Kavram savaşları

Nuriye Çakmak

AHİR ZAMAN insanlarının hayatları karmakarışık. Düşünceleri, yargıları, eylemleri. Tutarsızlıklar ve belirsizliklerle dolu. Ahir zaman Müslümanları da bu durumdan hissesiz kalmıyor elbette. Yaşadığımız ve karmaşa ile tabir edilecek birçok durumun içinde en vahim olanlarından biri kavram karmaşası olsa gerek. Kimi zaman kavramlar yeterince iyi algılanmıyor. Kimi zaman oluyor, kavram suret değiştiriyor. Kimi zaman tam ters manasıyla algılanıyor. Kimi zaman içi boşaltılıyor. Kimi zaman bilerek saptırılıyor.. Kimi zaman.. Çok zaman.. Hatta şimdilerde her zaman.

Müslümanların zihinsel yapılarına düzenlenen saldırıların çoğu da belki bu kavramlar üzerinden düzenleniyor. Ve bazen hiçbir yerde kaymayan ayaklarımız bu kaygan zeminde kayıveriyor. Bunu başarılı şekilde her daim sürdürüyorlar. Siz “başörtüsüne her alanda özgürlük” diyorsunuz, onlar bu zulmü değil, sizin özgürlük kavramınızı sorguluyorlar. Bambaşka manalar yükleyerek kelimelere ve ideolojiler tabi, sizi kendinizden şüpheye düşürmek istiyorlar. En temel hakkınızı savunmanız için eşcinsellere, anarşistlere, daha birçok aşağılık şeye de özgürlük penceresinden bakmanız gerektiğini dayatıyorlar. Kendinizi onlara ispat etme gibi bir derde düşüyorsunuz nedense, sonra neyi savunduğunuzu unutup içi başkalarınca doldurulmuş özgürlük kavramlarını karnınız ağrıya ağrıya, sırf daha “zararsız” görünmek adına kabul ediyorsunuz. Objektif görünümü verip aslında marjinal olarak algılanmak için, diğerlerinden biraz olsun farklı olduğunuz düşünülsün diye geveleyip duruyorsunuz. Kayıp gidiyorsunuz sonra…

Siz mazlumlara destek veriyorsunuz, onlar kendilerince mazlum olarak gördükleri teröristleri gösterip, ‘ya onlar’ diye soruyor. Siz ezilen halklar için direniş diyorsunuz, onlar bu tanımın içini sözgelimi Filistin halkıyla değil anaşist örgütlerle dolduruyorlar. Dini inançlara saygı diyorsunuz, o zaman ‘ahlaksızlığa da evet’ demeniz gerektiğini salık veriyorlar. Yani birileri önce hakkınızı gasp ediyor, sonra bu hakkın iadesini savunmak için size kendi ideolojilerini rüşvet olarak veriyorlar. Sorun şu, içini hangi kavramla doldurursanız doldurun bu rüşveti bir kez aldığınızda asla arkası gelmiyor.. Bunun adı artık ne ortak payda, ne diyalog, ne ılımlılık. İlginçtir, güya temel hak ve özgürlükleri savunmak adına ‘bizim mahalle’den yola çıkıp bu yolu takip edenlerden bize tek bir faydası dokunmadan kendini çok başka adreslerde bulanlar oldu. Ne geri dönebildiler, ne gittikleri yerden tam bir kabul görebildiler. Yani yittiler.

Yitenlerin, yitirilenlerin asrı bu. Bir yerde mazlumdan yana tavır gösterdi diye umutlanıp sevindiğiniz birinin, benzer bir zulme sırf kendi çıkarları öyle gerektiriyor diye sustuğuna sayısızca şahit olduğunuz zamanlar. Ya da daha ileri gidip zalimi haklı çıkarma yarışına girdiğine, fitnelere alet olup Müslüman kardeşlerine olur olmaz çıkıştığına da şahit olabilirsiniz ne yazık ki.. 28 Şubat’ın üzerinden yıllar geçtiği halde nedenini anlayamadığınız şekilde dindar görüntüsü verecek her türlü ayrıntıdan virüs gibi kaçanların enflasyonu var bu zamanda. Güvendiğiniz dağlara sürekli kar iniyor. Neyse ki ‘dava’ kavramı tüm bunlara rağmen vazgeçemeyenler için hala aynı. Neyse ki ‘mazlum’ kelimesinin yanına kaynak yapmayanlar hala var. Irk, din, mezhep, statü ayrımı yapmayanlar.. ‘Emek vermek’ denilince ‘kelam etmekten ibaret’ manasını çıkarmayanlar. Onlar ne kimliklerinden, ne aidiyetlerinden utanmaz, bunları gizleme gereği duymaz. Vicdanlarının sesini bastırmaz. Mazlumlardan yana görüntü vermekten gocunmaz. Şahsi çıkarlarını İslamın faydasının önünde koymaz.

Çok şükür ki ‘onlar’dan hala var. Kavramlarıyla oynanamayan insanlar! Her dönemeçte ayağı kaymayan, konjonktürden anlamayan, siyasetler ve menfaatler üstü bir vicdanı olan, hoşgörülü ama safı belli insanlar.. Onlar varsa zaman ne getirirse getirsin umut da var demektir. Kemiyete değil, keyfiyete bakıp yürümeye devam edeceğiz demektir. Dava Allah'ın davası, karınca kararınca vazifemizi yapıp sonucu ondan bilecek ve nesillere bunu miras bırakarak kıyamete kadar var olacağız demektir.


*Bu yazı ilk kez Sancaktar dergisinde yayınlanmıştır.

  14.10.2013

© 2021 karakalem.net, Nuriye Çakmak



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut