Adınız soyadınız: 
E-mail adresiniz: 
Şehir / ülke: 

Başlık: 

Değerlendirmeniz: 

Türü

Yazarlarımıza gönderdiğiniz mesajlar,
site yönetiminin onayını müteakip kendilerine iletilmektedir.

Beni tedirgin eden

YÜREĞİMİN VE aklımın hadisler arasındaki seyahatinde, ahir zaman hadislerinin müstesna bir yeri vardır. Bu hadisler, ahir zaman şartlarında yaşayan bugünün mü’minleri olarak bizler için, hayat yolculuğumuzda bir işaret taşı ve birer uyarı işareti gibidir. Kudsî nebî, ahir zaman şartlarında uçurumlara düşmeyelim, O’nun yolunda doğruca ilerleyebilelim diye, şefkatiyle bizi uyarıp uyandırır bu hadislerde.

Risk ve rızkın, imtihan ile imkânın iç içe geçtiği bir hayattır yaşadığımız. Celâlin içinde bir cemal, zorluğun içinde bir kolaylık gizlidir sürekli. Hadisler ile de görürüz ki, bütün peygamberlerin ümmetlerini uyarıp sakındırdığı en büyük fitne olarak ‘Deccal fitnesi’ni içinde barındıran ahir zaman, bu zor şartlarda Allah’ın ve Peygamberinin yolunda yürümeye çalışan mü’minlere ‘Peygamberin kardeşleri’ olabilme imkânını hazırlayan bir zamandır da. İkinci halde olup ötekinin fitnesinden sakınmak ise, işte, ilgili hadisleri can kulağıyla dinleyip akıl kulağıyla anlamaya bakmaktadır.

Bu hadisler içerisinde biri var ki, ilk fark ettiğim zamandan beri, beni hep düşündürüyor, her daim dikkate sevkediyor, imtihanın şiddeti noktasında da beni tedirginlik ve teyakkuza davet ediyor.

Ebu Hureyre ve İbn Ömer radıyallahu anhümâ tarikiyle gelen bu hadis, şöyle:

“Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: Ahir zamanda, din ile dünyayı talep eden insanlar zuhur edecek. Bunlar, insanlar için öyle bir yumuşaklığa bürünürler ki, koyun postu yanlarında kaba kalır. Dilleri de baldan daha tatlıdır. Ancak kalbleri kurtlarınkinden vahşidir. Cenâb-ı Hakk şöyle diyecektir: ‘Beni aldatmaya mı çalışıyorsunuz, yoksa bana karşı cürete mi yelteniyorsunuz? Zât-ı Akdesime yemin olsun, bunlar üzerine, kendilerinden çıkacak öyle bir fitne göndereceğim ki, içlerinde halim olanlar bile şaşkına dönecekler.’”

Bu hadis, Tirmizî’de, Zühd bahsinde 60. hadis olarak geçiyor.

Ne zaman aklıma düşse, beni tedirgin eden, dikkate ve teyakkuza sevkeden bir hadistir bu. Çünkü, ahir zamanda mü’minlerin en büyük fitnesinin ‘dinsizlik’ üzerinden değil ‘dünyevîlik’ üzerinden gerçekleşeceğini bize bildirmektedir. Ahir zaman, “Yestahibbûne’l-hayâte’d-dünyâ…” âyetini tefsir sadedinde Bediüzzaman’ın söylediği üzere, ‘dünyayı dine, ehl-i dinin bile bilerek, severek tercih ettiği’ bir zamandır; ve bu hadisin bildirdiği üzere, bu zor zamanda mü’minlerin bir topluluk olarak imtihanı ‘din ile dünyayı talep’ noktasında olacaktır.

Semavî bir hakikati arzî bir arzunun kılıfı, uhrevî olanı dünyevî olanın stepnesi, ebedî olanı fani olanın kalkanı kılmak; dünya için, dini araçlaştırmak… ‘Din ile dünyayı talep’ ederken, işte bu olacaktır.

İlgili hadis, takip eden cümlelerde, din ile dünyayı talep halet-i ruhiyesinin insana yaşattığı ikiyüzlülüğü ve vahşiliği de haber veriyor bize. Bir tarafta ‘öyle bir yumuşaklık ki, koyun postu yanlarında kaba kalır.’ Ve öyle tatlı dillilik ki, ‘dilleri baldan tatlıdır.’ Ama bu yumuşaklığın, bu tatlı dilin ardında, bütün dikkatiyle avına odaklanmış bir vahşi hayvana benzeyen bir ‘nefs-i hayvanî’ pusuya yatmış halde durmaktadır. Ruhuyla meleklere arkadaş olan, kalbiyle ve aklıyla ise meleklerden de üstün olma imkânına sahip olan insanın vahşi bir hayvan gibi kendini doyurmaya odaklanmış nefsine tâbi olup, bu tâbiiyet içinde dinin uhrevî, semavî, ulvî mesajını dahi dünyevîliğin, arzîliğin, süflî heveslerin âleti haline getirmesi…

Sözün kısası, hadisin başı da tedirgin edici, ortası da… Aynı durum, hadisin son kısmı için de geçerli: dahası bu tedirgin edici durum, hadisin sonunda ürkütücü bir niteliğe ulaşıyor. Zira anlıyoruz ki, din ile dünya talebine, dünya için dinin âlet edilmesine Cenab-ı Hakkın öfkesi öyle büyük ki, bu duruma “Beni aldatmaya mı çalışıyorsunuz? Yoksa bana karşı cür’ete mi yelteniyorsunuz?” diye mukabele ediyor Zât-ı Akdes. Halbuki, iki durum da dehşet verici. Kişinin böylece iki tarafı da idare edeceğini, hem dünyalığı yığarken hem de ‘çaktırmayıp,’ din tarafını da sorunsuzca hallederek Allah’ın rızasını kazanacağını umması, yani hâşâ Allah’ı aldatabileceğini sanması tam bir aldanış. Allah’ı aldatamayacağını bile bile dini dünyaya âlet edip din ile dünyayı talep etmek ise, gadab-ı ilâhîyi celbeden bir cür’etkârlık.

Bu aldatma veya cür’et teşebbüsünün celbettiği gadab-ı ilâhînin tecelli ediş biçimi ise, insanın yüreğini titretiyor: “Zât-ı Akdesime yemin olsun, bunlar üzerine, kendilerinden çıkacak öyle bir fitne göndereceğim ki, içlerinde halim olanlar bile şaşkına dönecekler.”

Buradan da anlaşılıyor ki, koyun postunun solda sıfır kaldığı bir yumuşaklık, baldan tatlı bir dil ama dünyalık avına odaklanmış bir kurt kalbi ile din ile dünya talep edilirken, değil pastadan bir pay alma yarışına girmek, bu hale seyirci kalmak bile insanı helâkete atıyor. Bu durum karşısında, gerçekten halim olanların, yani kalben bir ‘riya hali’nden uzak olan samimi insanların duruma seyirci kalmayı bırakıp olup bitene karşı uyarması ve direnmesi gerekiyor. Aksi halde, ‘kendi içlerinden’ çıkan bir fitne ile uyarıyor Zât-ı Akdes. ‘Kendi içlerinden’ çıkan ve ‘içlerinde halim olanları bile şaşkına döndürecek’ bir fitne ile…

Bu hadis ne zaman hatırıma gelse, şu veya bu kişi, şu veya bu grup ayırmadan, ahir zaman şartlarında ‘davanın rantla imtihanı’nı düşünürüm. Menfaat umdukları yere karşı kuzu postuna bürünmüş tatlı dillilerin zayıf gördüğü ve menfaat ummadığı bir mü’mine karşı ise ‘pastadan pay kapacak düşman’ nazarıyla bakıp nasıl da bir vahşi kurda dönüşebildiğine dair manzaralar düşer hafıza arşivimden hayal pencereme…

“Menfaat-ı maddiye cihetinde gelen rekabet ihlası kırar” ifadesinin de içinde yer aldığı İhlas Risalesi’ni bir de bu hadisin ışığında mı okumalı?

  11.09.2008

© 2021 karakalem.net, Metin Karabaşoğlu

  1.  Bu yazının geçtiği eseri incelemek -veya satın almak- istiyorum.



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut