Arşiv

Adınız soyadınız: 
E-mail adresiniz: 
Şehir / ülke: 

Başlık: 

Değerlendirmeniz: 

Türü

Yazarlarımıza gönderdiğiniz mesajlar,
site yönetiminin onayını müteakip kendilerine iletilmektedir.

 Bir haksızlık karşısında

ORTADA BİR hak iddiasının ve haksızlık tartışmasının olduğu durumlarda birçok kişinin takınmayı tercih ettiği bir tavır vardır: bigâne kalmak, taraf olmamak.

Bu tavrın sahipleri, ya “Bırakalım kendi aralarında çözsünler, biz kendi işimize bakalım” düşüncesi içinde bu tavrı takınırlar, yahut “Bu bakımdan o haklı, o bakımdan bu haklı” kabilinden renksiz ve totolojik bir yaklaşım içerisinde... Bu tavırda, haklı olduğunu düşündüğü taraftan yana bir tavır koymanın getireceği kayıplarla ilgili hesap ve endişelerin de etkisi sözkonusudur.

Bu tavır koymama yaklaşımının içerdiği en temel yanılgılardan biri, insanın bu şekilde dengeli bir noktada durduğunu düşünmesidir. Hayatın akışı içerisinde karşımıza çıkan ihtilâflarda yüzde yüz haklılık ya da yüzdeyüz haksızlık ender bir durumdur gerçi. Ancak, bir ‘fifty-fifty’ hali, daha da ender bir durumdur. Ekseriya, taraflardan biri büyük ölçüde haklıdır, diğerinin haklı olduğu noktalar bulunabilir, ama bu o tarafın yaptığı haksızlığa mazeret teşkil edebilecek bir keyfiyette değildir. İki tarafın eşit derecede haklı veya eşit derecede haksız olduğu durumlarda, taraf olmamak belki anlaşılır bir durumdur; ama bir tarafın haklılığı aşikâr olduğu halde tarafsız kalanlar, aslında hiç de ‘tarafsız’ ve ‘dengeli’ değillerdir.

Her insan, böylesi bir tarafsızlık durumunun sonuçlarını işin içinde kendisinin olduğu ve olmadığı hak ihtilâflarından hareketle kavrayabilir. Olay bizim dışımızda cereyan ediyorsa, evet, tavır almamaya eğimliyizdir, iki tarafa eşit mesafede durmak bize en ‘dengeli’ tavır olarak gözükür. Ama olayın bir tarafı biz isek ve haksızlığa uğradığımıza inanıyorsak, bu ‘dengeli’ tavrın hiç de öyle olmadığı aşikâr biçimde ortaya çıkar. Görürüz ki, haksızlığa uğradığımız bir noktada üçüncü kişilerin bigâne ve tarafsız kalması gerçekte haksızlık yapana yaramıştır. Haklı ile haksız arasında, ancak hakkın sahibine iadesi ile mümkün olacak denge ve adalet sağlanmamış, haksızlık yapanın yanına kâr kalmıştır.

Açıkçası, iki tarafa eşit mesafede durmanın adaleti temin ettiği şeklindeki bir mantık, yanlış bir denge mantığıdır. Bu yanlış mantık, haksız bir biçimde, haklı ile haksızı eşitlemekte; böylece, haksızlığın yapanın yanına kâr kalmasına sebebiyet vermektedir. Yani, haksızlık karşısında susanlar, gerçekte haksızı korumuş olmaktadırlar. Diğer bir deyişle, haksızlık karşısında tarafsız kalanlar, gerçekte haksızın lehine bir tavır almaktadır. Haksızlığın devamını sağlamaktadır.

Üstelik, bu sözümona ‘tarafsız’ ve ‘dengeli’ duruşun, haksızlığı izale edip hakkını alma çabası içindeki mağdura ‘geçimsiz insan’ imgesi yükleme gibi bir vebali daha vardır.

İnsanın fıtratına dercedilmiş hak ve adalet duygusunun sevkiyle, risaletle görevlendirilmeden önce de haksızlık karşısında açık bir tavır koyan ve daha yirmili yaşlarında iken haksızlıkların izalesi için bir ‘hılfu’l-fudûl’un oluşumunda aktif bir rol oynayan Hz. Peygamber’in bir sözü, haksızlık karşısında susmanın yukarıda irdelediğimiz sonuçları dikkate alındığında, ne kadar da manidardır!

Hz. Peygamber’in ifadesiyle, “Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır.”

Çünkü, nefisleri elde edip kulaklara üfleyerek birilerini haksızlığa yönelten dilli şeytanın sebebiyet verdiği haksızlığın devamı, haksızlık karşısında susmayı tercih eden bu iradî dilsizler sayesinde gerçekleşmektedir. Haksızlık karşısında bigâne kalmak, haksızlık edenlerde ‘yaptığım yanıma kâr’ duygusu uyandırarak, haksızlığın yayılmasına ve mesafe almasına sebebiyet vermektedir.

Dilli şeytanlara yardım eden dilsiz şeytanlar olmak ister misiniz?




Yeni Asya Gazetesi, 26.06.2005

  26.06.2005

© 2021 karakalem.net, Metin Karabaşoğlu


Ama

Kayıpları kazanca çevirmek

Korku filmi ne söyler?

Şişeyi taşa çalmak

İmtisal

Şöhret neden riyadır?

Kazananlar, kaybedenler

Yüzler

‘Çırak’ın düşündürdükleri

Ölümün anlamı

Uğursuz bir düşünce: uğursuzluk!

Nereye yönelmeli?

İmanın asgarî şartı

İstenmeyen şahitlikler

Yüz aç adamın huzurunda

İhlâs ve iktisat

Bir haksızlık karşısında

Tektipleşmede son adım

Ne insan bu kadar basit, ne de hayat sıradan

Tutunamayanlar için

İki yanlış arasında

‘İslâm sanatı’nın söylediği

İnsancıl ve tepkisiz

Kırılma noktası

Namaz ve tesettür

Görüntünün iktidarı

Yarına hazır mıyız?

Tesettür karşıtlığı üzerine bir psikanaliz

Firavun sarayındaki mü’min

Dünü ve bugünüyle İstanbul’un söylediği

Öngörüler ve sonra görülenler

Başka bir açıdan Pakistan tecrübesi

Tarih okuyanlar, tarihin canına okuyanlar

‘Kamusal alan’ kimin alanı?

Milliyetçiliklerin milletlere ettiği kötülükler

Anneler, eşler

Sevgi tüketimi

“Bediüzzaman’ı anlamak”, ama nasıl?

Alenîlik

Şehit olsanız bile...

‘Mikro iktidar’ üzerine

Özenmek, imrenmek...

Bir göz hatırı için

Ehakkı ararken

Mâruf ve münker

Mü’minler nasıl kardeş olur?

Fakihlere övgü

Genişlik, derinlik

Yüzleşme noktası

Abdülhakim Murad’ı okurken

Ezber bozmak, oyun bozmak

‘Diyalog’a evet, ama kimlerle?

‘Ene’ üzerine bir hasbihal

Başka bir açıdan toptancılık

Bir bomba, bir Müslümanın elinde ise, ‘İslâmî’ midir?

Diyaloğun adresi!

Fazla mı temiziz sahi?

İçe dönük diyalog

Masumiyet, silâhtan daha güçlüdür

O yağmuru beklerken

Risale-i Nur ve tasavvuf: Doğru sözler, yanlış anlamalar

Risâle-i Nur ve tasavvuf: Hak yolda iki şerit

Söylenmesi doğru olmayan doğrular

Toptancılık kime yarar?

Üzülebilmek

  1.  Bu yazının geçtiği eseri incelemek -veya satın almak- istiyorum.



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut