Adınız soyadınız: 
E-mail adresiniz: 
Şehir / ülke: 

Başlık: 

Değerlendirmeniz: 

Türü

Yazarlarımıza gönderdiğiniz mesajlar,
site yönetiminin onayını müteakip kendilerine iletilmektedir.

Sevgisizlik

GEÇEN YAZ, belki de en önemli İngiliz tarihçinin, Arnold Toynbee’nin hatıratına hızlıca göz gezdirirken, Türkiye’yle ilgili kısmında durdum ve dikkatlice okudum. O sıralar İngiliz Dışişleri’nde görevli bir diplomat olarak, yakın tarihin olaylarına dair birinci elden gözlemleri vardı Toynbee’nin. Benim için en ziyade dikkat çekici olanı ise, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en önemli simasına ilişkin bir tesbitiydi. Yüzyüze geldiği, aynı sofrada oturup sohbetine eşlik ettiği o zâtta, müthiş bir zekâ ve müthiş bir iktidar tutkusu ve enerji gördüğünü belirten Toynbee, buna karşılık çok önemli bir noktayı kendisinde eksik bulduğunu belirtiyordu: sevgi. Toynbee, onun insanları oldukları haliyle sevdiği duygusunu hiç mi hiç edinmemişti; onun sevgisini kazanmak, ancak onun kafasında biçtiği modele uygun düşmekle mümkün olabilirdi. Bu anlamda, şöyle diyordu Toynbee: “Onun sevdiği birşey varsa, o da soyutlamalardı.”

Hâfızama yer etmiş bu tesbit, o gün bugündür, zaman zaman zihnime uğrar durur. Gördüğüm nice manzara, duyduğum nice olay karşısında, bu tesbiti bir kez daha hatırlarım.

Ama, ‘soyutlamalar’a dair bu tesbiti, yalnızca o zâta mahsus bırakmadan...

Toynbee’nin ilgili tesbitinin benim için bu kadar çarpıcı olmasının sebebi, bu tesbitiyle sadece bir kişiye ârız olmayan bir zaafı işaretliyor olmasıdır zaten.

Üstelik, bu meseleye bir şekilde temas eden hayat tecrübelerim de vardır.

Kendi hayat kitabıma, “Ne kimsenin projesi ol, ne kimseyi projen yap!” diye bir düstur da yazdıran tecrübeler...

Soyutlamalar ile sevgisizlik, proje zihniyeti ile sevgisizlik, toplum mühendisliği ile sevgisizlik, ilişki mimarlığı ile sevgisizlik arasındaki irtibat, benim için göz açıcı, dikkat çekicidir.

Kendimden biliyorum; zaafıyla, kusuruyla, artısı ve eksisiyle, olduğu gibi sevilmek istiyor insan. Kusursuzlaştırılmış bir halde değil. Rabbimizin bize olan sevgisi, bu yüzden eşsiz, bu yüzden paha biçilmez derecede değerli zaten. Bizi yaratan ve herşeyimizi veren O olduğu halde, bizden kusursuzluk değil, kusur işlediğinde samimi bir istiğfar bekliyor Rabb-ı Rahîm. Ama O’nun kullarının dünyasında, ‘kusursuz’ olmamız bekleniyor sevilmek için; dolayısıyla en ufak kusur—veya gerçekte öyle olmasa bile karşımızdakine göre bir kusur—görüldüğünde, sevginin yerini sevgisizlik alıyor.

Gerçekte, o sevgisizlik en baştan beri orada aslına bakılırsa. Çünkü, ‘gerçek’ bir insan değil, insan dediğin nasıl olura verilmiş bir cevap, bir ‘soyutlama’ seviliyor olduğu için bütün bunlar yaşanıyor çünkü.

Keza, bir ‘özne’ olarak sevilmek istiyor insan. Ama soyutlamasını sevenler, bir ‘nesne’ olarak seviyorlar bizi. Bir proje olarak; yahut, kafalarındaki projenin bir parçası olarak. Burada da, yine bir ‘soyutlama’ sevgisi çıkıyor karşımıza. Asıl sevilen biz değiliz hiçbir zaman; biz, zihindeki o soyutlamaya uygunluğumuz, o projenin gerçekten işgören bir parçası oluşumuz, bir ‘nesne’ olarak bizden bekleneni vermemiz ölçüsünde bir anlam taşıyoruz. Ve artık bir işe yaramayan ‘nesne’lerin yeni mekânı çöp tenekesi oluyorsa, aynı şekilde, soyutlama apartmanının proje dairesinden alınıp sevgi çöplüğüne bırakılıyoruz çarçabuk.

Aklın ve soyutlamalarının yüceltildiği sevgisiz bir çağda yaşıyoruz velhasıl. Üstüne üstlük, devlet yüzlü bir sevgisizliğin de buna eklendiği bir ortamda. Daha mikro düzlemde, bu sevgisizliğin farklı katmanları daha var üstelik.

Bu sevgisizlik ortamının mağdurlarına acıyorum.

Aklımı sevmek, sevimsiz geliyor bana.

Aklını sevenleri de sevmiyorum.

Soyutlamalarını, projelerini, çıkarımlarını ve ülkülerini de...

Ama şükür ki bir Rabb-ı Rahîm’imiz var; hangi yüzle olursa olsun, dergâhına iltica edebildiğimiz...

  20.04.2008

© 2021 karakalem.net, Metin Karabaşoğlu

  1.  Bu yazının geçtiği eseri incelemek -veya satın almak- istiyorum.



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut