Mutluluk ve İç Huzuru Üzerine

Aytekin Akar

İNSAN, ASLINDA hayatını kendi zihninde, bütününü mutluluk, tek tek de mutluluğun parçaları olarak tanımladığı hayalleri yakalamaya hasreder. Esas gayesi, basit te olsa, zor da olsa bir yolunu bulup iç âleminde rahat ve konfora erişebilmektir. Anlık, saatlik, günlük, üç beş ay, hatta üç beş yıl gibi kısa vadeli duyguların tatmin edilmesi, belli bir zaman dilime ait isteklerinin karşılanması ölçüsünde huzur ve mutluluğa doğru ilerlendiği inancı çok yaygındır. Ancak, göze kestirilen menzile ulaşmaya kilitlenmek yerine ünlü bir sözde belirtildiği gibi, belki de mutluluk bir hedef değil, asıl yolculuğun bizzat kendisi olmalıdır.

Kimi güzel arkadaşlıklarda, kimi iyi bir aile ortamında, kimi işinde, müzikte, sporda veya zevk aldığı türlü meşgalelerde huzuru yakalamaya çalışır. Böylece keyif içinde geçirilen zamanlarla birlikte, kendisiyle ve hayatla barışık yaşamayı da başarabiliyorsa, yüreğinde genişlik ve ferahlama hissedecektir.

Hayatı algılayış tarzımız ve beklentilerimiz, duygularımıza yön verir. Bir sıkıntı isabet ettiğinde sabırla karşılayamayarak şikâyetçi olup feryad etmemiz veya lezzetler içerisindeyken şükürsüz bir sarhoşluğa kapılmamız, huzura dönük bir bakış açısından farklı yönlere sapmalarımızın eseridir. Halbuki, dünyanın acısına tatlısına saplanıp kalmak yerine, onu sadece ahiretin tarlası olarak kabullenen ve dünyasından çok ahiretini maksat edinen birisi, neticede herşeyin ipinin Allah'ın elinde olduğunu düşünerek O'na güvenir, dayanır ve rahat eder. O'nun gücünü hissedebildiği ölçüde, imanını sağlamlaştırır. Başına gelenleri tedbir ve tevekkül içerisinde göğüslemeye gayret eder. Dağdağalı hayat koşuşturmacasında şeytanın hilelerine karşı uyanık olmaya çaba gösterir, başına gelen hiçbir durumda ümitsizliğe ve yılgınlığa düşmemeye çalışır. Her yaşanan olayın muhakkak hayırlı bir ciheti olduğunu anlar. Bir yandan büyük günahlardan kaçınırken, şeytanın küçük günahları da ehemmiyetsiz göstermesine aldanmamak için azami dikkat sarf eder. İşlediği tüm günâhlardan iki büklüm bir halde, çok büyük ve hakiki bir pişmanlık duyarak bir daha yapmamak üzere Rabbine sığınır, yüreği yerinden sökülürcesine gözyaşları içinde tevbe eder. Böylece tutarlı bir hayatı düstur bilerek, ömrünü kendi küçük Cennetinde yeşerttiği huzur ikliminde tüketirken, huzurun ancak teslimiyet içinde yaşanan kullukta olacağının farkına varmış olur.

Modern ilahların olmadığı dönemlerde mutluluğun tanımı çok sade iken, medeniyetin dinleştirilmeye çalışıldığı bu zamanda, sığ zeminlere kurgulanmasına rağmen günden güne daha bir kapsamlı hale getirilmiştir. Daha çok para kazanma, daha çok mülk edinme hırsı ve gittikçe daha kolay erişilen, çeşitlenen haz ve eğlencelere düşkünlük, tatminsizlikleri körükleyerek insanları saadet yuvalarından akın akın sokaklara, karma işyerlerine, alışveriş merkezlerine, mağazalara, marketlere sürüklemiştir. Karşılanamayan her istek, hayata karşı biriken memnuniyetsizliği ve beraberinde nimetlere karşı nankörâne kanaatsizliği doğurmuştur. Tecrübeler göstermektedir ki; lüksün zaruret kisvesine büründürülerek, sınırlarının çok geniş tutulması, şahsi ve toplumsal olarak huzursuzluğun katlanarak artmasını netice vermektedir. Kalp zayıfladıkça vücudun semirmeye meyli kaçınılmazdır. İnsanın, toplumdan, nefsinden ve şeytandan ilhamla dünyaya gözünü açtığı İslam fıtratının tersine bir hayatı benimsemesi, betonlarla kutuladığı ve zaaflarıyla donattığı dünyasında sahte mutluluklarla yetinmeye çabalayarak bile bile ömrünün heba olmasına göz yumması ne hazin bir durumdur.

İnsanın ebediyet yolunda en önemli hedefi, akıl almaz intizam ve güzellikteki bu âlemde mevcudatı ve özellikle içinde kendi varlığını sorgulamak ve önce kendisini tanımaya çalışmak olmalıdır. Yakından tanıdığınız birisinin, ihtiyaçlarını da teferruatıyla bilme imkanına sahip olursunuz. O halde, ben kimim ve neden buradayım gibi soruların cevabı asıl ihtiyaçlarımızı anlamamıza ışık tutacaktır. Onların karşılanması, hakiki mutluluğu yakalamamıza vesile olacaktır. En büyük nimet olan sağlığımız ile ve tüm sevdiklerimizle bir elimiz yağda bir elimiz balda yaşıyor olsak bile, ruhumuzun açlığı dinmedikçe, yüreğimizin derinliğinde tatminsizlik hüküm sürdükçe, aldığımız nefese kadar hayatımızdaki her şey bizim için bir gün tadını kaybedecektir.

Kalp âlemimizde ancak Rabbimizi zikrederek tatmine ulaşabileceğimiz gibi, bütün bir ömrü de sadece O'nu hatırdan çıkarmayarak harcamaya çalıştığımızda, hayatın hakiki lezzetlerine erişebileceğiz. Yani iman ile dopdolu yaşayan, zamanın bütün sahte ilâhlarına sırtını dönecek ve sadece kendisini Yaratan kudrete teslim olacaktır. Böylesine bir teslimiyet ise, tam bir tevekkül ile mutluluğa kapı aralar. Bediüzzaman'ın harika ve veciz ifadesiyle "iman tevhidi, tevhid teslimi, teslim tevekkülü, tevekkül de saâdet-i dâreyni (dünya ve ahirette mutluluğu) netice verir."

  26.06.2012

© 2021 karakalem.net, Aytekin Akar



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut