Ameller ve niyetler

Abdurreşid Şahin

Günahın kendisi ‘salih’ olmasa da peşinden gelen istiğfar ‘salih’ bir amel sayılır.


AMEL-İ SALİH, içinde iman barındıran ameldir. Mesela namaz bir ameldir onu ‘salih’ yapan mü’minin niyeti ve nazarıdır. Muhtaçların ihtiyacını gidermek yani ona fiziksel ya da mal olarak katkıda bulunmak bir ameldir. O ameli ‘salih’ yapmak da batıl yapmakta mümkündür. Yapılan iyiliği başa kakmak nevinden kibir, ameli batıl yaptığı gibi. Yapılan yardımı Allah’ın bir ihsanı görüp kendisin yardım etme nimetini ihsan ettiği için şükretmek ameli salih yapar. Zira kibre ve tekebbüre vesile kılınan amel batıl olup imanın izini taşımadığı gibi, şükre ve rızaya vesile kılınan amel de salih olup imanın eserini üzerinde taşır.

Amelleri genel olarak üç kategoride toplayabiliriz. Nimetin verilmesiyle ortaya çıkan amel, nimetin alınmasıyla alakalı amel ve günaha konu olan amel. Ya da şükre ya da kibre kapı açan ameller; sabra ya da isyana vesile olan ameller; istiğfarın ya da yeis ve isyanın konusu olan ameller.

Nimete mahzar olmak –mesela namaz kılmak oruç tutmak, insanlara yardım etmek, rızkı çoğalmak, lezzetli bir şey yemek; tatmak; hissetmek vesaire. İki uçlu bir bıçak gibidir. Şükür ve rıza meyvesi verirse ameli ‘salih’ yapar, ama kibir meyvesi verirse ameli ifsat eder, batıl yapar. Mesela İsrail oğulları bir nimete ulaştıklarında onu tanrının oğulları olmaları hasebiyle zaten hak ettiklerini düşünür ve gurura kapılırlardı. Bu da onların amellerini iptal edip batıl kılardı. Biz de nimeti Allah’ın bir ihsanı olmanın ötesinde onu hak ettiğimizi düşünür ve kibre kapılırsak amelimiz batıl olur. Nimet karşısındaki meşru tavrımız ancak onu bize ihsan eden rabbimize şükretmektir.

Eğer bir musibetle yüzleşirsek burada amelimize eşlik eden iki tavır söz konusu: Sabır ya da şekva. Ya bu musibet rahim olan rabbimden gelen bir imtihandır vazifem ondaki hayrı görmektir deyip sabretmek veya yine Beni İsraillin yaptığı gibi rabbim bana ihanet etti dercesine şekva etmektir.

Mesela hastalık Allah’ın insana bir lütfüdür ki birçok hikmeti vardır. Günahlara kefarettir, gafleti izaleye vesiledir, şefkat ve merhametin celbine vesiledir vesaire. Musibet karşısında insanın tavrı rabbi ile irtibatı kesmemek manasında ondan geldiğini bilerek sabretmektir. Sabır rahim olan Allah’ı hatırda tutmak ve hikmetini görmeye çalışmaktır. Şekva ise musibetin arkasında rabbin şefkatli elini görmeyip olayı yaratıcısından bağımsız ele almaktır, isyandır. Musibet karşısında sabır ile rabbe yöneliş ameli ‘salih’ yapar. Şekva ile rahmeti itham da ameli ‘batıl’ yapar.

Tahammül sabır değildir. Tahammül ancak yaratıcının hikmetini görüp ona ondan gelene rıza ile sabır olabilir. Sabırda yaratıcıyla müspet bir ilişkinin korunması var. Tahammülde ise musibeti kötü görüp içsel bir isyanla mukabele etmek var. Sabrın ve tahammülün farkı neticesinde saklıdır. Sabır rabbin hikmetini görüp sonunda şükre döner. Tahammül başa gelenin bir kayıp olduğu zannedilip isyan ve şekvaya sebep olur. Özünde kibir saklıdır. Ben bu hale düşecek adamıydım tavrını ima eder.

Bir diğer alan da günahın konusu olan gaflet ve isyan alanıdır. Bir günaha maruz kalan yani bir günah işleyen kişide iki tavır hâsıl olur. Bunlardan biri pişmanlıktır diğeri yeis. Günahtan sonra kişi kalbinde bir pişmanlık hissediyorsa bu onu istiğfara yöneltir ki istiğfar ve tövbe seyyieyi hasenata dönüştüren bir iksirdir. Yaratıcı onun pişmanlığını ve tövbesini hasene olarak kaydeder. Günahın kendisi ‘salih’ olmasa da peşinden gelen istiğfar ‘salih’ bir amel sayılır. Zira rabbin deyişiyle artık o hasenata kalbolmuştur. Ama günahın ardından ben kötü oldum deyip battı balık yan gider kabilinden tavır takınıp isyanı sürdürmek Allah korusun insanı cehenneme sürükleyen bir haldir.

Yine burada kul günahtan tövbe edip etmediğini şu şekilde anlayabilir. Tövbenin neticesinde kalbinde günahı işlememeye karşı bir şevk ve gayret hisseder ve bu konuda azimli olursa bu tövbe sahihtir diyebiliriz. Ama tövbenin neticesinde kalbindeki ümitsizlik hala kalıcı ise günahı işlememeye karşı bir gayret gelmiyorsa o tövbe sahih olmaz.

Burada netice olarak şükür, sabır, istiğfar amelin ‘salih’ olmasına vesile olan tavırlardır ki mü’minin niyet ve nazarıyla alakalıdır. Yine aynı şekilde niyeti ortaya koyan kibir, şekva, yeis ve isyan halleri ameli ‘batıl’ yapan tavırlardır. Kısaca Resulullah’ın deyişiyle ameli ‘salih’ ya da ‘batıl’ yapan mü’minin niyetidir. Zira ameller niyetlere göre değerlendirilir.

Rabbim niyetimizi amelimizden hayırlı kılsın ve amellerimizi de rızasına ulaştırsın. Âmin!

  10.10.2012

© 2021 karakalem.net, Abdurreşid Şahin



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut