Arşiv

 Lokman Öğüdü

LOKMAN İSMİ bize hep tıp ve şifayı çağrıştırır. "Lokman Hekim" diye nam salmış bu büyük simaya dair kissalar da, hep bu minvalde seyreder. Oysa Kur'ân-ı Hakîme baktığımızda, hususan Lokman Sûresini okuduğumuzda, karşımıza bam başka bir Lokman (a.s.) tasviri çıkar. Bu sûrede, Lokman Aleyhisselam, kendisine "hikmet" verilmis bir insan olarak anlatılır. Bu hikmetin verilişindeki maksat ise, "şükür"dür. Kendisine, "Allah'a şukret" diyerek hikmet verilmiştir.

Peki bu hikmet nedir? Lokman'a verilmiş bu hikmet, bildiğimiz "hekimlik"le mi sınırlıdır? Lokman Aleyhisselam, sırf insanların maddî rahatsızlıklarına derman vesilesi olduğu için mi büyük bir ünle anılmaktadır?

Sûrenin devamında, Lokman Aleyhisselam’ın oğluna, oğlunun şahsında tüm insanlara verdiği öğütler, bizim Lokman tasvirimizin ne kadar dar, ne denli sığ ve maddî kaldığını isbat eder mahiyettedir. Kur'ân'ın beyanı üzere, Lokman'ın hekimliği, ona verilmiş "hikmet"in ancak bir cüz'üdür, bir yan ürünüdür. O, esasen manevî yaraların tedavisine, kalbî ve aklî marazların deva bulmasına ehil biridir. Ona verilmiş "hikmet," asıl bu noktalarda bir şifa ve tedavi getirmektedir.

Oğluna verdiği ögüt, bu açıdan, gerek evlat ve aile belası çekenleri, gerekse kendi iç dünyasında nefis belası çekenleri manidar bir şifayla yüzyüze getirmektedir. Kalblerin ve akılların yarasına merhem olan, nefislerin önlem alınmazsa tüm duyguları kuşatan bulaşicı hastalığına deva bulan bir sifa verilmiştir Lokman'a. Bu şifa, bu tedavi, bu devanın öncesinde ise, ciddi bir "teşhiş" sözkonusudur. Tüm nefsanî illetlerin, tüm kalbî ve ruhî marazların, tüm aklî yaraların en birinci sebebini bulmuştur Lokman; şirk. Tüm meselelerin özü, dört harften oluşan bu ürkütücü kelimede saklıdır. O yüzden, oğluna, verdiği ilk ögüt, "Şirkten sakınma" ögüdüdür. "Yâ büneyye, lâ tüşrik billâh!" der Lokman. "Yavrucugum, Allah'a ortak koşma, şirke girme!" tavsiyesinde bulunur. İlk önce bunu söyler.

Neden, oğlunun dikkatini öncelikle "şirke" çevirir? Neden inkar, küfür, ilhad veya dalâletten değil de, "sirk"ten uzak durması öğüdünde bulunur?

Çünkü, Kur'ân'ın dersi ve Resul-i Ekrem'in (a.s.m) talimiyle yazilagelmiş binlerce eserde vurgulanan şöyle bir "kötüye gidiş" sırası mevcuttur. Şirk, inkar, isyan, dalâlet. İnsanın şu kainatın sahipsiz ve sani'siz olduğunu iddia etmesi sonsuz derecede akıldan uzaktır. O yüzden, hiçbir kimse, ilk başta bir yaratıcının yokluğunu ileri sürerek işe başlamaz, başlayamaz. İlk önce, kendi nefsine bir paye vererek şirk derecesine adım atar. Sonra, kendi nefsine bir pay vermesinin kaçınılmaz sonucu olarak başka nefislere ve sair mevcudata da bir pay bırakır. İşe "şirk"le başlar. Herşeyin herşeyle bağlı olduğu; dolayısıyla her bir şeyin varolmak için herşeye hükmü geçen mutlak kudret sahibi bir yaratıcıyı gerektirdiği şu kainatı birbirinden kopuk parçalara ayırır. Kendini sabit ve müstakil görür. Başka şeyleri de müstakil ve bağımsız telakki eder. Ancak "şirk"le gelen bu "böl-parçala" uygulamasından sonradır ki, inkar ve küfr ile tüm kainatı nefis ve esbab hesabina yutması gerçekleşir. Sonrasında bir yaratcının varlığı inkar edildiği için, onun peygamberler vasıtasıyla bildirdiği emirlere de isyan edilir. Bu isyanı sistemli hale getirmek için ise ilhad ve dalalet felsefeleri üretilir. Şirk insanı "esfel-i sâfilîn"e atan, koca bir ömür boyu cehennem çukurlarına doğru yuvarlandıran ürkütücü bir sürecin ilk adımıdır. Bir kere "şirk"e karşı gafil kalindı mı, gerisi çoğu kez farkında bile olmaksızın gelmektedir.

Lokman Aleyhisselam, bu sırdandır ki, kendisine verilmiş "hikmet"in bir cilvesi olarak, oğluna en başta "şirk"ten uzak durma dersi verir. İnsanin bütün duygularını mahveden, insana verilmiş tüm emanetleri zayi eden, insanı şu dünyada manevî cehennemlere atıp öte dünyada da ebedî cehennemlere ehil kılan ürkütücü bir süreci ta başından keser. Maddî kanserlerin bin kat dehşetlisi bir hastalığı önceden teşhis ederek tedaviye girişir.

Oğluna bu dersi verir ve bu teşhis üzere tedaviye girişirken, aslında hepimize de bu dersi ve tedaviyi sunar. En başta hepimize, "şirkten sakınma" uyarısında bulunmuş olur. Ardından, özellikle ana-babalar için, çoğu kez unutulan bir yükümlülüğü hatırlatır. Bir ana-babanın en birinci görevi bu olmalıdır ki, kendisi-ne "hikmet" verilmiş Lokman, oğluna ilk olarak bu ögüdü verir.

Kur'ân-ı Hakîm, ilâhi övgüye mazhar olmuş Lokman'ın şahsında, bugünün evlat belası çeken, yahut "terbiye" problemi yaşayan biz insanlarına tutacağı-mız yolu, izleyeceğimiz çizgiyi o denli beliğ bir üslupla gösteriyor ki...


Metin Karabaşoğlu, Ayna, "Lokman Öğüdü," Yeni Asya, İstanbul, 10 Nisan 1996

  31.12.2003

© 2021 karakalem.net, Metin Karabaşoğlu

  1.  Bu yazının geçtiği eseri incelemek -veya satın almak- istiyorum.



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut