Hürriyet'çi arkadaşlara benden bir düzine empati teklifi

Ben bu filmi daha önce görmüştüm. Üstelik aynı yerde. “Tesettür kılığı”na girmiş Ayşe Arman, trajikomik tablolar koymuştu önümüze. Lâkin, trajedi Ayşe Arman “tesettür”ü bir iki hamlede başına bağlayabileceğini sanmakla başlamıştı. Komedi ise “tesettür”e bir “kılık” biçmeye kalkmaktı.


NEYSE Kİ şimdi sadece komedi var karşımızda. Trajedi kısmı geride kalmış görünüyor. Hürriyet'in empati projesi. (Az önce word programı uyardı beni, ‘empati' kelimesinin altını yeşil çizgilerle işaretledi ve ‘duygudaşlık' yaz dedi!) Demek ki, mesele “duygu”daymış! Öğrendik! Ama kolayı var; duygudaşlığa da bir kılıf bulabiliriz! Nazlı Ilıcak'a çarşaf! Esra Elönü'ye şapka!

Sahiden duygudaşlık mı istiyorsunuz? Bakın, ne kadar etkileyici yolları var. Hele bir deneyin benim dediğim duygudaşlıkları? Ne çarşafın karası yeter o kasvete ne şapkanın şıklığında kaybolur o acılar? Var mısınız?

Buyurun:

İlk olarak, gidin, gazetelerinizin haberleriyle itibarı sarsılan çarşaflı/ başörtülü gibi işsiz kalın, gözden düşün, aşağılanın, kapılardan kovulun.

Bari bir günlüğüne, hazır hava tam soğumamışken, irtica çığlıklarınızla okulundan atılan öğrenci gibi soğukta ağlayın, ümitsiz kalın, hayallerinizin altında ezilin, baba evinize eliniz boş, annenizin yüzüne utanarak bakın.

Yarım saat kadar Nur Serter'in ikna odasında ayakta bekleyin, inancınızın sorgulanmasına razı olun, namusunuz bildiğiniz saçınız ile ümidiniz bildiğiniz okulunuz arasında acıyla gidip gelin. Olur da direnirseniz, cahil diye paketlenin, yobaz damgasıyla aşağılanın.

Unutmadan; son iki kişiyle hakkıyla empati yapmak için gurbette varsayın kendinizi, yaşınızı onyedilere kadar indirin, incecik omuzlarınızda, çok güvendiğiniz ve bayrağına saygı duyduğunuz, şefkat beklediğiniz devletinizin demir yumruğunu hissedin. Hıçkırıklarınız da duygusuz polis anonslarının arasında duyulmaz olsun.

Şu empati denemesi de meraklısına: En sevdiğiniz arkadaşınız sırf başörtülü diye dışarıda soğukta titrerken, siz başınız açık diye, başınızı açtınız diye içeri girerken, arkadaşınızın gözlerine bakamayın, içeride sıcakta ders dinlerken hiç de alışık olmadığınız bir ömürlük vicdan azabını içinizde ateş gibi taşıyın da taşıyın. Ve hâlâ söndürememiş olun!

Biraz daha küçültelim yaşınızı. İmam Hatibin orta bölümünde öğrenci olun. Onbir- oniki yaşlarınızı hatırlayın. Çocuksunuz daha! Yüreğiniz serçe gibi. Pır pır! Kırılgan mı kırılgan! Derken ensenizde hoyrat bir el! İdealiniz bildiğiniz, kişilik onurunuza eşitlediğiniz örtünüzü başınızdan çekip alıyor. Hem korkuyorsunuz hem utanıyorsunuz arkadaşlarınızın huzurunda. Tecavüze uğramış olma duygusunu anlatamıyorsunuz kimseye! Yerin dibine girmek isterken, ertesi gün manşetlerdesiniz!

Bu kadar çocukluk yeter. Biraz büyüyelim. Kadınlarla empatimiz şurada dursun. Az biraz erkek olalım. Askeri lojmanlara gidelim. Bakın ne etmişsiniz! Tahrik ettiğiniz komutanlar size çocuklarınızın annesi, can yoldaşınız karınızı boşamayı emretmesin mi! Yoksa, bir ömür emek verdiğiniz askerlikten hiç tazminatsız ve yargı yolu da kapalı olarak atılacaksınız. Ya onurunuzu ayaklar altına alacak, gözyaşları içinde karınızın gözünde kahrolacaksınız ya da sokakta sap gibi işsiz ve parasız kalıp erkekliğinize yedirebiliyorsanız ağlayacaksınız. Olur da karınız boşanmaya razı olursa, çocuklarınızın gözünde ömür boyu korkak diye anılacaksınız. En sevdiklerinizin gözlerinden düşeceksiniz ve parçanız hiç bulunmayacak. Ona buna el açacaksınız. Komutan iken köle olacaksınız. Bence denemeye değer; çok çarpıcı bir empati denemesi olur.

Hadi yeniden okul yoluna düşelim. İnsafsız, izansız, şerefsiz manşetleriniz yüzünden itibarından olmuş, iftiraya uğramış bir doktor hanımın yahut bir öğretmenin çocuğu olun da, manşetlere inanan safi kalp arkadaşlarınız sizi okul bahçeside aşağılasın, hakaretli sloganlar atsın. Kafanıza vura vura, “Türkiye laiktir, laik kalacak!” sloganları atsınlar. Ve siz de hiç sorumlusu olmadığınız bir kavga yüzünden üzerinize dağ gibi bir yükü alıp bir köşede sessizce ağlayacaksınız!

Bakın bu son deneme hayli görsel gibi geliyor bana. Üstelik kıyafeti de var! Tam size göre. Darbeci generallerin emrine gönüllüce girmeniz yüzünden diplomasından olan kadının yerine koyun kendinizi ve şimdi doktoru olacağınız hastanede, mavi önlük giyerek hizmetli olarak çalışmayı deneyin. Sadece bir günlüğüne.

Liste uzatılabilir ama bence bu empati denemesi “10 numara”: Okul bahçesindeki Atatürk büstünü deviren Gülsüm ineğin sahibi amcamızın köyüne kadar gidip tebdil-i kıyafet eyleyin. Günlerce ne olup bittiğini anlamadan, gazetecilerin tuhaf sorularıyla karşılaşın. Hepi topu bir taş üzerindeki boynuz darbesi yüzünden geceleri korkudan uyuyamayın, yüreğiniz alev alev yansın! Büstün yanından korkuyla geçin. Yüzünüz kızarsın, okul bahçesine bi daha bakamayın. İneğinizi başka köye sürgün edin! Gülmek ya da ağlamak arasında şaşkın kalakalın.

Gelin biraz da anne olalım. Başınız örtülü diye oğlunuzu görmek için onca yol tepmişken, kışlanın nizamiyesinden geri çevrilin. Oğlunuzun mutluluğuna tanık olamayın. Ancak ve ancak oğlunuzun şehit olup ölmesi karşılığında oradan içeri alınmakla-ama yine de kerhen, istemeden- “şereflendirileceğinizi” aklınızın bir köşesinde tutun

Azıcık da Kürt olmayı deneyin derim. Gözünüzü dağa taşa her çevirdiğinizde sizi Kürt olmaktan utandıran sloganlar okuyun. Ananızla anadilinizle konuştunuz diye hemen terörist sayılın. Saf yürekli çocuklarınıza her sabah zorla “Turkim,, doğruyum!” dedirtsinler. İçinizdeki bütün haklı itirazları hemen susturun!

  05.01.2013

© 2021 karakalem.net, Senai Demirci



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut