Vereceğin her hayra muhtacım!

Oktay Gökkoca

İnsan acılarına nasıl gönül borcu duyabilir ki? Ne demektir acılarına gönül borcu duyabilmek? Acılarımızın kendisi yetmiyormuş gibi bir de onlara borçlu olduğunu söylemek, benim bildiklerimin ötesinde başka türlü tecrübelerin meyvesi olsa gerek.


METİN KARABAŞOĞLU, Geleceğe Dönüş – Risale Okumaları 5 kitabında Risale’den alıp kendi dünyasında sindirdiği hakikatleri gözlerden kaçan yönleriyle yeniden ele alıyor, akıl ve kalb dünyamıza yeni pencereler açan, basîretli ve incelikli okumalar olarak bize sunuyor. Kitabın tüm bu tekrar tekrar okunup hayatlarımıza malolması gereken okumalarından benim ruhuma en çok dokunanı ise “gönül borcu duyduğum acılar” terkibinin de içinde geçtiği yazı oluyor.

İnsan acılarına nasıl gönül borcu duyabilir ki? Ne demektir acılarına gönül borcu duyabilmek? Acılarımızın kendisi yetmiyormuş gibi bir de onlara borçlu olduğunu söylemek, benim bildiklerimin ötesinde başka türlü tecrübelerin meyvesi olsa gerek.

Yoldan geçen herhangi birini çevirip sorsak nedir şu hayattan istediğin diye, genel olarak şuna benzer cevaplar gelecektir. Bir evimiz olsun, iyi bir işimiz, eşimiz olsun, kendimle birlikte sevdiklerim sağlıklı olsun, daha başka ne ister ki insan hayattan, Allah’tan. Bu insanların içinden Allah’a kul olma hassasiyetini bir adım önde yaşayanların aynı soruya verecekleri cevap, genelde az önceki cevabın bir adım önünde olacaktır. Belki aynı cevabı Allah’a daha iyi kulluk etmenin vesilesi olacağı için vereceklerdir. Benim nefsim de aynı minvalde düşünmektedir. Maddi olarak belli bir konforun içinde, sıhhatimizin hiç bozulmadığı, manevi sıkıntılar yaşamadığımız bir hayatın Allah’a layıkınca kulluk etmek için en ideal şartlar olduğunu düşünürüz genellikle. Peki gerçekten böyle midir?

Her dâim mevsim ilkbahar, yaz olsa, gün gecesiz hep gündüz olsa, havanın ısısı oda sıcaklığında sabit kalsa, gökyüzü sadece güneşin olduğu bulutsuz bir tavan olsa, vuslatlar bitimsiz olup firaklar hiçlikten hiç çıkmasa, gözlerimizin gördükleri hep hüsün olsa çirkinlikler gözden ırak olsa. Velhasıl hep Cemâl tecellileri yansısa üzerimizde, Celâlin gölgesi düşmese hayatlarımıza.

Böyle diler nefsimiz ama öyle olmaz. Hiç bir insanın hayatında sadece Cemâlî sıfatların hükmü icra olunmaz. Yazı kış, sıcağı soğuk, kavuşmaları ayrılmalar, güzellikleri çirkinlikler, sevinçleri hüzünler takip eder hep. Ya da ikinciler birincileri takip eder. Bazen de zıtlar aynı imtihanın içinde sarmaş dolaştır. Cemâl içinde Celâl kasırgaları, Celâl içinde Cemâl meltemleri eser hem bedenlerimize hem ruhlarımıza.

Her birimizin kendi kemâline giden yol ancak böyle istikametli bir şekilde alınabilir. Hakiki kıvamını ancak böyle bulabilir insan. İnsan olmanın ağırlığı ancak böyle tartılabilir. Musibetler, hastalıklar, yokluklar, ayrılmalar, incinmeler, keder yüklü bulutlar olmasa, sabrı, şükrü, sabır içinde şükrü, varlığı, kavuşmayı, hemhal olmayı, diğergâmlığı, fedakârlığı, gökten yağan rahmetin kıymetini nasıl öğrenebilirdik? Başka türlü nasıl insan olabilirdik?

Ne kesintisiz bir Cemâl tecellisi kemâle eriştiriyor bizi, ne de hep Celâlin tecelli ettiği bir hayat. Birincisinden, rehavetle başlayıp kibre kadar giden bir yol açılırken önümüze, ikincisinden ümitsizlikle başlayıp isyana kadar giden bir çukur kazılıyor. Nefsimizin hoşuna giden nimetler için duyduğumuz gönül borçları kadar, acılarımıza da gönül borcumuz var velhâsıl. Kahrın da hoş lütfun da hoş deyip şer gibi görünen şeylerin arkasına gizlenen hayırları görebilmek, görebilmek için sabretmek düşüyor bize. Hz. Musa’nın gölgeye çekilip ettiği “Rabbim! Vereceğin her hayra muhtacım” duasını bir de böyle okumaya çalışıyorum bugünlerde. Rabbim, bana vereceğin “her hayra” muhtacım, Cemâlinle de gelse, Celâlinle de gelse.


oktaygokkoca@hotmail.com

  14.05.2013

© 2021 karakalem.net, Oktay Gökkoca



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut