Emir Maddeye Dönüşünce – 5

Sonra duman halinde bulunan semaya yöneldi;
Ona (göğe) ve yeryüzüne, “isteyerek veya istemeyerek gelin” dedi.
İkisi de “isteyerek geldik” dediler.

Fussilet Suresi / Ayet: 11

EVRENDE DURAĞANLIK YOKTUR.
Herşey her an hareket halindedir.
Cenab-ı Allah (c.c) hiçbir şeyi mutlak durağanlık ile mahkum etmemiştir. [1]

Hayy-ül Kayyum olan Yaratıcı (c.c), [2]
Daimi bir tesir ile kainatı hayat sahibi kılar. [3]
Bütün mahlukatı, varlıklarını devam ettirecek bir faaliyetin içine sokar. [4]

Canlı olsun olmasın hayat sahnesinde poz veren her mahluk,
Dar olan mekandan genişe,
Aşağıda olan makamdan yukarıya,
Zayıf olan vücut mertebelerinden kuvvetli olana doğru meyleder.

Her faaliyet bir lezzettir, durmamacasına bir çalışmaktır. [5]
Kökenini tekamül / mükemmelleşme arzusundan alır.
Hayat sahnesinde kendisine yer bulan her mahluk,
Donanım ve yeteneklerinin yönlendirmesiyle yükselmek ve yücelmek ister.
Yokluğun kardeşi olan atalet ve durağanlık ise,
Tam tersine bir etkiyle elem ve sıkıntı kaynağı olur,
O mahluka bir tür acı verir.

Sınırlandırılmamış istidat ve yeteneklerinin açılması için,
Yaratıcı (c.c) insanı hadsiz bir faaliyet içine sokar.
Onu dönüştürür, başkalaştırır..
Hatta nefsi yoluyla ölümü bile tattırır ki,
Sonsuz hayatı bihakkın kavrayabilsin.
Ta ki o şerefli mahlukun maksudu yerine gelsin,
Sonsuz ve müteal bir hayatı kazansın..

Yeteneklerimizi harekete geçirecek faaliyetler,
Bütün maddi – manevi gelişmelerimizi doğrudan etkiler.
İnsan istidatlarının gelişmesine yol açacak faaliyetlere girmezse,
Tembellik ve atalet yoluyla donanımlarının gereklerini yerine getirmezse,
Hayat mertebelerinde de gereğince yükselemez.
Hatta fenaya ve yokluğa doğru yuvarlanmaya başlar.
Bünyemize entegre edilerek bırakılmış olan,
Bütün yükselme ve yücelme imkanlarına ket vurmuş olur.
Sonsuz hayat merdivenlerini tırmanmakta olan insan için,
En onulmaz akibet şüphesiz ki budur.

Mesela vücudumuzdaki sistemlerde de benzer sonuçlar gözlenir.
Yerine getiril(e)meyen bir fonksiyon,
Vücudu sadece durağanlığa / atalete atmakla kalmaz,
Beraberinde başka sistemlerinde etkilenmesine ve bozulmasına yol açar.
Hatta topyekün ölüme bile neden olabilir.
Aynı şekilde yeteneklerini yaradılışına uygun olarak geliştiremeyen biri de,
Yerinde sayamaz..
Hayat mertebelerinde gerilerde kalarak,
Bunun bedelini çok ağır ödemek zorunda kalır.
Maazallah..


Dip Notlar:

[1]. Kudret-i İlahiye (İlahi kudret) herşeyi hayy (hayat sahibi) ve müteharrik (hareketli) kılmıştır ve sükûn-u mutlak (mutlak durağanlık) ile hiçbir şeyi mahkûm etmemiştir. Mevtin biraderi (ölümün kardeşi) ve ademin (yokluğun) ammizadesi (amcaoğlu) olan atalet-i mutlak (mutlak hareketsizlik) ile, rahmeti bırakmamış ki kaydedilsin.

Muhakemat / Birinci Makale / Sekizinci Mes'ele / syf: 81

[2]. Hayy-ül Kayyum: Her hususta iktidarı olan, her canlıya hayat veren ve onları ayakta tutan, Allah (c.c).

Valığı, diriliği her an içinde olup gökleri ve yerleri her an için ayakta tutan, daimi olarak herşeye her hususta iktidarı yeten Allah (c.c)

[3]. Sa'y (çalışmak), vücudun hayatı ve hayatın yakazasıdır (uyanıklık halidir).

Mektubat / Hakikat Çekirdekleri – 109 / syf: 479

[4]. Hâlık-ı Zülcelal hayret-nüma (hayret verici), dehşet-engiz (dehşete düşüren) bir surette bir faaliyet-i rububiyetiyle (terbiye edicilik faaliyetiyle), mevcudatı mütemadiyen tebdil (değiştirmek) ve tecdid ettiğinin (yenilediğinin) bir hikmeti budur: Nasılki mahlukatta faaliyet ve hareket; bir iştiha (iştah), bir iştiyak (istek), bir lezzetten, bir muhabbetten ileri geliyor. Hattâ denilebilir ki; herbir faaliyette bir lezzet nev'i vardır; belki herbir faaliyet, bir çeşit lezzettir. Ve lezzet dahi, bir kemale (mükemmelliğe) müteveccihtir (dönüktür); belki bir nevi kemaldir. Madem faaliyet bir kemal, bir lezzet, bir cemale işaret eder. Ve madem Kemal-i Mutlak (mutlak mükemmel) ve Kâmil-i Zülcelal (sonsuz mükemmellik sahibi) olan Vâcib-ül Vücud (varlığı olmazsa olmaz olan) , zât ve sıfât (vasıflarında) ve ef'alinde (fiillerinde), bütün enva'-ı kemalâta câmi'dir (her türlü mükemmelliğe sahiptir); elbette o Zât-ı Vâcib-ül Vücud'un vücub-u vücuduna (varlığı gerekli oluşuna) ve kudsiyetine lâyık bir tarzda ve istiğna-i zâtîsine (zatının sonsuz minnetine) ve gına-i mutlakına (mutlak zenginliğine) muvafık (uygun) bir surette ve kemal-i mutlakına (sonsuz mükemmelliğine) ve tenezzüh-ü zâtîsine (zatının bütün nokanlıklardan uzak oluşuna) münasib (uygun) bir şekilde; hadsiz bir şefkat-i mukaddese (kutsal bir acıma) ve nihayetsiz bir muhabbet-i münezzehesi (tenzih edilmiş bir svgisi) vardır. Elbette o şefkat-i mukaddeseden ve o muhabbet-i münezzeheden gelen hadsiz bir şevk-i mukaddes (kutsal bir şek) vardır. Ve o şevk-i mukaddesten gelen hadsiz bir sürur-u mukaddes (kutsal bir mutluluk) vardır. Ve o sürur-u mukaddesten gelen, tabiri caiz ise, hadsiz bir lezzet-i mukaddese (kutsal bir lezzet) vardır. Ve elbette o lezzet-i mukaddese ile beraber; hadsiz onun merhameti cihetiyle faaliyet-i kudreti içinde, mahlukatının istidadları kuvveden fiile (potansiyelden kinetiğe) çıkmasından ve tekemmül etmesinden (gelişmesinden) neş'et eden (ortaya çıkan), o mahlukatın memnuniyetlerinden ve kemallerinden gelen Zât-ı Rahman ve Rahîm'e ait, tabiri caiz ise, hadsiz memnuniyet-i mukaddese (kutsal bir memnuniyet) ve hadsiz iftihar-ı mukaddes (kutsal bir övünç) vardır ki; hadsiz bir surette, hadsiz bir faaliyeti iktiza ediyor (gerektiriyor). Ve o hadsiz faaliyet dahi, hadsiz bir tebdil (dönüşümü) ve tağyir (başkalaşımı) ve tahvil (değişimi) ve tahribi (bozulmayı) dahi iktiza ediyor(gerekli kılıyor). Ve o hadsiz tağyir ve tebdil dahi; mevt (ölümü) ve ademi (yokluğu), zeval (sona ermeyi) ve firakı (ayrılışı) iktiza ediyor (gerektiriyor).

Mektubat / 24. Mektup / 1. Makam / 2. Remiz / syf: 286

[5]. İkinci sebeb ve hikmet: Nasılki mahlukattaki faaliyet bir iştiha(iştah), bir iştiyak (isek), bir lezzetten geliyor. Ve hattâ herbir faaliyette kat'iyyen lezzet vardır; belki herbir faaliyet, bir nevi lezzettir. Öyle de Vâcib-ül Vücud'a lâyık bir tarzda ve istiğna-i zâtîsine (zatının sonsuz minnetine) ve gına-i mutlakına (mutlak zenginliğine) muvafık (uygun) bir surette ve kemal-i mutlakına (sonsuz mükemmelliğine) münasib (uygun) bir şekilde hadsiz bir şefkat-i mukaddese (kutsal bir acıması) ve hadsiz bir muhabbet-i mukaddese (kutsal bir sevgisi) var. Ve o şefkat-i mukaddese ve o muhabbet-i mukaddeseden gelen hadsiz bir şevk-i mukaddes (kutsal bir neşe ve arzusu) var. Ve o şevk-i mukaddesten gelen hadsiz bir sürur-u mukaddes (kutsal bir sevinç) var. Ve o sürur-u mukaddesten gelen -tabir caiz ise- hadsiz bir lezzet-i mukaddese (kutsal bir lezzet) var. Hem o lezzet-i mukaddeseden gelen hadsiz terahhumdan (esirgeyip acımaktan), mahlukatın faaliyet-i kudret (işleyişi) içinde ve istidadları (donanım ve yetenekleri) kuvveden fiile (potansiyelden kinetiğe) çıkmasından ve tekemmül etmesinden (gelişip yücelmesinden) neş'et eden (ortaya çıkan) memnuniyetlerinden ve kemallerinden gelen ve Zât-ı Rahman-ı Rahîm'e ait -tabir caiz ise- hadsiz memnuniyet-i mukaddese (kutsal bir memnuniyet) ve hadsiz iftihar-ı mukaddes (kutsal bir sevinç) vardır ki, hadsiz bir surette, hadsiz bir faaliyeti (durmamacasına çalışmayı) iktiza ediyor (gerekli kılıyor).

İşte şu hikmet-i dakikayı felsefe ve fen ve hikmet bilmediği içindir ki, şuursuz tabiatı ve kör tesadüfü ve camid (cansız) esbabı; şu gayet derecede alîmane (ilim yüklü), hakîmane (akıl dolu), basîrane (görürcesine) faaliyete karıştırmışlar, dalalet (sapkınlık) zulümatına (karanlıklarına) düşüp nur-u hakikatı (hakikat aydınlığını) bulamamışlar.

Mektubat / 18. Mektup / 3. Mesele / syf: 86 - 87

  08.04.2013

© 2021 karakalem.net, Aykut Tanrıkulu




© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut