Adınız soyadınız: 
E-mail adresiniz: 
Şehir / ülke: 

Başlık: 

Değerlendirmeniz: 

Türü

Yazarlarımıza gönderdiğiniz mesajlar,
site yönetiminin onayını müteakip kendilerine iletilmektedir.

Kaçak güreşmek

KATHERİNE BULLOCK, Müslüman Kadınları ve Tesettürü Yeniden Düşünmek adlı kitabına, kendi tecrübesini dile getirdiği şu cümleler ile başlar:

“1991 senesinde televizyonda Türk kadınlarının tesettüre dönüyor olduklarını gösteren bir haber izlemiş, çok şaşırmış ve onlar adına üzülmüştüm. İçimden, ‘Zavallılık’ demiştim kendi kendime, ‘kültürleri bu kadınların beyinlerini yıkıyor.’

Birçok Batılı gibi, İslâm’ın kadınları baskı altında tuttuğuna ve tesettürün de bu baskının sembolü olduğuna inanıyordum. Bundan dört yıl sonra, aynen o baskı altındaki kadınlar gibi giyinmeye başlayınca, kıyafetimin bir dükkanın camekanına yansıyışını gördüğümde yaşadığım şaşkınlığı tasavvur edebilirsiniz.

Master öğrenimim sırasında, dört yıl sonra İslâm’ı seçmemle noktalanacak bir manevî yolculuğa çıkmıştım. Bu yolculuk, sırasıyla, İslâm’dan nefret etmeyi, ona saygı duymaya başlamayı, sonra ona ilgi duymayı, ve en sonunda onu kabul etmeyi içeriyordu. Elbette, bir kadın olarak benim için tesettür kilit noktaydı. İslâm’ın itikadî temellerinin bana cazip geliyor olsa da, kadınları eziyor olduğuna inandığım uygulamalar beni cidden rahatsız ediyordu. Tesettürün, Müslüman kadınların ortadan kaldırmak için pekâlâ çalışabilecekleri bir kültürel gelenek olduğu kanaatindeydim. Bana, birçok Müslümanın erkeklere ve kadınlara tesettürü emrettiğine inandığı Kur’ân âyetlerini gösterdiler. Bu âyetlere baktığımda anladım ki, onlar gerçekten tesettürü emrediyor. O gün, maksatsızca dolaşarak eve döndüm. Müslüman kadınların halinden dolayı hayli çökmüştüm ve çok üzüntülüydüm. Son tahlilde gözönünde bulundurduğum asıl şey, bu dinin temel itikadî mesajı idi: Allah tektir ve Muhammed (a.s.m.) O’nun kulu ve son elçisidir. Birkaç yıllık bir çalışmadan sonra, ‘kadınlar ve İslâm’ meselesi hariç, İslâm’la ilgili hiçbir konuda bir şüphem kalmamıştı.

Nihayet, doktorama başladıktan birbuçuk yıl sonra, Temmuz 1994’te İslâm’a girmeye karar verdim. Bu kararın beraberinde, sevsem de sevmesem de örtünmem gerektiğine inanıyordum. Tesettür bir emirdi, ben de ona boyun eğmeliydim.”

Bu cümleler, İslâm’ın en temel itikadî hükmüne iman etmiş; Allah’ın birliğine, Hz. Peygamber’in O’nun elçisi olduğuna yürekten inanmış bir insanın, üstelik tesettürün tamamen karşısında bir sosyal/tarihsel çevreden gelen bir insanın ‘tesettür’e bakışının aşama aşama nasıl dönüştüğünü ele verir. Bir imanî arayış içerisinde İslâm’a olan bakışı sırasıyla ‘nefret, saygı, ilgi, kabul’ şeklinde dönüşen Bullock, İslâm’ın temel hükmü olarak “Lâ ilâhe illallah, muhammedun resûlullah” diye inanıyorsa eğer, kendisinden başka ilahın olmadığına şehadet ettiği Allah’ın elçisi Muhammed ile bize vahyettiği Kur’ân’daki emirlerine itaat etmemizin de bu imanın bir gereği olduğunu düşünür; ve ilkin ‘İslâmî’ olmayan ama isabetsiz bir ‘kültürel’ tercih olarak gördüğü tesettür hakkındaki Kur’ân âyetleriyle yüzyüze geldiğinde, sorunu ‘dışarıda’ değil, ‘içeride’ çözmeye karar verir. Zira, sorun esasen ‘içeride’dir, zihinde veya duygulardadır.

O güne dek kendisini bir ‘tesettür düşmanı’ kılmış çok farklı bir sosyal ve kültürel çevreden gelmekle birlikte iman etmesinin beraberinde tesettürle ilgili bir dönüşüm de yaşamış olan Katherine Bullock’un bu yolculuğunda bir unsurun hepinizin dikkatini çektiğinden eminim. Bullock, ‘İslâm’ı dönüştürme’ gibi bir çaba içine girmemiş, ‘İslâm’la dönüşme’ye talip olmuştur. Bu meyanda, başta ona zor gelse de tesettürü bir emir olarak kabullenmiş; ama, asla ‘ilgili âyetlerin tesettürü emretmediği’ gibi, ‘tesettürü emreden âyetlerin tarihselliği ve bugün için artık geçersizliği’ gibi İslâm’ın durduğu noktayı değil, kendi durduğu noktayı merkeze alan yaklaşımlara tevessül etmemiştir. Bunun temel sebebi de, kelime-i şehadetindeki samimiyetidir. İmanındaki samimiyet, tevhid ve risalet hakikatine teslimiyetindeki ihlastır ki, başlangıçta ona müthiş derecede zor gibi gözükse de, tesettür emrini bilfiil uygulama noktasına getirmiş; dahası, tesettüre büründükten sonra yaşadıklarından hareketle, doktora tezini değiştirmiş ve sonraki on yılı içerisinde ‘tesettür’ü merkeze alan bir akademik yoğunluk içinde geçmiştir.

Kendi namıma, Bullock’un bu satırların işim icabı kitabın yayınlanmasından önce tekrar tekrar okurken, her keresinde bu ülkedeki ‘tesettür düşmanları’nı düşündüm. Hemen hepsinin, tesettüre olan muhalefetlerini dile getiriş biçimleri, ‘tesettürün ontolojisi’nden kopuk olduğu gibi, kendi ‘ontolojik duruşları’ndan da kopuktu. İçlerinde, Kur’ân’ değil tefsir etme, yüzünden okuma yeteneğinden bile mahrum olduğu, hatta zahmet edip baştan sona tek bir Kur’ân meali bile okumadığı halde bir Kur’ân müfessiri kesilip ‘aslında Kur’ân’da tesettürün emredilmediğini, ilgili âyetleri bizim yanlış yorumladığımızı’ ileri sürenleri de vardı; tesettüre olan muhalefeti İslâm’ın en temel hükmüne olan muhalefetten kaynaklandığı halde, bunu özellikle kamufle etmeye çalışanları...

Nitekim, bugün bizdeki tesettür düşmanlarının söylemlerine baksanız, onların temelde ne ‘İslâm’la sorunları var, ne de Müslümanlarla. Onların ‘tesettür’le sorunları var; ama zaten tesettür bizim bir ‘yanlış anlamamız’ın sonucu. Yahut, bizim ‘geçmişte takılmışlığımız’ın veyahut ‘kültürel olan’ı ‘dinî’ zannetmemizin sonucu. Söylemlerine baksanız, Kur’ân gerçekten tesettürü emrediyor olsa, itiraz etmeyecekler, bilakis kabul edecekler; ama Kur’ân böyle emretmediği halde, biz geri zekalı dindarlar böyle birşey çıkarmış ve ‘Arap âdeti’ni ‘İslâm’ın emri’ sanmışız.

Ama, biraz daha eşelediğinizde, dillerinin ardındaki baklaları birer birer çıkarıyorlar.

Hayır, onların derdi sadece tesettürle değil. Gerçekte, onların İslâm’ın kadınları ilgilendiren bütün hükümleriyle de araları iyi değil. Şahitlikten mirasa, evlilik hukukundan boşanma hukukuna ‘kadın’a dair bütün Kur’ân âyetlerine itiraz ediyorlar.

Ama hayır, onların derdi sadece İslâm’ın kadına dair hükümleriyle de sınırlı değil. İslâm’ın faiz yasağıyla da sorunları var, alkol yasağıyla da, zina yasağıyla da.

Ama hayır, dertleri sadece bunlarla da sınırlı değil. Onların oruçla da sorunları var, namazla da...

Haydi, onlar çıkarmasa da, biz dillerinin altındaki asıl baklayı çıkaralım. Gerçekte, onların bir bütün olarak İslâm’la sorunları var. Onların tevhidle ilgili sorunları var, risaletle ilgili sorunları var, Kur’ân’la ilgili sorunları var.

Kendisi tesettürlü olmadığı, bilakis kendisini tesettürün karşısında gördüğü, zira tesettür emrini de içeren İslâm’ın dairesine dahil olmadığı halde yukarıda sıraladığım ‘onlar’ tarifine girmeyen mert insanları bu ‘tesettür düşmanları’ zümresinden hariç tutuyorum. Yani, mesele ‘örtülüler-örtüsüzler,’ ‘inananlar-inanmayanlar’ meselesi değil. İnanmadığı halde inananın inancına saygı duyan, tesettür ona itici geldiği halde inancının bir gereği gördüğü için tesettürü tercih edenlerin hukukunu savunan bu yürekli insanlar mertliklerinden ve netliklerinden, kaçak güreşmediklerinden, inanmadığı din hakkında mü’mine akıl öğretmeye, tefsir dersi vermeye kalkmadıkları için kesinlikle saygıyı hak ediyorlar.

Onların ‘tesettür’le bir derdi yok, bizim onlarla bir derdimiz yok. Biz onların mertliklerine saygı duyuyor, doğruluğuna inandığımız bir yolun yolcuları olmaları için onlar hakkında hidayet duası ediyoruz. Onlar da, içlerinde hidayet arzusu hissetmiyor olsalar bile, bizim onlar için ettiğimiz duaları bir şekilde bilip hissediyor, bizimle aynı yolun yolcusu olmasalar da, hem inancımızın gereğini yapma çabamızdan, hem onların inanmadığı Rabbe onlar için ettiğimiz dualardan dolayı bize saygı duyuyorlar.

Onlar, kaçak güreşmiyorlar. Onların kafasında bir ‘tesettür sorunu’ da yok.

Ama kaçak güreşenler var. ‘Tesettürü sorun edinen’ ve herkes için ‘sorun’ haline getirenler de onlar.

Onları mindere davet ediyoruz. Kaçak güreşmesinler ve dillerinin altındaki baklayı çıkarsınlar.

Ve eğer gerçekten samimi iseler, İslâm’la olan sorunlarını, ‘tesettür’ üzerinden, ‘tesettür’ dolayısıyla da nice genç kızı ve kadını mağduriyete sürüklemek suretiyle halletmeye kalkmasınlar.

Böyle kaçak güreşmeler yerine, tuttukları yolda samimi iseler, kolayını yapsınlar: “Bir Yaratıcı vardır ve O insanı başıboş yaratmamıştır, Kitabı ve elçisiyle insana O yol gösterir, ne yapacağını öğretir ve bildirir” der İslâm. Tesettür dahil, bütün İslâmî hükümler, bu temel ontolojiye dayanır ve bu ontoloji “lâ ilahe illallah, muhammedun resûlullah”ta ifadesini bulur.

Yapabiliyorsa, bunun böyle olmadığını göstersinler...

  17.11.2005

© 2021 karakalem.net, Metin Karabaşoğlu

  1.  Bu yazının geçtiği eseri incelemek -veya satın almak- istiyorum.



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut