Bediüzzaman’a göre “berzahsız yol” ne idi?

Abdullah Taha Orhan

Bediüzzaman’ın “tarikat berzahı”ndan kasdı; şeriat, tarikat ve hakikatin birbirinden farklı ve birbirine sırayla geçilecek şeyler nazarıyla bakılarak yapılan seyr u süluktur bizce.


BEDİÜZZAMAN’IN RİSALE-İ Nur’da çok defa işaret etmeye çalıştığı, eserini ve hayatını da üzerine bina ettiği ve “Risale-i Nur” mesleği olarak isimlendirdiği, onu tasavvufî ekollerden ayıran bir seyr u sülük metodu vardır. Bu metod ile sair tarikat metodlarının mukayesesi için temel cümlelerinden biri şu mealdeki cümlesidir Bediüzzaman’ın: “Kur’ân’dan, hakikat-ı tarikatı, tarikatsız surette elde edecek bir yol buldum”.

Her ne kadar bu mevzu üzerinde çokça durulmayı ve irdelenmeyi gerektiren bir mevzu ise de, biz bu kısa yazıda giriş sadedinde bazı ipuçlarını arayıp bulmaya çalışacağız.

Kanaatimize mesele velayet-nübüvvet ve kurbiyet-akrebiyet denklemlerinde düğümleniyor. Malum Bediüzzaman’ın temel amacı veraset-i nübüvvet mesleğini, yani velayet-i nübüvveti yeniden ortaya çıkarmak. Ahirzamanda sünnet-i seniyyenin ve ashabın, meslek olarak da, takipçisi olmaya çalışmak.

“Kur’ân’dan bir yol”

Bugün için, buna Kur’ân’dan bir yol buldum diyor: hakikat-ı tarikatı, tarikatsız surette elde edecek bir yol… O da, kendisinin acz, fakr, şefkat ve tefekkürle formülize ettiği yol. Tüm Risale-i Nur da bu metodun bir açılımı aslında.

İşte tarikat berzahı dediği şey, “hakikat-ı tarikatı tarikatsız surette...” cümlesindeki ikinci tarikat ifadesi. Tarikatın zahiri, tabir-i caizse. Malum, tasavvufta bir ifade vardır, önce şeriat, sonra tarikat, sonra hakikat ve marifet gelir diye. İşte Bediüzzaman bunların iç içeliğini ve aynılığını göstermeye çalışıyor ve bunu bir irşad metodu olarak tüm okuyucularına yaymaya çalışıyor. Aslında bu tarz bir gayret İmam-ı Rabbani ve daha birçok sûfîde de var: şeriat, tarikat ve hakikatin iç içe ve aslında aynı şeyler olduğunu anlatmaya çalışma gayreti... Fakat İmam-ı Rabbani bunu kendisi idrak etmiş olsa da bir usul ve metod olarak umuma gösteremiyor, teşmil edemiyor.

Bediüzzaman’ın “tarikat berzahı”ndan kasdı; şeriat, tarikat ve hakikatin birbirinden farklı ve birbirine sırayla geçilecek şeyler nazarıyla bakılarak yapılan seyr u süluktur bizce. O, buna gerek olmadığını, yeni iman etmiş bir sahabinin hemen cihada katılıp şehid omasını, güneşler gibi bir imanı kısa sürede kazanmasını sağlayan nebevi bir yolun, bir metodun var olduğunu düşünüyor.

Berzaha takılmama, akrebiyetle mümkün ancak

Tam da âlimler nebilerin varisleridir hadisine masadak olarak, Efendimiz aleyhissalatu vesselamın nübüvvet velayetini nasıl kazandığını ve ashabına nasıl kazandırdığını anlamaya çalışıyor Bediüzzaman. Bunda da dört ana bilgi kaynağı var Bediüzzaman’ın: Kur’ân-ı Hakîm, Efendimiz aleyhissalatuvesselam, kâinat ve kendi vicdanı.

Peki, bu berzahsız yol nedir diye soracak olursak, cevabımız ‘baştaki denklemde akrebiyet ve nübüvvetle ifadesini bulan yoldur’ olur. Akrebiyet, yani kulun kendi iktidarı ve gayretleriyle Cenab-ı Hakk’a yaklaşması değil de, aczi ve fakrını anlaması, bu tefekkürde derinleşmesi ve kâinat tefekküründe de Cenab-ı Hakk’ın rahîmiyyetine mazhariyetle şefkati esas almasıyla, lisan-ı hal duasıyla Cenab-ı Hakk’ın kulunu kendine yaklaştırması...

Hâsılı Bediüzzaman’ın Kur’ân’dan bulduğunu söylediği berzahsız yol, kulun enesini yırtıp Hüve’ye ulaşmaya çalışmasıdır. Yoksa mevhum enesi üzerine, sanki mevhum değilmiş gibi, önce bir şeyler bina edip sonra fenaya erişip, ardından bekāya ulaşmaya çalışması değildir.

  05.05.2014

© 2021 karakalem.net, Abdullah Taha Orhan



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut