Arşiv

 Yaşlanmadan Yaşlansak

Ayşe Özten

O yaşlı insanın bana söylediği sözler aklıma geliyor. Bütün âcizliğine rağmen, “Herşey Allah’tan. O ne eylerse güzel eyler; Ondan gelip Ona gideceğiz. Herşeyi bırakıp döneceğiz” diyor.


HAYATIMIN GENÇLİK yıllarını hızlı ve doludizgin yaşarken, hem çok yaşlı, hem çok yavaş bir insanla tanıştım.

Gençliğini bilenler, yüzlerinde acı bir hatırlama ile, “O ne mükemmel kadındı. Ne güzeldi. Ne güçlü kuvvetliydi” diye söz ediyorlar. “Kimin meselesi varsa hemen ona koşardı” diyor; ardından, “Şimdi nasıl bu hale geldi?” diye ekliyorlar.

Şimdi ne hal üzere olduğuna gelince; bahsedilen mükemmel güzelliğe karşılık, yılların yorgunluğuyla karışmış bir yüz, yorgun bedenin ağırlığını artık çekmez olan bacaklar, ve o müthiş canlı şuura karşılık arada bir gelip giden hâfıza. İlk gördüğümde beni dehşete düşüren bu hal, kendisine yaklaşmamı, ilgilenmemi önlüyordu. O insanla muhatap olmamı zorlaştıran, elbette kendisi değil, o bitmek tükenmek bilmeyen âcizliği ve yalnızlığı idi. Sanki beni kendimden, canlılığımdan, gücümden, kuvvetimden uzaklaştırıyordu. İçimden birşeyler bunları yaptırırken bir yandan ona, dolayısıyla kendime çare arıyordum. Sonunda, tüm çelişki ve korkularıma rağmen, sözlerine kulak verdim. Sözleri çaresiz, âciz, ihtiyaç yüklü idi. “Nasılsın?” diye sorduğumda, bana hiçbir yerinde bir rahatsızlık olmadığını, ama bu yaşlılığın kendisini çökerttiğini anlattı. Sanki bu sözler tanıdık geliyordu, ama bir türlü tam duyamıyordum. Yahut, bu sözleri yıllardır işitiyor, lâkin duymazlıktan geliyordum. Ona baktığımda bütün herşeye âciz kaldığımı farkettim. Uzun yıllar istediği gibi kullandığı bedeni artık onu dinlemiyordu. En basit ihtiyacı için bile diğer insanlardan yardım alıyordu. En korkutucu olanı, etrafına gelen insanlar onunla sohbet etmek bile istemiyorlardı. Çünkü hâfızası arada bir gelip gidiyordu. Yalnızdı ve çaresizdi. Kendimi bir türlü yanına oturtamadığım, dost edemediğim halleri yaşıyordu.

Onun bu çaresizliğini anlamak ve hissetmek beni çok rahatsız edince, birden kendime geldim. Yıllardır ben ne ile uğraşıyordum, nelerle mücadele ediyordum?

Görünüşte, insanlara, olaylara, zaman zaman ortaya çıkan kabiliyetsizliğime az isyan etmedim, az yalvarmadım. Gün geldi kendi anne babamın kararlarına karşı çıktım, ama uymak zorunda kaldım. Beğendiğim bir ayakkabıyı aldırabilmek için günlerce planlar kurdum. Okula gittim, not için öğretmenlerime yalvardım. Yıllarca çevremdeki arkadaşlarımdan samimî dostluk, sevgi bekledim. Çaresizliğim, âcizliğim ve yalnızlığımla bütün mücadelem bu değil miydi? Âcizliğini böylece telâfiye çalışan bir ben’in karşısında ömrünün bütün aşamalarını geçirmiş bu yaşlı insan duruyor ve acziyetim onunla daha bir belirginleşiyordu. İşte o an içimdeki boş yere mücadele sönmek istedi ve çare aramaya koyuldum.

Beni bu acziyet içinde çaresizlikten kurtaracak, kalbimi tatmin edecek rahmeti ve sevgiyi ve kudreti istedim. Ne yazık ki, etrafımda onu verecek kimsecikler yoktu. Herkes âcizdi. Çaresiz ihtiyar gibi etrafımdakilere yalvarıyor, ama cevap bile alamıyordum. Veremiyorlardı. Çünkü etrafımdakiler de, ben gibi çaresiz, âciz. Ama bu yetmeyen çaresizlik içinde sürekli görünen bir güç de var. İşte ben bütün dertlerime çare olacak, yaralarımı saracak, bütün dileklerimi yerine getirecek, her an yardımıma koşacak, bütün çağrılara da anında cevap verecek bu kudreti istiyorum.

Güneşi doğdurup batıran, baharı binbir renkli donatan, sonbaharda tohumu atıp tekrar yeşerten, bereketi damla damla indiren bir kuvvet görüyorum.

Kışın soğuk gününde titreyen yavru kediye, gururlu insanın eliyle yiyeceği gönderen; parkta zevkle simidini yiyen çocuğun elinden dökülen tanelerin kıymetini minik serçelere bildiren; annelerin kalplerine gömdükleri hakikî şefkati kumrularda gösteren o yüce merhameti görüyor ve hep görmek istiyorum.

Böylece toprağın derinliklerinde çürümeye yüz tutmuş tohum iken birden çatlayıp yavaş yavaş yeşermeye ve filizlenmeye, yaşamaya başlıyorum. Artık herşeye kudreti yeten Birini farkediyorum ve yalnızca Ona sığınıp yalnız Ondan yardım istiyorum. Çaresizlikten gelen mücadelelerimin, yerini yavaş yavaş o kuvvete teslimiyetten gelen sükûnete bıraktığını hissediyorum. Herşeyi artık kalbimle takip ediyorum. Aç duygularımın yavaş yavaş doyduğunu ve büyüdüğünü hissediyorum.

Bütün bu güzellikleri ve daha görmediğim nicelerini görebilmek için bende farkettiğim seyir gözlüklerini de ancak Onun bana verebileceğinin; ve onların asıl sahibinin de O olduğunun farkına varıyorum.

Bunların ardından o yaşlı insanın bana söylediği sözler aklıma geliyor. Bütün âcizliğine rağmen, “Herşey Allah’tan. O ne eylerse güzel eyler; Ondan gelip Ona gideceğiz. Herşeyi bırakıp döneceğiz” diyor. Bu sözlerle görünüşte fakir sofrasında olan, ama zengin lokmalarını alıp ebediyet şerbetini yudumlayan bu insan beni acziyet sofrasına davet ediyor. Ben de, gençliğimdeki, canlılığımdaki acziyet şuuru ile ancak Ona teslim olup Ondan yardım istiyorum ve diyorum ki, kuvvet Onun, güç Onun, hayat Onun, bekà Onun, rahmet Onun, gençlik Onun, şuur Onun. Ben de Onunum.

  10.05.2004

© 2021 karakalem.net, Ayşe Özten




© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut