benimsememden kısa bir süre sonra bana bir şalvar kamise ve bir örtü vermişlerdi; ben de, asla giymeyeceğimi düşünerek, onları dolabıma koymuştum. Bir sabah dolabı açtığımda gözüme onlar ilişti, nasıl olduysa üzerime geçirdim onları ve evdeki gündelik işleri bir Müslüman gibi giyinmiş olarak yapmaya giriştim. O güne kadar böylesine rahat bir elbise giymemiştim, evin işleri de o günkü kadar kolay gelmemişti banaóbu alışkanlık, o günden itibaren, bugüne kadar, dünyama yerleşmiş oldu. Bir Müslümanın alışkanlıkları öylesine fıtrî ve insana öylesine kolaylık sağlıyor kiÖ Hıristiyanların temizliğe dair nasıl konuşup durduklarını hatırlıyorum, ama buna eşlik edecek amelî hiçbir öğretileri yok. Meselâ, bir kişinin Rabbine ibadetten önce ne şekilde yıkanması gerektiğini söyleyen hiçbir şey yok. Bir Müslümanın evi ise İslâm’ın öğretileriyle doludur; ve Peygamberimiz aleyhissalâtu vesselâm’ın sünnetini mutfakta, yatak odasında, banyoda, oturma odasında bulabilirsinizóbunun nasıl bir nimet olduğunu tahayyül edemezsiniz.

İslâm’la ilgilenen kimseler benden bir tavsiye isteyecek olsalar, öncelikle İslâm’la ilgili eserleri sıkı sıkıya okumalarını, ve öğrendiklerini kendi iç dünyalarında sınamalarını tavsiye ederdim. İslâm’la ilgili bir sürü şey okuduğum halde, anlat deseniz, aklımda pek birşey kalmamış gibi; ama [bu eserler sayesinde] İslâm’a dair bir sûret ve bir anlayış kalbime nakşolmuş bulunuyor. Ve, bana bu büyük iman nimetini verdiği için Allah’a cân-ı gönülden şükürler ediyorum.

  28.12.2003

© 2021 karakalem.net, Metin Karabaşoğlu

  1.  Bu yazının geçtiği eseri incelemek -veya satın almak- istiyorum.



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut