Müslümanın zaruretle olan imtihanı

Oktay Gökkoca

Dinin zekât verebilecek kadar zengin saydığı insanları, dünyevîler yoksulluk sınırının altına yerleştiriyor. Şu ülkede açlıktan ölen kimse yokken, dünyevîler, çoğunluğun aylık geliri olan asgari ücretin üzerinde bir maaşı, açlık sınırı olarak belirliyor. Dolayısıyla neyin zaruret, neyin hakikatte ihtiyaç olduğuna dair yeni bir söylem gelişiyor.


ÂHİRZAMANA HAS yeni bir Müslüman profili gittikçe yaygınlaşıyor. Nasıl bir profil bu? Allah’ı seviyor, Hz. Peygamber aleyissalâtü vesselâmı seviyor, nerede bir dinî sohbet duysa yanaşıyor, Nihat Hatipoğlu’nu derin bir saygı ve huşû içinde dinliyor. Üstüne üstlük hatırı sayılır kısmı namazını kılmaya orucunu tutmaya da gayret ediyor. Ama çakmadan, çaktırmadan dünyevileşiyor. Paradigması ahiretten dünyaya kayıyor. Nasıl oluyor bu? Hangi gerekçelere sığınıyor dünyevîleşirken?

Bu Müslüman profili ev sahibi olmak istiyor mesela. Elindeki nakit miktarı ev satın almaya yetmiyor. Faizle bankadan para çekiyor. Gerekçelerini de sıralıyor. Gerekçeler iki başlıkta toplanıyor. Birincisi ‘zaruret’ ve ‘ihtiyaç’. Bu gerekçeyi dillendirirken zaman böyle diyor, İhtiyaç var zaruret var diyor, herkes böyle yapıyor, kiradan kurtulmak lazım diyor. İkinci gerekçesi ‘caizdir’ fetvaları. Bu gerekçeye birinci gerekçe üzerinden geçiyor. Birinci evi almak ihtiyaç olduğundan ‘hoca’lar buna caizdir diye fetva veriyormuş. İkinci ev için olursa o zaman harammış bankadan faizle para almak. Böylece işin ahiret tarafını da garantiye alıp gönül rahatlığıyla faiz olduğu açık olan parayı kullanabiliyor.

Evet bu bir paradigma değişimi. Bu bir eksen kayması. Müslümanın hayata bakışını ahiret endeksli olmaktan dünya endeksli olmaya yönlendiren bir kayma. Bediüzzaman bu eksen kaymasını çok önceden deşifre etmişti.

‘Hükm-ü Kur'âna göre, bu zamanda mimsiz medeniyetin icabatından olarak hâcât-ı zaruriye dörtten yirmiye çıkmış. Tiryakilikle, görenekle ve itiyadla, hâcat-ı gayr-ı zaruriye, hâcât-ı zaruriye hükmüne geçmiş. Âhirete imân ettiği halde, "Zaruret var" diye ve zaruret zannıyla dünya menfaati ve maişet derdi için dünyayı âhirete tercih ediyor.’

‘Bu acip asrın hayat-ı dünyeviyeyi ağırlaştırması ve yaşamak şeraitini ağırlatması ve çok etmesi ve hâcât-ı gayr-ı zaruriyeyi görenekle, tiryaki ve müptelâ etmekle hâcât-ı zaruriye derecesine getirmesiyle hayatı ve yaşamayı, herkesin her vakitte en büyük maksat ve gayesi yapmıştır.’

Hayatın ve yaşamanın en büyük maksat ve gaye yapıldığı bir dünyada din adına fetva verenlerin bu imtihanın dışında kalmaları düşünülebilir mi? Elbette düşünülemez.

Yine Bediüzzaman, İçtihad Risalesinde ‘İçtihad kapısı açıktır. Fakat şu zamanda oraya girmeye altı mâni vardır.’ derken bu zamanda yapılacak içtihadların dünyevîlikle ma’lûl olabileceği tehlikesini şu sebeplerle îzah ediyordu.

‘Nasıl ki, çarşıda mevsimlere göre birer metâmergub oluyor, vakit be vakit birer mal revaç buluyor. Öyle de, âlem meşherinde, içtimâiyât-ı insaniye ve medeniyet-i beşeriye çarşısında her asırda, birer metâ, mergub olup revaç buluyor, sûk'unda, yani çarşısında teşhir ediliyor; rağbetler ona celp oluyor, nazarlar ona teveccüh ediyor, fikirler ona müncezib oluyor. Meselâ, şu zamanda siyâset metâı ve hayat-ı dünyeviyenin temini ve felsefenin revaçları gibi.’

‘Şu zamanın nazarı evvelâ ve bizzat saadet-i dünyeviyeye bakıyor ve ahkâmları ona tevcih ediyor. Halbuki, şeriatın nazarı ise evvelâ ve bizzat saadet-i uhreviyeye bakar, ikinci derecede-âhirete vesîle olmak dolayısıyla-dünyanın saadetine nazar eder. Demek, şu zamanın nazarı ruh-u şeriattan yabânîdir. Öyle ise, şeriat nâmına içtihad edemez.’

Modernizm ve dünyevîlik, herşeyin tanımını sil baştan yeniden yapıyor ve bu tanımlar üzerinden hayatlarımızı yönlendirmeye çalışıyor. Dinin zekât verebilecek kadar zengin saydığı insanları, dünyevîler yoksulluk sınırının altına yerleştiriyor. Şu ülkede açlıktan ölen kimse yokken, dünyevîler, çoğunluğun aylık geliri olan asgari ücretin üzerinde bir maaşı, açlık sınırı olarak belirliyor. Dolayısıyla neyin zaruret, neyin hakikatte ihtiyaç olduğuna dair yeni bir söylem gelişiyor.

Tüm bunların ortasında âhiretini dünyaya feda etme tehlikesiyle karşı karşıya olan Müslümana, hesap gününde beklenmeyen bir şokla karşılaşmamak için zaruretin ne olduğunu, asıl yurdun neresi olduğunu yeniden düşünmek ve iradesini âhiret endeksli bir hayat yaşamaktan yana kullanmak düşüyor.

  02.07.2014

© 2021 karakalem.net, Oktay Gökkoca



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut