Nasıl bir kişisel gelişim?

Zeyneb Hafsa

Aslında hayat ufak anların bitiştirilmesinden ibaret. Ve siz o ufak anlarda hayata nasıl bakıyorsanız ‘büyük’ anlara da onu yansıtıyorsunuz demektir.


GEÇEN YAZIMIZDA bir niyetlenişin, bir hissiyatın yapılan gündelik bir işin değerinde nasıl bir yükselmeye, bizim için de ayrıca huzur veren itici bir güce sebep olabileceğini yazmıştım. Bu tarz ufak ayrıntılara vakit ayıramayacağınızı düşünüyorsanız demek isterim ki aslında hayat bu ufak anların bitiştirilmesinden ibaret. Ve siz o ufak anlarda hayata nasıl bakıyorsanız ‘büyük’ anlara da onu yansıtıyorsunuz demektir.

Bunları yazıp düşününce aklıma günün modası kişisel gelişim meselesi geldi. Fakat aslında benim asıl uzanmak istediğim hedef herhangi bir kişisel gelişim değil de, ‘mü’minane bir kişisel gelişim.’ Bundan kasdım, çeşitli kişisel gelişim teorilerini ve yöntemlerini allayıp pullayıp ‘mü’minlere uygundur’ damgası ile meşrulaştırma değil elbet. Kasdettiğim, tamamen alternatif bir tabir ve henüz sadece başlık aşamasında mevcut.

Bunun içeriğinin doldurulması muazzam bir iş olmakla birlikte basit bir başlangıç olsun için böylesi bir yapılanmanın temellerine değinmek isterim bu yazıda.

Mü'minane kişisel gelişim için ana kaynaklar

Mü'minane kişisel gelişim için üç ana kaynak olduğunu düşünüyorum; insanın kendisi, başka insanlar da dahil olmak üzere kainat, ve vahiy. İlk iki kaynak, vahyin erişmediği ya da iki vahyin arasının çok açıldığı yer ve zamanlarda insanın kendi farkındalığına erişip kendini kainatta konumlandırışına yardımcı olmaktadır. Bu iki kaynaktan ilki insan fıtratındaki, ikincisi ise kainattaki (aşkın olana ait) izlere, şifrelere odaklıdır. İbn Tufeyl, Hayy Bin Yakzan isimli eserinde, bu iki kaynağa dayalı bir farkındalık inşasını kaleme almıştır. Gerçek hayattan bir örnek olmak üzere ise Hz. İbrahim, peygamber olmadan önce çevresinde putperestlikten başka hiç bir farklı bakış açısı olmamasına rağmen özellikle kainat ayetlerini okuyarak (ve elbette Rabb’inin desteği ile) kendi inşa ve konumlandırışını başarmıştır.

Fakat yalnız bu iki kaynaktan hareketle insanın kendisini ve kainatı okuyabilmesi zordur. Ya da bunu herkesten beklemek insafsızlık olur. İşte gerçekliğin apaçık ortaya serildiği vahiy kaynağının işin içine girmesi, hatta diğer ikisinin önüne geçip birincil kaynak olması bu anlamda önemlidir. İnsan kendine ve kainata dönüp bunları hakkıyla okumakta zorlanır yani ‘okuyamıyorum,’ diye serzenişte bulunursa imdadına vahiy yetişir ve okuyabilmenin ilk şartını dile getirir: “Yaratan Rabb’inin ismiyle oku!”

Yaratan-Yaratılan ayrımı

Vahyin dile getirdiği bu ilk şarttan da anlaşılacağı üzere yapılacak en temel şey, yaratılan ile yaratılmışlar arası ayrımı iyi yapabilmek. ‘Rabb yaratan; ben/sen/o yaratılan,’ idraki, taşları zemine sağlamca oturtan ilk adımdır. Böylesi bir ayrım hem ontolojik hem işlevsel düzeyde geçerlidir. Bu temel ayrımın ardından kişinin mü'minane bir kişisel gelişim seyri izleyebilmesi için odağı genelde insana, insanın ne olup olmadığına; özelde ise kendisine çevirmesi gerekir diye düşünüyorum.

Yukarıda paylaştığımız ayetin devamı da bu konuda yol gösterici, zira ‘insan nedir?’ sorusuna şu cevabı veriyor: İnsan bir alaktan yaratılmıştır. Alak, yani çoğunluğun anladığı şekliyle yapışık bir maddedir insanın özü. Bu kelimeye bir de manevi boyut ekler Elmalılı Hamdi Yazır: ilgi, aşk ve sevgi. Görece basit bir maddeden fakat muhabbet ile yaratılan insana Rabbi ‘kalem’ ile yazmayı ve bilmediklerini öğretmiştir. Demek ki yaratılışının ardından insana dair dikkat çekilen ikinci husus, onun bir şeyleri öğrenebilir oluşudur.

Bir öneri

Yukarıda dile getirdiğim üç kaynaktan, ama özellikle de vahiy kaynağından hareketle alternatif bir mü’minane kişisel gelişim çalışmaları hazırlanması güzel bir proje olurdu.

  15.11.2013

© 2021 karakalem.net, Zeyneb Hafsa



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut