Adınız soyadınız: 
E-mail adresiniz: 
Şehir / ülke: 

Başlık: 

Değerlendirmeniz: 

Türü

Yazarlarımıza gönderdiğiniz mesajlar,
site yönetiminin onayını müteakip kendilerine iletilmektedir.

Taş ve öncelikler

ŞÖYLE BİR bakıyorum yapmak istediklerime de karşıma bir dağ yığını çıkıyor. Birçok arzum, birçok isteğim, yapmayı düşündüğüm birçok programım var. Bunun içindir ki ben ve çoğu insanlar kendimizi bildik bileli koşturup duruyoruz. İşlerimiz de bir türlü bitmek bilmiyor. Hep bir şeyler eksik kalıyor. İstediğimiz işlere bir türlü yetişemiyoruz. Hayat elimizden bir su gibi kayıp gidiyor. Ve korkuyoruz, düşündüklerimizi yapamadan ölüm gelip çatacak diye.

“Taş yerinde ağırdır” der bir atasözümüz. Ama taşın yerinin neresi olduğunu söylemez. Çoğu kez taşı nerede kullanacağımızı ve ne yapacağımızı bilemez, yanlış yerde yanlış şeyler arar ve aradığımızı da bulamayız.

Taşın yerini kestirebilmek için iyi niyet yetmez, dikkat, sezgi ve hareket de lazımdır. Bediüzzaman’ın ifadesiyle aculiyet, yaratıcının kainatta koyduğu birbirine bağlı sebepleri atlamamızı ve dolayısıyla da öncelikleri birbirine karıştırmamızı netice verir. Öncelikleri karıştırıp, en sonda istenilecek olan mükafata başta göz dikersek, o mükafatın gereklerini yerine getirmekte zafiyet gösteririz. Her şeyin farklı bir yeri ve değeri vardır. Her konu yerinde ve zamanında değerlendirilmeli, uygun anda hayata geçirilmelidir. Gecikmiş adaletin adalet olmadığı gibi, geciken taş da yerini bulmaz. Hiçbir şey yerinde ve zamanında yapılan bir hareket, bir tebessüm, bir güzel söz kadar tesirli değildir.

“İşlerin hayırlısı vasat olanıdır” buyuruyor, Hz. Peygamber. Vasat, aculiyetin, düzensizliğin, öncelikleri karıştırmanın alternatifidir. Her şeyin ifratı zararlıdır. Tüm aşırılıklar, dengeyi bozar, öncelikleri karıştırır. Bir sıfırın ihmali çok büyük hesapları alt üst edebilir. Mesele her şeyin değerini, yerini, rolünü, önceliğini kavramadadır.

Said Nursi Risalelerinde ibadete, ahlaka, ilmihale, amele hep ikinci derecede bakmıştır. O’nun birinci meselesi hep iman olmuştur. Bu, yukarıdaki değerlerin ihmali veya değersizliği anlamına gelmez. Bilakis, sayılan değerlerin yerleşebilmesi, hayatiyet kazanabilmesi için imanın tesisi şarttır. Bu yüzdendir ki Bediüzzaman, bir altyapı, diğerlerinin üzerine kurulacağı bir temel olarak hep imanı öncelemiş, siyasal, sosyal, ameli konulara bile hep imani açılardan bakmıştır. Bu büyük bir binayı ayakta tutacak olan taşı yerine yerleştirmek gibidir. O taşa orada ve o zamanda ihtiyaç vardır. Geçen dönemlerin alimleri ise, Allah’ın varlığına şu kadar delilim var diyenleri, o kadar da şüphen var diyerek hor görmüşlerdir.

Batı dünyasında zamanın verimli kullanılması ve önceliklerimizin tespiti üzerinde çok durulur. Bu amaçla düzenlenen kursların birinde bir öğretmen masanın üzerine kocaman bir vazo koyar. Sonra bir torbadan irice kaya parçaları çıkarır. Dikkatlice üst üste koyarak kavanozun içine yerleştirir. Kavanozda taş parçaları için yeterli yer kalmayınca, sınıfa sorar; “Kavanoz doldu mu?”

Sınıftaki herkes; “Evet doldu” cevabını verir.

“Demek doldu” der öğretmen. Hemen eğilip bir kova küçük çakıl taşı alıp kavanozun tepesinden boşaltır. Sonra kavanozu eline alıp sallar. Böylece küçük parçalar, büyük taşların sağına, soluna yerleşirler.

Öğretmen yeniden sorar; “Kavanoz doldu mu?” işin sanıldığı kadar basit olmadığını sezen öğrenciler, bu kez, “Hayır, tam dolmuş sayılmaz.” cevabını verirler.

Zamanı verimli kullanma dersi veren öğretmen öğrencileri tasdik eder. “Doğru, henüz dolmadı.” Sonra da masanın altından bir kova dolusu kum çıkarır. Kumu, kaya parçaları ve küçük taşların araları iyice doluncaya kadar boşaltır. Ve yeniden sınıfa sorar: “Kavanoz doldu mu?” Bu defa sınıf ikiye bölünür. Kimi doldu der, kimi dolmadı.

“Daha dolmadı” der, öğretmen. Ve bir sürahi çıkararak, kavanozun içine dökmeye başlar. Kavanoz artık iyice dolmuş, iş kıssadan hisse almaya gelmiştir. Öğretmen sorar:

“Bu gördüklerinizden nasıl bir ders çıkarırsınız?”

Atılgan bir öğrenci şu cevabı verir; “Şu dersi çıkardık: Günlük iş programınız ne kadar dolu olursa olsun, her zaman yeni işler için zaman bulabilirsiniz.”

Bu yabana atılır bir ders değildir. Ama öğretmenin vermek istediği asıl ders bu değildir. Öğrenciye “Hayır” dedikten sonra, şunu söyler: “Çıkarılması gereken asıl ders şudur:

Eğer büyük taş parçalarını baştan kavanoza koymazsanız, daha sonra asla koyamazsınız.”

Bu büyük hayat dersinden sonra da öğrencilerinden bir sorgulama talep eder: “Hayatınızdaki büyük taş parçaları hangileridir? Onları ilk iş olarak kavanoza koyuyor musunuz? Yoksa kavanozu kumlarla ve suyla doldurup büyük parçaları dışarıda mı bırakıyorsunuz?”

Baştan zaman kavanozumuza büyük taşları koymazsak, kalben ne kadar istersek isteyelim, o büyüklere asla vakit bulamaz, küçük işlerle oyalanıp dururuz. Önce asıl olanları yerleştirdiğimizde ise, küçükler için yerleştirecek bir yerler mutlaka çıkıyor. Yoksa küçük işlerle uğraşıp, büyük işleri ihmal ederken, Bediüzzaman’ın söylediği gibi; “feleğe atılan taşlar döndüğü vakit, bir yeis olarak kalpte taşlaşır.” 1




1 Said Nursi, Münazarat

  06.02.2006

© 2021 karakalem.net, Levent Bilgi



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut