Arşiv

Adınız soyadınız: 
E-mail adresiniz: 
Şehir / ülke: 

Başlık: 

Değerlendirmeniz: 

Türü

Yazarlarımıza gönderdiğiniz mesajlar,
site yönetiminin onayını müteakip kendilerine iletilmektedir.

Fena fi’l-İhvan

ORTA YAŞLI insanlar hanesine dahil olduğum şu yıllarda daha ziyade aşinası olduğum bir hakikat var. Kendimi ne yaşlı, ne de genç bulduğum şu yıllar içinde, yaşı benden daha büyük olan mü’minlerden takva, daha genç olanlardan ise tahkik dersi alıyorum. İlk grup, dünyanın fani ve geçici yüzünü apaçık görmüş; dolayısıyla nazarını daha bir ciddiyetle Rabbine çevirmiş olarak, bana takvanın önemini hatırlatıyor. Genç arkadaşlar ise, ‘hayatın içinden’ getirdikleri sorularla, yaş otuzları bulduğunda başlayan donuklaşma ve kemikleşme tehlikesinin ilacı oluyorlar.

Bu ikili istifadenin son bir örneğini, yakın bir zamanda, genç bir hakikat yolcusu vesilesiyle görmüş oldum. Bu hakikat yolcusu, bir risalede, Risale-i Nur’un mesleği tarif edilirken, ‘fena fi’ş-şeyh, fena fi’r-resul’ yerine ‘fena fi’l-ihvan’dan söz edildiğine değinerek, şu anlamlı ve öğretici soruyu yöneltti bana: Neden ‘fena fi’r-risale’ değil de, ‘fena fi’l-ihvan’?

Bu taptaze sorunun, aslında nicedir yaşamakta olduğumuz birçok ‘sorun’un düğümünü açıcı bir mahiyet taşıdığını sanıyorum. Gerçekten, neden Risale-i Nur, şeyhinde fani olmak yerine risalede fani olmayı değil; kardeşlerinde fani olmayı mesleğinin esası olarak getiriyor?

İlk elde dünyama gelen cevap şu: İnsan, kardeşlerinden ayrı bir biçimde de ‘Risale’de fani’ olabilir; ama ‘kardeşlerinde fani’ olmadan ‘Risale’de fani’ olmak, onu pekâlâ dar ve sığ bırakabilir. Yani, insan, hiçbir kardeşinin yardımına ihtiyaç duymadan, kendi hanesinde pekâlâ Risale-i Nur okuyabilir; keza, onu meselâ bir dağ başında pekâlâ okuyup düşünmekle ve buna göre yaşamakla günlerini geçirebilir. Ama, her bir insanın kabiliyeti kısa, istidadı sınırlı, nazarı dar, kavrayışı ve eğilimleri farklı farklıdır. Bir insanın Risale-i Nur’u kendi başına okuması ile, sair kardeşleri ile beraber okuması arasında, yine İhlas Risalesi’nde vurgulanan ‘yirmi gözle görme, on akılla düşünme, yirmi kulakla işitme’ kadar büyük bir fark vardır. İnsan, yalnız başına ‘fena fi’r-risale’ olduğunda, ona yalnız kendi kabiliyeti nisbetinde muhatap olacaktır; ama ‘fena fi’l-ihvan’ olduğunda, "sair kardeşlerinin gözüyle de görebilir, kulaklarıyla da işitebilir." Hakikate yalnız bir cihetiyle değil, çok cihetleriyle muhatap olur. Bir hadiseyi yalnız bir yönüyle değil, çok yönleriyle görme; Rabbini yalnız bir ismin cilvesiyle değil, esmâ-i hüsnânın cilveleriyle tanıma imkânına daha kolay erişir.

Bu bakımdan, aslında Risale’de hakkıyla fena olmanın yolu, ‘kardeşlerinde fani olmak’tan geçmektedir.

Şahsen, bilhassa müzakereli dersler esnasında, ‘fena fi’l-ihvan’ın önemini yakinen görme imkânı buluyorum. Kendi başıma çözemediğim birçok husus, beraberce ‘anlama’ duası yaptığımız o derslerde çözülmüş; hemen her bir arkadaş, ilgili bahsi kendi başına okurken, bu meseleyi hiç de çözemediği itirafında bulunmuştur.

O yüzden, eşyaya ve olaylara aynen bizim gibi bakmayan, farklı bir istidat taşıyan ve farklı bakış açılarına sahip olan kardeşlerin varlığını bir ‘problem unsuru’ değil, bir ‘kazanç’ olarak görmemiz gerekiyor. Neticede hakikata talip olduktan sonra, istidat, eğilim ve bakış açılarının farklılığını ‘fena fi’l-ihvan’ın engeli değil, varlık sebebi kılmamız icab ettiğini düşünüyorum.

Bu ‘fena fi’l-ihvan’ sırrını lâyıkınca özümseyebilsek, farklı istidatları aynı uhuvvet potası içinde eritmeyi başarabilsek, hepimizin ve herkesin hanesine o kadar hayır ve hak düşecek ki...

Bana bu ihlas sırrını anlamlı bir soruyla hissettiren sevgili kardeşime gönül dolusu teşekkürler ediyorum.

  28.12.2003

© 2021 karakalem.net, Metin Karabaşoğlu

  1.  Bu yazının geçtiği eseri incelemek -veya satın almak- istiyorum.



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut