Adınız soyadınız: 
E-mail adresiniz: 
Şehir / ülke: 

Başlık: 

Değerlendirmeniz: 

Türü

Yazarlarımıza gönderdiğiniz mesajlar,
site yönetiminin onayını müteakip kendilerine iletilmektedir.

Küçük adama vurun!

ÖYLELERİNE ÇOK sık rastlıyorum.

Sözümona adalet savaşçısı onlar. Hak yerini bulsun istiyorlar. En ufak bir haksızlık olmasın istiyorlar.

O yüzden, apartmanın kapıcısını haşlıyor biri. Öteki seyyar satıcıyı zabıtaya şikayet ediyor. Beriki çöp konteynerinden kağıt toplayan adama çıkışıyor.

Baksan, hepsi haklı. Kapıcı serviste üç dakika gecikmiş, seyyar satıcı ters bir yerde duruyor, kağıt toplayıcı kenara dökülen çöplere aldırmıyor.

Ama kapıcılar, seyyar satıcılar ve kağıt toplayıcılar hep yanlış yapmadığı gibi, yanlış yapanlar yalnızca kapıcılar, seyyar satıcılar, kağıt toplayıcılardan ibaret değil.

Haksızlığın daha büyüğünü, çok çok çok daha büyüğünü başkaları yapıyor.

Kimisi iktidarın yozlaştırıcı sihrine sığınarak yapıyor bunu, kimisi silahların gölgesinde, kimisi sırtını yasladığı para destelerine güvenerek, kimi girdiği derin ilişkilere dayanarak...

Hele kimileri var ki, onların dayanağı bunlardan hiçbiri değil; o kahrolası ‘her devrin adamı’ olabilme yetenekleri, her seferinde üste çıkabilmelerini sağlayan riya, nifak, yalakalık ve yavşama kabiliyetleri...

Kapıcıya, seyyar satıcıya, kağıt toplayıcıya göz açtırmayan dalet savaşçılarını bu haksızların yanında görüyoruz bu kez.

Sular idaresinin, doğalgaz idaresinin, elektrik idaresinin, başka herhangi bir veznenin önünde kuruş hesabı yapıp vezneciye çıkışan adamlar, büyük yolsuzluklar karşısında ya sus-pus oluyorlar, yahut ‘söylemek’ yerine ‘söylenme’yi tercih ediyorlar.

İçinde yakası fırfırlı birini taşıyan resmî plakalı bir araç uygunsuz park ettiği için trafiği kilitlediğinde bu durumu protesto eden otobüs yolcusuna değil arka çıkmak, ona çıkışıyorlar.

Fikrini ve intisabını beğenmediği birinin en ufak dil sürçmesinden büyük anlamlar çıkaranlar, kendisiyle aynı düşünce familyasından bir büyük yalancının aşikâr densizlikleri karşısında suskun.

Bir resmî dairenin, bir hastanenin, gösterişli bir işyerinin girişinde vasat bir kıyafetle geciken randevunun ne zaman gerçekleşeceğini soran kişiyi ya duymamış gibi yapan, yahut “Bekliyceksin işte”lerle çıkışıp azarlayan görevli, o vasat kıyafetli kişinin gerçekte randevulaştığı makam sahibinin yakını olduğunu öğrendiğinde elpençe divan... “Hemen haber veriyorum efendim. Bu arada çay mı istersiniz, nescafe mi?”

Gecekondu erkeğinin yaptığı yanlış hareket magandalık, villa sahibi aynı hareketi yaptığında ‘ne rahat adam!’

Gecekondu kadınının yaptığı yanlış hareket kabalık, sosyete kadını aynı hareketi yapınca ‘son derece doğal, içinden geldiği gibi davranarak büyük sempati topluyor.’

Tesettürlü genç kızlar ‘kandırılmış,’ tesettürsüz genç kızların kendi özgür iradeleriyle verdiği karara saygı duymak gerek.

Zayıfa karşı güçlüler, güçlüye karşı zayıf.

Büyük adama boyun bükenler, küçük adamlara vuruyorlar.

Onlara her yerde rastlıyorum.

Apartmanda, yolda, otobüste, vapurda, meydanlarda, işyerlerinde, resmî dairelerde, cemaatlerde, televizyon ekranlarında, gazete ve dergilerde, dünyanın dört bucağında.

Güçlüye karşı sus-pus olup zayıfa dayılananların adalet ve hakkâniyet gösterisi midemi bulandırıyor.

Hangi makam, statü, sosyal sınıf ve gelir grubunda olurlarsa olsunlar, onlardan iğreniyorum.

Onları her görüşümde, “Cihadın en büyüğü zalim sultana hakkı söylemektir” hadisi geliyor aklıma...

Ve, Cabir b. Abdullah radıyallahu anhın anlattığı şu nebevî hatıra:

Mekke’de uğradıkları zulüm sebebiyle Habeşistan’a göç etmeye mecbur kalan Mekkeli mü’minler, Medine’nin mü’minler için bir sükûnet vahası haline geldiğini öğrenince, yıllar süren özlemin ardından geri dönüp Hz. Peygamber’e kavuşmuşlardı.

Muhacirlerin Medine’ye geldiği ilk günlerden birinde, Hz. Peygamber kendilerine:

“Habeşistan diyarında gördüğünüz farklı şeylerden bana anlatmaz mısınız?” buyurdu.

Bunun üzerine, bu muhacirler grubundan bir grup genç: "Elbette anlatırız yâ Rasûlallah!" dediler ve kendilerine çok dokunan şu olayı anlattılar:

“Bir gün biz otururken, onların yaşlı rahibelerinden biri, başının üstünde bir su küpü olduğu halde yanımızdan geçti. Yaşlı kadın, biraz sonra onlardan bir gence rastladı. Genç bir elini rahibenin omuzları arasına koyup yaşlı kadını itti. Kadın dizlerinin üzerine düştü ve küpü kırıldı. Kadın, yerden kalkınca, gence yöneldi ve:

‘Ey zalim!’ dedi. ‘Allah’ın kürsüyü kurup önceki ve sonraki insanları toplayıp hesaba çektiği, ellerin ve ayakların dile gelip yaptıklarını anlattıkları o günde, sen bana yaptığın zulmün ne demek olduğunu bileceksin! Yarın Allah’ın huzurunda benim halim ile kendi halinin ne olduğunu göreceksin!’”

Anlatılan bu olay, Hz. Peygamber’i de çok duygulandırmıştı. Efendimiz, bu olayı dinledikten hemen sonra, şöyle buyurdu:

“Rahibe doğru söylemiş, rahibe doğru söylemiş. Zayıfların intikamını güçlülerden almayan bir ümmeti Allah nasıl takdis edip (günahlarından arındırır?)”

  06.12.2005

© 2021 karakalem.net, Metin Karabaşoğlu



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut