Arşiv

Adınız soyadınız: 
E-mail adresiniz: 
Şehir / ülke: 

Başlık: 

Değerlendirmeniz: 

Türü

Yazarlarımıza gönderdiğiniz mesajlar,
site yönetiminin onayını müteakip kendilerine iletilmektedir.

 Ezber bozmak, oyun bozmak

BÜYÜK ADAMLARDA, ezber bozan bir yön de vardır; oyun bozan bir yön de... Onları, hangi durumda nasıl davranacaklarını hesap edip o şekilde hareket edenleri şaşırtır bir halde görürüz.

Bu, gündelik hayatta sıkça örneğini gördüğümüz türden bir ‘ne yapacağı bilinmez’lik hali değildir elbette. Bilakis, onlarda, elbette bir asla ve bir hikmete dayanan, ama onları ‘analiz’ edenlerin muhayyilelerini aşan bir düşünce derinliği ve kıvraklığı kendisini açıkça belli eder.

Tersinden düşünürsek; rahatça analiz edilebilmeyi, hep analiz edildiği şekilde davranış sergilemeyi, büyük olamama göstergesi olarak okumak mümkün. Analiz edildiği şekilde, şu durumda şöyle tepki verir diye tahmin edildiği şekilde bir vaziyet sergilemek, aklımızın ve düşüncemizin başkalarınca kuşatılabildiğini gösteriyor. ‘Kuşatılabilirlik’ ise, elbette ‘büyük’lüğün kârı değil. Kolayca kuşatılabilirliği, tefekkürümüzün yeterince geniş ve derin olmadığını gösterir.

Bediüzzaman Said Nursî’nin ‘büyüklüğü,’ bu çerçevede, aşikâr bir gerçek olarak karşımıza çıkıyor. Bu anlamda, Risale-i Nur’da sabit bir çizginin taklitçilerinin ezberini bozan unsurlar da var; onu analiz etmeye kalkıp o analiz üzerinden oyun kuranların oyununu bozan unsurlar da... Bu şaşırtıcılık, onun çocukluk yıllarında da çarpıyor gözümüze; Eski Said döneminde de, sonrasında da...

‘Veli padişah’ dediği Abdülhamid’e ‘şeriatı istibdada müsait zannediyor’ diye tavır koyan, buna karşılık içinde masonların da yer aldığı İttihad ve Terakki ile ‘hürriyet adına’ birlikte hareket edebilen bir insan...

İktidarı ellerine geçirdiklerinde bu kez İttihadçılar komita istibdadına giriştiklerinde onlara tavır koyan, sevkedildiği divan-ı harpte hakikatli ama ironik ‘onbirbuçuk cinayet’ savunmasıyla ezber bozan bir insan...

Dünya Harbinde Ruslara karşı savaşırken, cephede, at sırtında, savaşın tam ortasında İşârâtü’l-İ’caz tefsiri yazan bir insan...

Esir düşerek sevk edildiği Kosturma’daki esir kampında, Rus başkumandanını görünce ayağa kalkmayan; başkumandan “Beni tanımıyor mu?” diye sordurduğunda, tanıdığını, ama imanî izzetinden dolayı ayağa kalkmadığını söyleyen bir insan...

İngilizler İstanbul’u işgal ettiği sırada Anglikan Kilisesi İslâm hakkında sorular gündeme getirdiğinde, şimdiye kadar bu soruları akıl edemeyip ayaklarıyla Müslümanların boğazına bastıkları esnada bu soruları yöneltenlere verilecek en güzel cevabın hayasız yüzlerine tükürmek olduğunu söyleyen ve yazan bir insan...

‘Yüksek fikirleri’nden dolayı dâvet edildiği Ankara’da ilk önce ‘imandan sonra en yüksek hakikat’ olarak namazdaki lâkaytlığa dikkat çeken; ve herkes kurulacak yeni devletin yapısı üzerine konuşur tartışırken herkesin göremediğini görüp ‘tabiat fikr-i küfrîsi’ üzerine risale yazan bir insan...

Sonrasını da biliyoruz. Onu analiz ettiğini sananların; onu kışkırtıp tahrik ederek bir harekete sevk etmek, sonra da bunun üzerinden onu, eserini ve onun yolunda yürüyenleri ezmek isteyenlerin her türlü oyununu bozan bir insan...

Ne tahriklere kapılan, ne de boyun eğip teslim olan bir ezber ve oyun bozucu...

Onun bu yeni dönemde, en başta ‘Yeni Said’e dönüşerek gösterdiği ezber ve oyun bozuculuk, düşünce planında da, davranış planında da nice örnek barındırır.

Davranış planındaki örneklerin en belirgini ise, celâlli ve boyun eğmez mizacından hareketle onu ajite etmeye, sinirlendirip tahrik etmeye çalışanlara imkân ve fırsat vermemesidir.

Âlemler Rabbinin hak dinine hizmet yolunda, gereğinden ‘mizacından’ bile feragat edebilen bir kahramandır o. Rus başkumandanı karşısına dikildiğinde ayağa kalkmadığı halde, gelecek nesillerin imanlarının selameti adına, bir kasaba bekçisinin yakışıksız davranışlarına karşı “Yâ Sabûr! Ya Halîm!” diyebilmiştir.

Yahut, “Said bir Kürddür” deyip, hakikatsız bir tehevvürle sürgün ettikleri Orta-Batı Anadolu’da onu yapayalnız bırakmak isteyenler yine bu milliyetçi hesap dahilinde bir resmî bayramda hapishanedeki hücresinin önüne kocaman bir Türk bayrağı asarak onu güya ‘tahrik etmeye’ kalktıklarında, o, oyun kuranları bir kez daha şaşırtmıştır. Hücresinin demir parmaklıklarına kocaman Türk bayrağı asıldığında onun “Çekin bunu buradan!” diye sinirlenip bağıracağını; bu tepki üzerine de “Vay vay vay! Şimdi çıkardın ağzındaki baklayı!” diyerek hazırladıkları tezgâhı kolayca servis edebileceklerini düşünenler, bir kez daha baltayı taşa vurmuş, yaş tahtaya basmış, şaşırmışlardır. O, güya kendisini ‘tahrik edeceği’ düşünülen böyle bir hareket karşısında, Cihan Harbinde Ruslara, Kurtuluş Savaşı sırasında da İstanbul’da İngilizlere karşı yürüttüğü cihadı hatırlatarak, bu hizmetlerine karşılık bu bayram gününde hücresine bu bayrağı asmanın onu çok sevindiren bir ‘incelik’ olduğunu belirtmiş; “Demek bu bayrağı asmak benim hakkımdır” diyerek, bir kez daha oyun ve ezber bozmuştur.

Onun hayatı, bütün bu ‘şaşırtıcı’ ve ‘kestirilemeyen,’ bilakis ‘hesap dışı’ fikir ve fiilleriyle onun büyüklüğünü belgelerken, aynı zamanda Hz. Peygamberin “Mü’minin ferasetinden çekinin; çünkü o Allah’ın nazarıyla görür” sözünün de mâsadakı hükmündedir.

Gelin görün ki, Kur’ân’ın ışığında ve Peygamberin yolunda böylesi incelikler sergileyen insanlara yurt olmuş bu diyarda, çok ama çok sayıda ‘küçük adam’ın da yaşadığı anlaşılıyor.

Oyuna gelmek için, tahrik edilmek için âdeta fırsat bekleyen çok sayıda küçük adam...

Üç kendini bilmezin ne niyetle kimin hesabına yaptığı meçhul bir hareketin ardından geliştirilen tepkilerin tarzına ve dozajına bir bakın!

Üç kendini bilmez üzerinden, koca bir kavme

faturayı kesecek kadar, bin senedir birarada yaşayan iki kardeş kavim arasında maalesef zaten oluşmuş gerilimi kin ve nefret düzeyine çıkaracak derecede bir frensizlik!

Bu kadar kolay tahrik olabilmek, bir vatanseverlik alâmeti değil.

Bu kadar kolay tahrik olabilmek, hayra alâmet değil.Tahrik olmaya bu kadar açık bir ruh hali, kötü niyetli insanları engellemez, tam aksine iştahını kabartır yalnızca!

Kötü emel sahipleri varsa ve onlara bir ders yahut ceza vermek istiyorsak, bunun yolu belli:

Oyuna gelmeyelim!




Yeni Asya Gazetesi, 31.03.2005

  31.03.2005

© 2021 karakalem.net, Metin Karabaşoğlu


Ama

Kayıpları kazanca çevirmek

Korku filmi ne söyler?

Şişeyi taşa çalmak

İmtisal

Şöhret neden riyadır?

Kazananlar, kaybedenler

Yüzler

‘Çırak’ın düşündürdükleri

Ölümün anlamı

Uğursuz bir düşünce: uğursuzluk!

Nereye yönelmeli?

İmanın asgarî şartı

İstenmeyen şahitlikler

Yüz aç adamın huzurunda

İhlâs ve iktisat

Bir haksızlık karşısında

Tektipleşmede son adım

Ne insan bu kadar basit, ne de hayat sıradan

Tutunamayanlar için

İki yanlış arasında

‘İslâm sanatı’nın söylediği

İnsancıl ve tepkisiz

Kırılma noktası

Namaz ve tesettür

Görüntünün iktidarı

Yarına hazır mıyız?

Tesettür karşıtlığı üzerine bir psikanaliz

Firavun sarayındaki mü’min

Dünü ve bugünüyle İstanbul’un söylediği

Öngörüler ve sonra görülenler

Başka bir açıdan Pakistan tecrübesi

Tarih okuyanlar, tarihin canına okuyanlar

‘Kamusal alan’ kimin alanı?

Milliyetçiliklerin milletlere ettiği kötülükler

Anneler, eşler

Sevgi tüketimi

“Bediüzzaman’ı anlamak”, ama nasıl?

Alenîlik

Şehit olsanız bile...

‘Mikro iktidar’ üzerine

Özenmek, imrenmek...

Bir göz hatırı için

Ehakkı ararken

Mâruf ve münker

Mü’minler nasıl kardeş olur?

Fakihlere övgü

Genişlik, derinlik

Yüzleşme noktası

Abdülhakim Murad’ı okurken

Ezber bozmak, oyun bozmak

‘Diyalog’a evet, ama kimlerle?

‘Ene’ üzerine bir hasbihal

Başka bir açıdan toptancılık

Bir bomba, bir Müslümanın elinde ise, ‘İslâmî’ midir?

Diyaloğun adresi!

Fazla mı temiziz sahi?

İçe dönük diyalog

Masumiyet, silâhtan daha güçlüdür

O yağmuru beklerken

Risale-i Nur ve tasavvuf: Doğru sözler, yanlış anlamalar

Risâle-i Nur ve tasavvuf: Hak yolda iki şerit

Söylenmesi doğru olmayan doğrular

Toptancılık kime yarar?

Üzülebilmek

  1.  Bu yazının geçtiği eseri incelemek -veya satın almak- istiyorum.



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut