Arşiv

Adınız soyadınız: 
E-mail adresiniz: 
Şehir / ülke: 

Başlık: 

Değerlendirmeniz: 

Türü

Yazarlarımıza gönderdiğiniz mesajlar,
site yönetiminin onayını müteakip kendilerine iletilmektedir.

 Öngörüler ve sonra görülenler

BUGÜNKÜ HİNDİSTAN’DA daha geniş bir kara parçasını, Pakistan ve Bangladeş’i de içine alan ‘aslî’ haliyle Hindistan’ın İngilizlere karşı bağımsızlık mücadelesi esnasında, ‘bağımsızlık sonrası’na dair hedefler ve ayrışmalar da ortaya çıkmaya başlar. Bu ayrışmanın en temel unsurları, şu üç harekettir: (1) ‘Tek millet’ anlayışını öne çıkaran, (Hindu veya Müslüman) Hintlilerin ‘aynı millet’in mensupları olduğu noktasından hareket eden ve Hindistan’ın birliğini savunan Hindistan Ulusal Kongresi; (2) Müslüman Hintlilerin Hindu Hintlilerden ayrı bir millet olduğunu savunan ve ‘iki millet’ doktrinini savunan, bu çerçevede Müslümanların çoğunlukta olduğu yerde bir ‘Müslüman devleti,’ Hinduların çoğunlukta olduğu yerde bir Hindu devleti kurulması gerektiğini düşünen Müslüman Birliği; (3) Aynı düşüncenin Hindu kanadını temsil eden Mahasabha.

Yazımızın geleceği nokta itibarıyla üçüncüden sarf-ı nazar edersek, ikincinin öncüsü ‘Pakistan’ın kurucusu’ olarak bildiğimiz Muhammed Ali Cinnah, birinci hareketin en önemli figürü ise Mahatma Gandi’dir.

Ve bağımsızlık sonrasına dair bu fikir ve hareket ayrışması, Hintli Müslümanlar arasında da bir bölünmeyi tetiklemiştir. Ayrı bir ‘Müslüman devleti’ fikrini savunan, ama ‘Müslüman devleti’ ile ‘İslâm devleti’ arasındaki farkın da özellikle farkında olan seküler bir figür olarak Muhammed Ali Cinnah bölünmeci çizginin bayraktarı iken, Cemiyet-i Ulema-yı Hind bağımsızlık hareketinin lokomotifi hükmündeki ve önderliğini Gandi’nin yürüttüğü Hindistan Ulusal Kongresini desteklemekte ve bölünme fikrine kesinlikle karşı çıkmaktadır.

Neticede, ortaya ilginç bir tablo çıkar: ‘Müslüman milliyetçisi’ bir seküler figür olarak Cinnah; Müslüman-Hindu beraberliğinin savunucusu İslâm âlimleri...

‘İslâm’a ve ‘sekülarizm’e modern zamanlarda atfedilen özelliklere göre şaşırtıcı bir tablodur bu. Ama, tablo budur.

Sonuçta, Hindistan bağımsızlık hareketinin özellikle son otuz yılı, bir iç çekişmeye de sahne olur.

Bu iç çekişmenin Hint Müslümanlarına dönük kısmında, Cinnah’ın karşısına düşen Cemiyet-i Ulema-yı Hind’in başındaki isim ise Hüseyin Ahmed Medenî’dir. Medenî, Hz. Peygamber’in Mekke hayatına ve de Medine hayatına yönelik atıflarla açıkladığı kendi ‘beraberlik’ yanlısı duruşlarını izah ederken, ilerleyen onyıllarda doğrulanacak müthiş öngörülerde bulunur. Medenî’ye ve Cemiyete mensup sair alimlerin iddialarına göre, bölünme, hem Hint Müslümanları, hem de sair Müslümanlar için son derece tehlikeli sonuçlar doğruacaktır. Bu tehlikeli sonuçların en ziyade öne çıkanları ise; (a) böyle bir bölünmeden sonra Hinduların egemenliğindeki Hindistan’da kalacak Müslüman azınlığın durumunun daha da kötüleşmesi, (b) bölünmenin getirdiği bir fiilî veya duygusal çatışma atmosferinin Hindular arasında İslâm’ın yayılması olgusunu sona erdirmesidir. Bölünme, güçlü tek bir Hindistan yerine, birbiriyle çatışan ve uluslararası arenada güçsüz iki zayıf devlet ortaya çıkaracaktır. Özellikle Pakistan, içte ve dışta karşılaşacağı, kendi başına çözmesi imkânsız problemler yüzünden yabancı kaynaklara müracaat etmek zorunda kalacak, bu da ülke ekonomisine (ve dolayısıyla yönetimine) gerçekte onların hakim olması sonucunu doğuracaktır. Böylece, ‘bağımsız Pakistan,’ gerçekte, aşamadığı sorunlar yüzünden kendisini reelpolitiğe rehin vermiş olacaktır. Sonuç, ‘cihad’ olarak ilân edilen bir bağımsızlığın, ‘teslimiyet’e dönüşmesidir!

Buna karşılık, Müslümanların da geniş ve müessir bir egemen güç olarak içinde yer aldıkları birleşik bir Hindistan, sadece Hint Müslümanlarının değil, bütün Müslümanların yararınadır.

Gelin görün ki, Cemiyet-i Ulema-yı Hind, bu görüşlerini geniş Müslüman kitlelere anlatmakta başarısızlığa uğrar. Hindu siyaset adamı Gandi’yle birlikte hareket eden Müslüman alimler görüntüsü Müslüman halkın büyük kısmına ‘izahı güç’ gözükürken, seküler Cinnah’ın öncülüğünde bir ‘Müslüman devleti’ görüntüsü tahakkuku istenen bir rüyaya dönüşür.

Ve sonuçta, İngilizlerin Hindistan’daki bağımsızlığı sona erdiğinde, Hindistan görünüşte iki (gerçekte üç) parçaya bölünür. Ortada Hinduların egemen olduğu bugünkü Hindistan; doğu ve batı ucunda Pakistan. Ki, 1971’de bu iki uç da resmen bölünür; doğu Pakistan, Bangladeş olur.

Bütün bu zaman zarfında, Cemiyet-i Ulema-yı Hind’in öngörüleri bir bir gerçekleşir. En başta, bölünme yüzünden yaşanan göçler ve çatışmalar esnasında yüzbinlerce Müslüman ve Hindu ölür. Hindistan’ta kalan Müslümanlar nisbeten önemsiz bir azınlık haline gelirler ve elli küsur yıldır zaman zaman alevlenen şiddet olaylarının gadrine maruz kalırlar. Hindular arasında yüzyıllardır süren ‘ihtida’ süreci neredeyse sıfır noktasına geriler.

Ve öte yandan, bugün Bangladeş’in uluslararası arenada gücü ve etkisi nedir? Ya bugünün ‘Amerikan üssü’ haline gelmiş Pakistan’ı bize ne ifade etmektedir?

Bu yüzdendir ki, Hüseyin Ahmed Medenî, Hindistan’ın Muradâbad bölgesinde yaşayan Muhammed Tasadduk Hüseyin Arifî isimli bir Müslümanın şikâyet dolu mektubuna 23 Eylül 1951 tarihli cevabî mektubunda, şu cümleleri sarfedecektir:

“Aziz dostum! Eğer ülke bölünmemiş olsaydı, şu an yüzyüze geldiğiniz problemler zuhur edecek miydi? O zaman Müslümanlar Hindistan Cumhuriyeti nüfusunun yüzde 37’sini teşkil ediyorlardı. Bu, etkili bir azınlıktır. Şimdi ise toplam nüfusa oranları sadece yüzde 9 veya 10. Bundan dolayıdır ki Cemiyet bölünmeye karşı çıktı. Ama bizim sesimize kulak verilmedi. (...) Lütfen düşünün ve sonuçlara bakın. Burası artık dârü’l-İslâm değildir. Biz kendi ellerimizle böldük onu. Sen ve ben yaptık bunu. (...) Dünya, içinde bulunduğumuz zorluklar karşısında bizi nasıl haklı çıkarabilir?”

Medenî’nin mektubu, şikâyete karşı serzeniş ve sitem yüklü, ama aynı zamanda Cemiyet-i Ulema-yı Hind’in öngörülerini tekrarlayan cümlelerle uzayıp gider ve şu ifadelerle son bulur: “Sonuç olarak, sadece heyecanla hareket etmeyin. Ona, aklınızı da ekleyin. Dikkatli olun ve şartları ihmal etmeyin. Vesselâm.”

Bu Hindistan (bir diğer açıdan: Pakistan) tecrübesinin dünya Müslümanlarına söylediği çok şey, verdiği çok ders olduğunu düşünüyorum.




Yeni Asya Gazetesi, 22.05.2005

  22.05.2005

© 2021 karakalem.net, Metin Karabaşoğlu


Ama

Kayıpları kazanca çevirmek

Korku filmi ne söyler?

Şişeyi taşa çalmak

İmtisal

Şöhret neden riyadır?

Kazananlar, kaybedenler

Yüzler

‘Çırak’ın düşündürdükleri

Ölümün anlamı

Uğursuz bir düşünce: uğursuzluk!

Nereye yönelmeli?

İmanın asgarî şartı

İstenmeyen şahitlikler

Yüz aç adamın huzurunda

İhlâs ve iktisat

Bir haksızlık karşısında

Tektipleşmede son adım

Ne insan bu kadar basit, ne de hayat sıradan

Tutunamayanlar için

İki yanlış arasında

‘İslâm sanatı’nın söylediği

İnsancıl ve tepkisiz

Kırılma noktası

Namaz ve tesettür

Görüntünün iktidarı

Yarına hazır mıyız?

Tesettür karşıtlığı üzerine bir psikanaliz

Firavun sarayındaki mü’min

Dünü ve bugünüyle İstanbul’un söylediği

Öngörüler ve sonra görülenler

Başka bir açıdan Pakistan tecrübesi

Tarih okuyanlar, tarihin canına okuyanlar

‘Kamusal alan’ kimin alanı?

Milliyetçiliklerin milletlere ettiği kötülükler

Anneler, eşler

Sevgi tüketimi

“Bediüzzaman’ı anlamak”, ama nasıl?

Alenîlik

Şehit olsanız bile...

‘Mikro iktidar’ üzerine

Özenmek, imrenmek...

Bir göz hatırı için

Ehakkı ararken

Mâruf ve münker

Mü’minler nasıl kardeş olur?

Fakihlere övgü

Genişlik, derinlik

Yüzleşme noktası

Abdülhakim Murad’ı okurken

Ezber bozmak, oyun bozmak

‘Diyalog’a evet, ama kimlerle?

‘Ene’ üzerine bir hasbihal

Başka bir açıdan toptancılık

Bir bomba, bir Müslümanın elinde ise, ‘İslâmî’ midir?

Diyaloğun adresi!

Fazla mı temiziz sahi?

İçe dönük diyalog

Masumiyet, silâhtan daha güçlüdür

O yağmuru beklerken

Risale-i Nur ve tasavvuf: Doğru sözler, yanlış anlamalar

Risâle-i Nur ve tasavvuf: Hak yolda iki şerit

Söylenmesi doğru olmayan doğrular

Toptancılık kime yarar?

Üzülebilmek



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut