Adınız soyadınız: 
E-mail adresiniz: 
Şehir / ülke: 

Başlık: 

Değerlendirmeniz: 

Türü

Yazarlarımıza gönderdiğiniz mesajlar,
site yönetiminin onayını müteakip kendilerine iletilmektedir.

Mesaja mesaj

BİR HAFTA önce yayınevimizin Cağaloğlu’ndaki satış bürosuna ulaştığımda, bir not kağıdına yazılmış bir mesajla karşılaştım.

Mesajı kaydedip bana ileten arkadaşımızın bir anlam veremediği bir mesaj.

Ama benim hemencecik aldığım, anladığım...

Mesaj iki cümleden ibaret. Daha doğrusu, iki ayrı şarkıdan seçilmiş iki mısradan.

İlk mısraya baksanız, en fazla ‘sitem’ okunabilir.

Ama ikincisi, en hafifinden bir ‘tehdit’ iması taşıyor.

Hayır hayır, cana, cânâna dokunan bir tehdit filan değil.

Bir ambargo tehdidi...

Ya da nasıl diyelim, bir boykot tehdidi...

“Bayram değil, seyran değil; bu ima nereden icab etti?” derseniz, ortada bula bula bulabildiğimiz iki sebep var.

İkisi de karakalem.net’le ilgili.

İlkinin vâki olması ihtimali zayıf, onu geçelim.

İkincisini ise siz de tahmin edebilirsiniz.

Hani bir arkadaşımızın bir yazısı vardı; bir gazetenin yayın yönetmeninin iki kişi (üç kişi mi demeliydim yoksa?) karşısında sergilediği iki duruşu ‘samimâne’ irdelediği...

Hani bu yazı üzerine arkadaşın üzerine gidildiydi; bir de ‘Hudeybiye’de Ömer’ muhabbetini işin içine sokup...

Hani bunun üzerine, Hudeybiye’nin hatırasına ve hakkın hatırına hürmeten bir yazı kaleme almaya kendimi mecbur bilmiştim, ‘Hudeybiye turnusolu’ diyerekten...

Hani bu yazı üzerine gelen yorumlardan birine bir densiz, sözümona sadakat adına, Bediüzzaman’ın güzide ismini ve bir talebesinin temiz hatırasını lekedar etme pahasına, kan kokulu bir mesaj iletmeye kalkmıştı da, “İşimiz gerçekten zor” dedirtmişti bana...

Muhtemelen, bununla ilgili bir mesajdı yayınevimizin satış bürosuna gittiğim gün bana iletilmek üzere yazdırılmış olup elime tutuşturulan...

Bu mesajı yazdıran kişiyi bulabileceğim mekânı, ulaşabileceğim telefonu bilsem de, aramadım.

Çünkü o, bu mü’min kardeşine nasıl ulaşacağını biliyordu, değilse en azından büromuzdaki arkadaşımıza bir parça lâkaytlık da kokan o mesajı yazdırmak yerine bana telefon edebilirdi, bir görüşme talep edebilirdi...

Mesaj ihtiyacı ondan geldiğine ama bu nezih yolu o seçmediğine göre, ‘boykot’ ve ‘ambargo’ iması da içeren bir açıdan lâkaytça bir mesaja karşılık, benim telefon etmem yahut gidip de doğrudan sormam, düşüncenin namusuna sığmazdı. Keza, editörü olduğum ve benim Metin Karabaşoğlu olarak yazdığım bir yazıdan dolayı imalı bir ‘ambargo’ tehdidine maruz kalan yayınevimizin izzetine...

Madem ki ‘mesaj,’ ortada başka bir sebep bulamadığımıza göre, karakalem.net’ten dolayı bize iletilmişti; karakalem.net üzerinden cevap yazıyorum ben de...

Mesajı ileten mü’min kardeşimiz sitemizin düzenli takipçisi ise, mesajımı zaten almış olacak.

Yok yazılarımızı okuyan başka bir mü’min kardeşimiz veya başkaca mü’min kardeşlerimiz sevmedikleri ve sevmediğim Emin Çölaşan’ın ‘minik kuş’una öykünüp, ‘telgrafın teline konan kuşlar’ misali, ilgili mü’min kardeşimize haber uçurmuş iseler, onlardan ricam bu ‘mesaj’ımın haberini de bir zahmet uçuruversinler...

Artık ilk arayışta ne dedilerse, şimdi de aynısını desinler...

“Bu adama haddini bildirmek lâzım!” mı demişlerdir, “Çok oluyor bu herif” mi demişlerdir, “Suyu ısındı bunların” mı demişlerdir, hangi ‘hoşgörülü’ yaklaşımı serdetmişlerse, aynısını bir kez daha tekrar etsinler...

Benim aldığım mesaja, ya doğrudan ya dolaylı şekilde ulaşmasını umduğum cevabî mesajım şu:

Durduğum noktanın, söylediğimiz cümlenin, yazdığımız açıklamanın yanlışını ortaya koyup bizi ‘ikna’ etmek varken, ilk fırsatta bu imalı ‘boykot’ ve ‘ambargo’ tehditleri neyin nesi? Sizin mahallede işler böyle mi yürür? “Medenîlere galebe ikna iledir, icbar ile değildir” sırrınca Ayşe Arman’ın göbeği açık kadın sporcu tereddüdü ‘ikna yoluyla’ aşılmak istenirken, Metin Karabaşoğlu isimli mü’min kardeşiniz Ayşe Arman kadar ‘medenî’ bulunmadığı için midir ki ima yollu ‘tehdit’ edilir? Metin Karabaşoğlu’nun, sizin gözünüzde, Ayşe Arman kadar izzeti, değeri yok mudur?

Cevabınız “hayır” ise, nedir bu sitem-tehdit karışımı lâkaydâne imalar?

Cevabınız “evet” ise, Kur’ân’ın ‘mü’minlere karşı alçakgönüllü, kâfirlere karşı izzetli’ olma ölçüsüyle, ‘eşiddâu ale’l-küffâri ruhamâu beynehum’ Kur’ânî sırrıyla izahını yapar mısınız bu lâkayt ve imalı tehdidinizin?

Hem farkında değil misiniz ‘ambargo’ ve ‘tehdit’ sözkonusu olunca mü’minlerin aklına ilk gelenin Mekke’de mü’minlere karşı uygulanan ambargo olduğunun? Akıl edemiyor musunuz böylesi imanın yol açacağı çağrışımların yolunuza ve hizmetinize vereceği zararın?

Ben durduğum yerde duruyorum ve beni ‘ikna edecek’ bir açıklama bekliyorum.

Ey mesajcı kardeş(ler)im!

Beni yazdıklarımın yanlışlığına ikna ederseniz, sözüm söz, burada yanlış bildiğimi, yanlış anladığımı, yanlış yazdığımı, yanlış yaptığımı yazacağım.

‘İkna’ değil ‘icbar’ derseniz, ben bu dilden ‘ikna’ olmam. Bana ve yayınevine zarar vermeye kalkışanın yaptığını da, yanına kâr bırakmam. Sizin yapmayı bildiğiniz varsa, bizim yapmayı bildiğimiz de var.

“Biz güçlüyüz, yaparız” diyorsanız; buyrun meydan, elinizden geleni ardınıza koymayın... Yapacağınız varsa, göreceğiniz var.

Ama “Biz haklıyız, yaparız” diyorsanız; işte meydan, önce haklılığınızı isbat edin.

“Biz mü’miniz, kardeşiz” diyorsanız; işte meydan, kardeşliğin hakkını verin. Sözü özü bir ‘hoşgörü erleri’ ve ‘muhabbet fedaileri’ olun.

Değil mi ya aziz kardeşim: İnsan sevdiğine böyle mi yapar?



NOT: Üstadından ve üstadının üstadı Hz. Ali’den aldığı dersle ‘adalet-i mahzâ’yı esas edinmiş bir insan olarak, ‘Mesaja mesaj’ımın toptancı bir nazarla okunmasını istemem. ‘Siz’ hitabıyla yazıyor olmam, dile getirdiğim hatayı bir büyük câmianın bütün müntesiplerini teşmil ettiğim gibi bir yanlış anlamaya yol açmasın. ‘Mesaja mesaj’ımın kapsama alanında, en başta, ilgili ‘mesaj’ın sahibi vardır. İkinci dereceden muhataplar ise, eğer var iseler, ‘telgrafın tellerine konan’ haberci kuşlardır. Bu iki dereceden muhatapların sergilediği üslup ve yaklaşım hatasının bir büyük câmianın bütün müntesiplerine mal edilmesini istemem. İlgili câmia içinde olup bu üslup ve yaklaşım hatasını benimsemeyen kardeşlerime de, Hucurât sûresinin 9. âyetini hatırlatırım. Açıkçası, hepimiz imtihan olunuyoruz!

  25.08.2007

© 2021 karakalem.net, Metin Karabaşoğlu



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut