Sonbahar ve Hüzün

Aytekin Akar

"BİR ÖLÜM vefalı, bir de sonbahar…" demiş, zarif düşünceli rahmetli şair Cahit Zarifoğlu. Öyle ya hiç aksatmaz, yılın hep bu zamanları çıkıp geliverir hüzün mevsimi Sonbahar. Yaz artığı sıcakların usulca çekilip gittiği tam bu demlerde soluk renklerle boyalı tabiat sahnelerinin birer birer arz-ı endam edişiyle başlayıverir.

Her sonbahar geldiğinde, tıpkı günler boyu kırık dökük hatıraların iç âlemimde uçuşmaları gibi, semada da sığırcık, leylek veya kırlangıç kuşlarının muhteşem bir sevk-i ilahi ile simsiyah bir bulutu andırırcasına uzak ufuklara doğru süzülüp terk-i diyar edişleri hep rikkatime dokunmuştur.

Tabiat aynasında yaşananlar sanki sessiz bir vedâ müsameresinin perdelerinden ibarettir. Dağdağalı bir dönemi ardında bırakıp tüm yorgunluklarını soyunarak dinlenmeye çekilmek için hazırlanan ağaçlar, yapraklarını toprağın kucağına birer gözyaşı damlası gibi döküverirler. Savrulup düşen her yaprak, benim için ömrümden kopup giden değerli zamanlar gibidir. Bazen esen rüzgârın sesi, harcanan beyhude ömür dilimlerinin arkasından yakılan bir ağıt gibi dokunur yüreğime.

Her sonbahar ortalarında, nedense kışlardakinden çok daha fazla üşürüm. Ilık ve sıcak mevsimlerin cıvıltılı kalabalıklarından, yalnızlık kokan serin ve tenha köşelere yönelişlerin ürpertileri sıklıkla gönlümü sarar. Yemyeşil yaprakların kuruyup dökülmesi, rengârenk çiçeklerin bir iki ayda solup gitmesi, sanki kendi ömrümün de göz açıp kapar gibi bir hızla bitip gidişinin ilânıdır. Üşüten soğuklarla gelen karın toprağı ve bağrında yetiştirdiklerini kefenvâri sarışı da, ünlemlerle, soru işaretleriyle, sıra noktalarıyla sürüp giden ömrün en son noktası olan ölümü hatırlatır.

Tabiatın her yıl sonbaharla yaşlanıp zor şartların mevsimi olan kış ile ölmesi ve her ilkbaharda yeniden dirilmesi gibi insan da tüm canlılardan farksız şekilde, her an hücre hücre ölüp diriltilir. Yıllar ilerledikçe yaşlanmanın o bambaşka içe dönüklüğü, âcizliği, yalnızlığı ve topyekün hüznü sonbahar vesilesiyle daha bir derinden hissetmeye başlanır. Artık ilâhi bir ses, çok daha sarsıcı ve güçlü bir tonla fısıldıyordur yüreklere: "Kendine gel, oyun bitiyor!" İnsan, kendi son mevsimini tamamladığında da başka bir âlemin baharında uyanmak üzere, yapraklar gibi toprağa düşüverir.

Sonbaharı hüzün mevsimi kılan, tabiattaki canlıların yerlerini yenilerine bırakmaları için görevlerinden birer birer terhis edilmelerinin yanında, dünya ile cilveleşir gibi kıpır kıpır yaşanan bahar ve yaz mevsimlerinin zevk ve lezzetlerinin peşinden gelen yoğun ayrılık hissi olsa gerek. Sonsuzluk isteyen yüreğimizi bağladığımız nice güzelliğin gözlerimizin önünde solup gitmesi, bizi işte böylesine kasvetli bir ruh haline iter. Bu karamsar görünen hislenmeler, aslen hiç te korkulası, kaçılası değildir. Zirâ, ufuktaki kaçınılmaz sona biraz daha yaklaşırken, yaz gafletini kış ihtarıyla sarsan bu sonbahar havaları, ölmeden ölümü koklayabilmek için paha biçilmez bir nimettir. Bu kayboluşlar, sevilenlerden ayrılışlar elbette ki insanı hüzün ve kederlere boğar. Ancak, nasıl ki, ölüm aslında bir son değil yeni bir başlangıçtır, sonbahar da canlanma mevsimi olan ilkbaharın cümbüşlerine bir hazırlık dönemidir. Mevsimler içinde yaşatılarak, tüm bu tazelikler ile ihtiyarlıklar, ölümler ile dirilmeler, ayrılmalar ile kavuşmalara şahit kılınıyor, bilhassa sonbaharda verilen derslerle, ruhumuza her şeyin geçiciliğini asıl bâki olanın ise Rabbimiz olduğunu anlatılıyor.

Ömür sermayesinin tükendiği, sona yaklaşıldığının ihtarı olması sebebiyledir ki, her sonbahar, nostalji ve pişmanlıklarla inşaa olmuş mazi ülkesini de sıklıkla ziyaret etme mevsimidir. Yaşayacaklarımız için yaşadıklarımızdan bize kalan miras, Tevvab ve Rahim olan Rabbimizin huzuruna varmadan ibret gözlüğünü takınarak hayat yolculuğuna devam etmeye çalışma arzusu olmalıdır.

Mânâ âleminde sonbahar, belki de yaşattığı hüzün yüzünden güzeldir. O hüzün ki, dünyadaki “son”ları hissederek, şimdiye kadar elimizden kayıp giden fırsatlar için üzülmemize, nimetleriyle tattırıldığımız tüm mevsimler için şükretmemize ve kalan ömrümüzü diriltileceğimiz bahar uğruna sarf etmemize kapılar aralayabiliyorsa, varsın gönlümüze dolup taşıversin.

  18.10.2012

© 2021 karakalem.net, Aytekin Akar



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut