Ebedi zararlardan sakınmak
Tefsir-i Kebir’den Nisa sûresi notları - 3

Zeyneb Hafsa

BAZI KİŞİ ve gruplarca tartışma konusu edilen İslam ve savaş ilişkisine dair ayetlerden biri olan 91. ayet hakkında Razi kısa ve öz bir şekilde şunu söylüyor: “Savaş emri, bizimle savaşmayanlara değil, savaşanlara tahsis edilmiştir.” Bu savaş mevzusu, genel olarak öldürme ile ilgili ayete uzanıyor. Nitekim 93. ayet bununla ilgili olarak “Kim bir mümini kasten öldürürse, cezası, içinde ebedi kalıcı olmak üzere, cehennemdir” diyor. Amalar, hafifletici sebepler vs. yok. Ayet çok açık ve net.

Sizi bilmem ama bu ayet bana çok ağır geliyor. Hele ki eften püften sebeplerle, meseleyi halletmenin tek yolunun silaha, sopaya sarılmak olduğunu düşünenleri görüyorum da eyvah, diyorum, keşke bu ayeti bilselerdi; o zaman sokak ortasında alacak verecek, kız-kadın, hatta trafik ihlali meselesi yüzünden hunharca birbirlerinin canına kıymaya çekinirlerdi belki. Tekrar daha özele inilip savaş, düşman ve düşmanlığa değinilen 102. ayete göre düşmandan sakınmak vaciptir hükmünü dile getiriyor Razi. Buna binaen benzetme yoluyla yaptığı daha geniş çaplı şu okuma ise tam bir ustalık diye düşünüyorum:

“Binâenaleyh bu da, olması zann-ı galib (çok kuvvetli zan) ile beklenen her türlü zarardan sakınmanın vacib olduğuna delâlet eder. İşte bu metodla, hastalıklara ilaç ve el ile müdahale etmenin; vebadan ve yıkılmaya yüz tutmuş duvarın altında oturmaktan kaçınmanın vacib olduğu ortaya çıkar.”

Razi, 123. ayete binaen şu hadisi aktarıyor; Ebu Hureyre (r.a)’den şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Bu âyet nazil olduğu zaman ağladık, hüzünlendik ve dedik ki: ‘Ya Resûlallah, bu âyet-i kerime, bize (ümit ışığı) bırakmadı.’ Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.s): ‘Sevinin, müjdeler olsun size. Çünkü bu dünyada sizden birinin başına gelen her musibeti, Cenâb-ı Hak o kimsenin günahlarına bir keffaret yapar. Hatta ayağına batmış olan bir dikeni bile,’ buyurdu.” Başa gelen aksilikleri, olumsuzlukları, “belki günaha keffaret olur,” düşüncesi ile sabır ve sükunet ile karşılamaya yöneltici bir hadis bu.

Bahsi geçen tefsirden son olarak aktarmak istediğim, 171. ayet. Burada geçen, İsa’nın ‘Allah’ın kelimesi’ olmasının manasını Razi şöyle açıklıyor: “Hz. İsa, vasıtasız ve nutfe bulunmadan, Allah’ın emri ve kelimesi ile vücud bulmuştur”. Razi’nin, İsa’nın ‘Allah’ın ruhu’ olması hususundaki açıklamalarından ise bana en uygun geleni şudur:

“Arapça’da ‘ruh’ kelimesi, üflemek manasına gelir. Çünkü ruh ile rîh (rüzgâr), birbirlerine yakın olan iki kelimedir. Buna göre ‘ruh’, Hz. Cebrail’in üflemesinden ibaret olup, (O’ndan) sözü de, Cebraîl tarafından yapılan bu üflemenin, Allah’ın emri ve müsaadesiyle olduğunu gösterir.”

Doğrusunu Allah bilir!

Razi’nin Nisa Sûresi tefsirinden yukarıda paylaştıklarım, denizden bir kaç damla misali. Lakin ana hatları ile onun yöntemini göstermesi açısından kesinlikle önemsiz değil. Son olarak, iki hususu belirtmekte fayda görüyorum. Birincisi, Şafi ekolüne olan bağlılığının Hanefi ekolü görüşlerini çürütmek için Razi’yi yoğun bir çabaya soktuğu bir sûre bu. İkincisi, ayete adını da veren kadın ve kadına dair meselelere bakış açısını -genel duruşunun aksine- oldukça klasik, hatta yer yer sığ bulduğum bir sûre aynı zamanda. Yine de, yukarıdaki örnek ayetlerden de anlaşılacağı üzere, faydalanılası çok şey var bu sûrenin tefsirinde.

  22.06.2013

© 2021 karakalem.net, Zeyneb Hafsa




© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut