Okumalar

Gelecek, Gelecektir

BUNDAN SENELER ve seneler önce, henüz yılların "Milad" ile birbirine eklenmediği nice bin yıllar öncesinde, diyarın birinde adamın biri bir rüya görür; Bir yıldız doğmakta, ve doğan yıldızın parlaklığı ayın aydınlığı ile güneşin ışığını bastırmaktadır.

Rüyayı gören Nemrud adındaki adam, kendisini tedirgin eden bu rüyasının yorumunu sorar soruşturur ve şu cevapla karşılaşır: "Ülkende şu yılda bir çocuk doğacak, halkın dininin yerine başka bir din getirecek, senin saltananının zevali de onun eliyle olacak."

Nemrud, rüyasının yorumunu bu şekilde alması üzerine, hakim olduğu diyarda doğan bütün erkek çocukların öldürülmesini emredecek; ne var ki, bu zalimce hükmün tek bir istisnası, bir mağarada gizlice dünyaya gelen ve yıllar yılı doğumu gizlenen İbrahim olacaktır!

Nemrud, tedbir olarak istisnasız bütün çocukların öldürülmesi gibi bir zulmü emir buyururken, doğması murad olunan yıldız, yegâne istisna olarak gene de doğmuş; sonrasında da, hadiseler, tıpkı rüyanın yorumunda aktarıldığı üzere seyretmiştir.

Allah'ın olmasını murad ettiği şeyi, kulların en keskin ve en zorba 'önlem'leri bile önleyememiştir.

İbrahim Aleyhisselamdan nice yıllar sonra, onun neslinden olan Benî İsrail'in Mısır'da köleleştirilmiş halde bulunduğu bir zamanda, bu kez, Mısır firavunu benzer bir rüya görür. Beytü'l-Makdis tarafından gelen bir ateşin Mısır evlerini sararak Firavun'un kavminden olanların evlerini yakıp harap ettiğini, Benî İsrail'e ait evlere ise dokunmayıp geri bıraktığını görmüştür rüyasında...

Firavun da, çevresine rüyasını anlatır ve şu yorumu alır: "İsrail oğullarından bir erkek çocuk dünyaya gelecek, o mülk ve saltanatını elinden alacak, saltanatını yenecek, seni ülkenden çıkaracak, senin dininin yerine başka bir din getirecektir."

Firavun'un 'tedbir'i de, Nemrud'un tedbiri gibidir. Benî İsrail içerisinde doğacak bütün erkek çocukların öldürülmesi emredilir ve bu noktada bir istisnanın husule gelmemesi için akla gelen bütün tedbirler alınır.

Lâkin, Musa örneğinde de, hadiseler tıpkı rüyanın yorumunda aktarıldığı üzere seyreder.

Allah'ın olmasını murad ettiği şeyi, kulların en keskin ve en zorba 'önlem'leri bile önleyememiştir.

Üstelik, kendisini 'en yüksek Rab' ilan eden Firavun'un ilahlığını ve saltanatını yitirmeme uğruna giriştiği o muazzam zulme mukabil, Firavun'un saltanatını mahvedecek ve ve ilahlık iddiasını feci bir akıbetle yalanlayacak olan Musa Aleyhisselam, bizatihî Firavun'un sarayında, Firavun ailesinin koruması altında büyüyecektir.

Allah'ın olmasını murad ettiği birşeyin önlenemezliğine dair üçüncü bir rüya ise, Yusuf Aleyhisselamla ilgilidir. Bu kez, rüya gören bir firavun yahut nemrut sözkonusu değildir; rüyayı gören, henüz taze bir genç olan Yusuf'un kendisidir ve rüyasında onbir yıldız ile güneş ve ayın kendisine secde ettiklerini görecektir. Babası Yâkub Aleyhisselam, bu rüyanın kardeşlerine anlatılmasını dahi istemediği halde, rüya Yusuf'un haberi olmaksızın kardeşlerine iletilince; bu onbir ayın kendilerini, güneşin babaları Yâkub'u, ayın ise annelerini temsil ettiğini anlayan ağabeylerinin ruhlarını kıskançlık saracak; ve bu rüyanın tahakkukunu engelleme kasdıyla, mâlûm suikastlerini irtikap edeceklerdir.

Lâkin, görülen, bir sâdık rüyadır. Yusuf'un Rabbi, Yusuf için, böyle bir akıbeti murad etmiştir ve kuyudan saraya, saraydan zindana, zindandan Mısır azizliğine uzanan upuzun bir hayat yolculuğu içerisinde, hadiseler, tam da rüyanın haber verdiği şekilde cereyan edecek; nitekim, seneler sonra gerçekleşen buluşmaları hengâmında, Yusuf Aleyhisselam, babasına "Babacığım! İşte bu, evvelce gördüğüm rüyanın gerçekleşmesidir" diyecektir.

Bir kez daha, Allah'ın olmasını murad ettiği şeyi kulların 'önlem'leri önleyememiştir.

Ve o Kadîr-i Rahîm, "asla kendinden konuşmayan" Resûl-i Ekremine, her biri zaman içinde bihakkın tahakkuk eden 'haber'ler dahilinde, âhirzamanda yaşanacak bir büyük fütuhatı, ilk başladığı gibi 'garîb' olmazdan önce bütün dünyayı aydınlığa ışıtıp ısıtacağını bildirmiş; o da, bunu ümmetine haber vermiştir.

Rab böyle murad etmişse, abdin yapabileceği birşey yoktur. Kullar ne 'önlem' alırsa alsın, abdin dediği değil, Rabbin dediği tahakkuk edecektir.

O yüzden, geceler ne kadar karanlık, kapılar ne kadar kapalı, kalbler ne kadar katı görünürse görünsün, yüreklerin serin, zihinlerin salim tutulması gerekmektedir.

Zira, kalbler de, kapılar da, geceler de O'nun elindedir.

Kalbler, kapılar ve geceler Elinde Olan ise, elçisi ile, imana açılan kalbler ile gelecek aydınlık bir günün ve nuranî bir iklimin haberini vermiştir.

Gelecek budur ve gelecek elbette gelecektir.

Kâfirler istemese de...

  09.10.2001

© 2021 karakalem.net, Metin Karabaşoğlu

  1.  Bu yazının geçtiği eseri incelemek -veya satın almak- istiyorum.



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut