Hakikati tebliğ, Hakk’a tevekkül

Zeyneb Hafsa

İnsan görür, anlar, bilir ve ister ki başkaları da görsün, anlasın ve bilsin. Ayette de dendiği gibi, bir şeyler bulmak için yerin en derinine girmeye mi yetecektir insanın gücü yoksa göğe merdiven dayamaya mı? Elbette ki ikisine de değil. O halde duracağı noktayı iyi bilmelidir insan. Tebliğ ile olgunlaşmak kelimelerinin aynı kökten geldiğini hiç unutmadan...


PEYGAMBERİMİZİN, TIPKI diğer peygamberler gibi, temel sorumluluğu olarak Kur’ân’da sık sık geçen bir kavramdır tebliğ. Aşağıdaki ayetler buna örnektir:

Ey peygamber, Rabbinden sana indirileni tebliğ et (belliğ). Eğer bunu yapmayacak olursan, O’nun risaletini tebliğ etmemiş olursun (Maide, 5/67).

Eğer yalanlarsanız, sizden önceki ümmetler de yalanlamıştı. Peygambere düşen, açık bir tebliğde (belâğu’l-mübin) bulunmaktır (Ankebut, 29/18).

Arapça olan tebliğ kelimesinin kökü (غ- ل -ب) b-l-ğ’dır. Bu kökten türeyen kelimeler ulaşmak, olgunlaşmak (bâliğ olmak gibi), ilan etmek, iletmek gibi anlamlara gelir. Tebliğ ile olgunlaşmak kelimelerinin aynı kökten gelişlerini bir tarafa kaydederek asıl ilgilendiğimiz kelimeye çevirelim bakışımızı. Buna göre, yukarıdaki kök harflerden oluşup tebliğ anlamına gelen kelimeler bellağa, eblağa, belâğa gibi kelimelerdir. Bu kelimeler, birine bir mesaj ya da haber iletmek, ilan etmek, birini bilgilendirmek, uyarmak gibi anlamlara gelmektedir ki tebliğ ile kastedilen de bunlardır.

Hakikate yüz çevrildiğini görmek incitir insan ruhunu

Ancak söz konusu olan sıradan bir haber ya da bilgi değildir. Peygamberlere ve dahi Peygamberimize düşen, Allah’tan gelenleri (hükümler, uyarılar, müjdeler, haberler, vb.) gizlemeden, azaltmadan, artırmadan velhasıl noktasına virgülüne dokunmadan insanlara iletmektir.

İmdi, değil mi ki Peygamber(ler) Allah ile insanlar arasında elçidir, bu onları Hak olana da en yakın kılar. O halde mümkün müdür ki birisi gerçeğe, asla, Hakikate bu kadar yakın olsun, bunları adını bilir gibi bilsin de insanlara tebliğ ettikten sonraki yüz çevirmelerden, retlerden etkilenmesin? Nitekim yine Kur’ân, özellikle Peygamberimiz nezdinde, tebliğe olumsuz tepkiler olması sebebiyle yaşanan üzüntüyü, acıyı dile getirir:

Şimdi sen, bu söze iman etmezlerse arkalarından kendini kahredercesine üzüleceksin öyle mi (Kehf, 18/6)?

Aslında bu, aynı derecede olmasa da eşyanın hakikatine bir nebze vakıf olup onu diğer insanlarla paylaşma ya da insanlara yansıtma hissiyatı içinde olan fakat beklediği karşılığı alamayan herkesin hissedebileceği bir duygudur. İşte böylesi yılgınlık, üzüntü anları için müthiş bir açıklaması vardır Kur’ân’ın:

Eğer onların yüz çevirmeleri sana ağır geldiyse, onlara bir ayet getirmek için yerde bir gedik açmaya veya göğe bir merdiven dayamaya gücün yetiyorsa (yap) (En’âm, 6/35).

‘Yeryüzü tüm genişliğiyle dar gelince’...

Evet, insan görür, anlar, bilir ve ister ki başkaları da görsün, anlasın ve bilsin. Ama hep böyle olmaz işte. O vakit insanın içi daracık olur; acziyetinde sıkışır da kendini nerelere koyacağını bilemez. Gücünün yetmeyeceği şeylere dahi içi uzanır insanın fakat nafile. Ayette de dendiği gibi, bir şeyler bulmak için yerin en derinine girmeye mi yetecektir insanın gücü yoksa göğe merdiven dayamaya mı? Elbette ki ikisine de değil. O halde duracağı noktayı iyi bilmelidir insan. Tıpkı peygamber(ler)in duracağı noktanın güzel bir tebliğ olması.

Çaba, evet; gayret, eyvallah; lakin sonrası ‘tevekkelnâ alellah’!

  20.11.2014

© 2021 karakalem.net, Zeyneb Hafsa



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut