Arşiv

 Kâinat Üzerine

  • Mânâ-yı harfî abdesti alarak kâinat mescidine girmeli…

  • Resim konuşmaz, ama ressamı en iyi anlatan odur. Kâinatın ve içindeki her bir şeyin konuşmadan Sâniini anlatması gibi...

  • Kâinat kapılarını niyet anahtarıyla açıyoruz. Biz açıksak, mesaj gelecektir.

  • İnsanın tefekküründe asıl önemli olan, ‘fizik ötesi’ değil, ‘fizik berisi’dir. Felsefe kâinatı, ‘fizik berisi’ni kendi eline almış; imana dair her türlü tefekkürü ‘metafizik’ diye yaftalayıp bizi ‘fizik ötesi’ne gönderiyor…

  • Hangi şeyde derinleşsek, karşımıza bütün kâinat çıkıyor.

  • Bir salatalığı yerken, aslında bütün bir kâinatı yiyorum. Çünkü, o bir salatalık için bütün kâinatın bu haliyle var olması gerekiyordu…

  • Cenab-ı Hak kâinatı öyle bir üslubda yaratıyor ki, bir parça bütün herşeyle alâkadar. Herşeyin üstünde hiç taklid edilemez bir mühür var.

  • Bir çiçeği koparmaya çalışıyorsun; bütün kâinat sallanıyor.

  • Bir çiçeğin bütün kâinatla irtibatını kurduğumuzda, o çiçeği ‘âlemlerin Rabbi’nin hediyesi olarak kavramaya başlarız.

  • Çiçek mülk kabıyla gıda-yı ruhanî sunuyor bize.

  • İncir bir sözdür, bir anlam taşıyıcısıdır. Taşıdığı anlam ise, “Elhamdülillahi rabbi’l-âlemîn”dir...

  • Bastığın yeri toprak diyerek geçme, tanı. O toprak, Cenab-ı Hakkın esmasının en geniş aynası, O’nun hıfz ve ihyasının arşı.

  • Mânâ-yı harfî nazarıyla bakınca, herşey hayattardır.

  • Allah toprağı istihdam eder, elmayı yaratır. İnsanları istihdam eder, uçağı yaratır.

  • Sararmak ile yeşermek arasında fark yoktur; ikisi de O’nun fiili!

  • Suyu yapan iki H ve bir O değil. Su 2 H ve bir O ile yaratılıyor.

  • Tavuskuşunun yumurtasına bakıp ihtişamını anlamak zor. Ama tavuskuşu ne kadar da muhteşem!

  • Bir mısır tanesini toprağa attığında, yedi koçana dizili binlerce mısır haline geliyor. Bir avuç toprak bile, bizim için, küfrün saldırısına karşı hazır bir silah...

  • Güneşin doğumundaki tılsımı göremeyince, saatin kaç olduğunu düşünüyoruz. “Ha, güneş bu saatte doğar” deyip bir mucizeyi basitleştiriyoruz.

  • Kalbi ve aklı yerinde olan için, herşey kudret mucizesi…

  • Hayat ile mucizeyi yanyana getirmemiz gerekir. Hayat ile mucize biraraya geldiğinde mucizat ihya oluyor, adiyat i’cazlanıyor.

  • Cüz’iyatı halketmek sanat iser; külliyatı halketmek ise kudret...

  • Birşeyden herşeyi yaratana gitmek, herşeyden birşeyi yaratanı bulmak, cüz ve küllî kavramlarının anlaşılmasına bağlıdır.

  • Felsefeciler küllü Allah’a vermişler, küllîyi verememişler. Ehadiyet cilvesini görememişler.

  • Bütün kâinat bir anahtarın şifreleri gibi. Tevhid kapısının tam olarak açılması için, şifrenin tamamını kavramak, bir parçayı bile rububiyet alanının dışına atmak gerekiyor.

  • Rububiyet yaratılanlar arasında derecelendirme iktiza ediyor; tâ ki insan üzerinde çalışabilsin. Kâinattaki çeşitlilik bizim terbiyemiz, idrakimiz içindir.

  • Şu kâinatta görünen rububiyeti ile O’nun uluhiyetinin farkına varıyoruz.

  • Kâinatı yaratmak Allah’ın şe’nindendir. Kâinatın var olmak için Allah’a ihtiyacı var. Allah’ın ise kâinata ihtiyacı yok.

  • Kâinatta Allah tecelli etmez; Allah’ın güzel isimleri tecelli eder.

  • Kâinatta mutlak surette hayır-şer ayrımı yapmak cinayettir. Fakat hayır kendi içinde hakâik-ı nisbiye olarak ayrılabilir: güzel-daha güzel-en güzel... Ya da: bizzat güzel, sonuçları itibarıyla güzel... Her iki bakışla da, sonuçta herşeyin güzel yaratıldığını müşahede ederiz.

  • Rahmet, kâinat halısındaki merkezî nakış gibi. Kâinat sergisindeki en göz alıcı nakış, rahmettir. Evvelâ rahmet nakşını görüyor, diğer nakışları ondan sonra keşfediyoruz.

  • Abesiyet diye gördüğümüz şey, esasında, o şeyin abes olduğunu değil, bizim bakışımızın abes olduğunu göstermektedir.

  • Bir adet ilacın içine derinlemesine bakınca, karşımıza yıllarca düşünüp çabalamış insanların, olayların görüntüsü çıkıyor. Biraz daha derinlemesine bakıldığında ise, ileride insanın istifadesi için milyarlarca yıl önce yıldız fırınlarında elementler pişiren bir Rabbin bize olan şefkatinin gölgesi düşüyor üstümüze...

  • Bilgimizle yakînimiz arasında ne kadar da fark var!

  • Esbabı kırmamalı; pencereye dönüştürmeli...

  • Esbabı atlamadan tevhid talimi: “Allah buluttan su, ağaçtan meyve gönderiyor.”

  • Güneşe çıplak gözle bakılmaz; isli camla bakılır. Esbab isli cam gibidir. Güneşi görmek için esbab camını alaşağı etmek gerekmiyor; onu düzgün kullanmayı becermek gerekiyor.

  • Âlem-i şehadetteyiz, âlem-i gayba bakıyoruz. Âlem-i mülkteyiz, âlem-i melekûta bakıyoruz. Âlem-i esbabdayız, daire-i itikada bakıyoruz.

  • İş, emrin dışa yansımasıdır. Biz alem-i mülkte iş görürüz, âlem-i melekutta emr görürüz.

  • İnşa cihetiyle bakınca ‘zerrat’ diye gördüğümüz şey, ibda cihetiyle bakınca ‘tahavvülat’ olarak gözüküyor.

  • Zerreye zerre nazarıyla bakarsak ‘inşa’yı, ‘tahavvülat’ nazarıyla bakarsak ibda’yı görürüz.

  • İbda cihetiyle icadı, inşa cihetiyle rububiyeti çalışıyoruz.

  • Zerrat düzleminde bakarsak, Allah ibda edendir; moleküler düzlemde bakarsak, inşa edendir...

  • Eşyanın zaman boyutu ibda’yı, mekân boyutu inşa’yı gösteriyor. Zaman ve mekâna beraber baktığımız gibi, ibda ve inşa’yı da birlikte kavramalıyız.

  • Yalnızca inşa nazarıyla bakarsak, tuğlalar var, plan var, kâinat sarayının Ustası onları işliyor diye anlarız; yoktan ve hiçten daimî yaratılışı kavrayamayız. Yalnızca ibda nazarıyla baktığımızda ise, belki Zât’a vâsıl olur, ama O’nun Hakîm, Alîm gibi isimlerini kavramayız. İkisini birlikte kavramak gerek...

  • İnşa’yı ibda’sız görürsek, nazarımızda kâinatı eritip şeffaflaştıramayız.

  • Sadece çaydanlığın içi kaynıyor değil. Çaydanlık da zerreleriyle kaynıyor; sabit değil, devamlı yaratılıyor. Harekât ve tahavvülât nazarıyla bakılırsa, kâinatta sabit olan hiçbir şey yoktur.

  • Şu kâinatta neden faaliyet var? Çünkü faaliyetten lezzet alan bir Zât var.

  • 0 ile 1 arasında sonsuz mesafe var. 0’dan 1’e çıkmak için sonsuz kudret olmalı.

  • Azlık çokluk farketmiyorsa, kudret mutlaktır.

  • Varlığımızı Var Edenden bağımsız düşünüyoruz.

  • Ateş aynasında, celâl ve cemal tecellileri beraberce görünüyor.

  • Fen, gerçekte, âdetullahın keşfinden ibarettir.

  • Bir bilim adamının literatürde ve arşivde göremediğine inanması ne yazık ki zor—o şey doğru olsa bile...

  • Maddeyi ezelî görmek için asırlar öncesini düşünmek gerekmiyor. Bir dakika öncesini bile maddeye vermek, onun bizatihî var olduğunu zannetmek, ona ezeliyet vermeye götürüyor.

  30.01.2004

© 2021 karakalem.net, Metin Karabaşoğlu

  1.  Bu yazının geçtiği eseri incelemek -veya satın almak- istiyorum.



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut