Kemalizm ve 'kullanışlı araçsallık'

Oktay Gökkoca

Kemalist oligarşi, oligarşik düzenini devam ettirmek için önce bir tabular manzumesi oluşturuyor, ardından bu tabuların sorgulanmasını engelleyen bir korku havası pompalıyordu. Onlar için mesele, tabuların içeriği ve özü değildi. Mesele, İçeriği ne olursa olsun tabuların, onların amaçlarına hizmet eden bir araç işlevi görüp görmemesiydi.


28 ŞUBAT’IN hemen öncesiydi. Üniversite birinci sınıftaki derslerimizden biri de Atatürk ilkeleri ve inkılâp tarihi idi. Hani şu ortaokulda, lisede içeriği zerre kadar değişmeden verilen ders. Sanırım yeterince içselleştirememiş olmamız ihtimaline karşı aynı değişmez içerikle üniversitenin ilk sınıfında da zorunlu olarak veriliyordu bu ders. Şu an durum ne bilmiyorum.

Neyse ki genç asistan hocamız, dinlemesi ve ezberlemesi gına getiren altı ok güzellemeleri yapan birisi değildi. Hatta Lozan’ın iç yüzünden, istiklâl mahkemeleri zulmünden bahsedip sınıftaki yeni yetme kemalist öğrencileri, ‘devrim için gerekirse kan da dökülür hocam’ dedirtecek kadar kızdıran bir hocaydı.

Final sınavında iki soru sordu hocamız. Ellişer puanlık sorulardan birisi ‘İstiklâl Marşının ilk iki kıtasını yazınız’ idi. Sınav süresi boyunca ben de dahil herkes, kendi duyacağı tonda bir şarkı mırıldanıyormuş gibi kafasını bir o yana bir bu yana sallayıp durdu. Belli ki hiçbirimiz İstiklâl Marşını bestesi olmadan nesir haliyle doğru yazamıyorduk. Yazabilenlerimiz var ise de onlar da yanılma ihtimaline karşı sınav sonucunu garanti altına almaya çalışıyordu. Sınav sonuçlarının açıklanma zamanı geldi. Hocamız sınav sonuçlarından önce, sınav kâğıtlarımızdaki millî değerlerimize katılması gereken yeni icad edilmiş İstiklâl Marşlarını okumaya başladı. Sınıfımızda meğerse ne kadar çok Mehmet Âkif varmış. Yeni marşların kimisi orijinalinden esintiler taşırken kimisi tamamen özgün çalışmalardı.

Niye böyle olmuştu? O okunurken, yürüyorsak durup iştirak etmememiz, oturuyorsak ayağa kalkmamamız vatana ve millî değerlere düşman olmak anlamına gelen İstiklâl Marşını neden çoğumuz doğru yazamamış, hatta kimimiz saçmalamıştık?

Halbuki biz, ilkokul birinci sınıftan lise son sınıfına kadar hiç kıpırdamadan derin bir huşû içinde kim bilir kaç kere okumuştuk İstiklâl Marşını. Hem yaklaşık altmış kişilik sınıfın, ben dahil en fazla dört beş kişi dışında kalanları, damarlarında asil kan dolaştığına inananlardan oluşuyorken neden böyle olmuştu?

Biraz düşünsek cevap basitti aslında. Kemalist oligarşi, oligarşik düzenini devam ettirmek için önce bir tabular manzumesi oluşturuyor, ardından bu tabuların sorgulanmasını engelleyen bir korku havası pompalıyordu. Onlar için mesele, tabuların içeriği ve özü değildi. Mesele, İçeriği ne olursa olsun tabuların, onların amaçlarına hizmet eden bir araç işlevi görüp görmemesiydi. Eğer tabulaştırmak istedikleri araçların içerik ve özü onların zihin dünyasıyla ve amaçlarıyla uyumsuz ise çözüm yine basitti. Çözüm, mümkün olduğunca kullanılan aracın özünü görmezden gelmek, daha da mümkünse çeşitli yöntemlerle onu tümüyle özünden arındırmak, şekil üzerinden bir tabulaştırma yaparak zihinlere o şekilde zerketmekti. İstiklâl Marşı da kemalist oligarşi tarafından özünden ve şairinden koparılmak suretiyle düzenlerine hizmet eden tabulardan biri haline getirilmişti.

Daha en başta, sözlerindeki anlam insicamını bozan beste garabetiyle, özünden arındırılmaya çalışıldı. Bunun yanında kendisini kemalist oligarşinin koruyucusu olarak ortaya koyan siyasî partilerin, STK’ların veya gazetelerindeki köşelerinden kükreyenlerin, İstiklâl Marşını baştan sona kuşatan ‘Hakk’a, iman dolu göğüslere, göğsüne namahrem eli değen mâbedlerimize, şehâdetleri dinin temeli olan ezana’ dair ne dillerinden ve kalemlerinden dökülmüş müsbet kelâmlar ettiklerine ne de o değerleri yücelttiklerine şahit olmadık hiç. Hatta vak’anın bilakis olduğu ortada.

Aynı oligarşik zümre, şairinden de koparmaya çalıştı İstiklâl Marşını. Okunduğunda ayağa kalkmıyorsanız sözde vatanseverler tarafından vatan haini, Atatürk düşmanı sayılıp linç edilmeye çalışıldığınız marşın şairi, imanlı bir şahsiyet olduğundan kemalistlerce hep unutturulmaya çalışıldı. O, kurucu ilk mecliste meb’usken ikinci meclise aday bile gösterilmeyip tasfiye edilenler arasındaydı mesela. Mehmet Âkif, şairliğinin ötesinde Allah’a kul olma şuuruyla yaşayan bir âlimdi. Kemalistlerin, Mehmet Âkif’i, dindar şahsiyetini oluşturan unsurlarla anmalarına ve kıymetlendirmelerine de şahit olmadık hiç. Anmaları, İstiklâl Marşının kabul yıldönümlerinde kemalist ve milliyetçi refleksleri tahkim etmeye dönük söylemlerden öteye gitmedi.

Netice ortada. Okunduğunda neredeyse bir ibadetin huşû haline bürünen nesillerin, iki kıt’asını bile nesir halinde doğru okuyamadıkları, özünden ise neredeyse bîhaber oldukları bir İstiklâl Marşımız var bizim.

Kemalist zihnin, içinde bu milletin imanının yansımalarını barındıran değerleri, özünden kopararak kendi oligarşisine hizmet etmek üzere ritüeller üzerinden tabulaştırmasını bir kavramla ifade etmek istersek buna kullanışlı araçsallık diyebiliriz. İstiklâl Marşının başına gelenler bu duruma örnek gösterilebileceklerden yalnızca biri...




Not: 'Kullanışlı araçsallık' demişken, her ikisinin yolu da netice itibariyle kemalist vesayetin devamı noktasında kesişen CHP ve MHP tarafından ilan edilen, muhafazakâr ve dindar görünümlü cumhurbaşkanı çatı adayının hayırlara vesile olmasını temenni etmeden geçmeyeyim.

Geçenlerde CHP ve MHP’nin gerek ülkemizde gerekse çevremizde ve bütün olarak İslâm coğrafyasında olup bitenleri hangi derinlikte okuyabildiklerini/okumak istediklerini anlatabilmek için, sevgili İbrahim Saraçoğlu’nun şifa vesilesi bitki kürlerini anlatırken söylediği bir cümleyi alıntılayarak latifeyle karışık şöyle bir şey söylemiştim.

‘Dünya Türkiye’den ne istiyor sorusu cevabını buldu. İbrahim Saraçoğlu açıkladı: Bütün dünya şu anda bizden, ülkemizde bol miktarda yetişen kekik istiyor.’

CHP ve MHP’nin bu yönüyle de, kendi ‘geniş ufuklarıyla’ örtüşen isabetli bir aday gösterdikleri kanaatindeyim. Hayırlı olsun.

  25.06.2014

© 2021 karakalem.net, Oktay Gökkoca



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut