“Dede deniz”

PENCEREDEN DIŞARI bakan çocuk “dede deniz” dedi. Küçük nehrin küçük su akıntısı üzerinden geçerken deniz diye nitelendirdi onu. Basit bakış mı anlamlı bakış mı, küçük görüş mü büyük görüş mü, büyük düşünüş mü küçük hissediş mi? İzafiliğin dalgaları ve dalganışlarında değişen mana akıntıları hangi sahilde sonlanır bilinmez.

Çocuk işte değil; masumluğun gücü, mananın derinliği, anlamın büyüklüğü; küçük nehri deniz kadar anlamlı görebiliyor, basitliğin perdesini yırtıp hikmet kanatlanmalar yapabiliyor. O masumiyet, o güçlü bakış olmasa nasıl tebessüm ettirirdi dedesini ve etrafındakileri…

Bize göre basit bakıştı, nehri deniz diye görmek; gerçekte güçlü bakış onunki, onun bize gülmesi gerekirken biz ona güldük. Nehirde denizi göremeyecek kadar kalınlaşmış ve tozlanmıştı bakışlarımız. Demir rayların üzerinde köprüden geçerken bayağı bakıyorduk suya, havaya, toprağa, bahara.

Bahar gelmiş neyime; kazanmak ve alış veriş yapmak varken. Kampanyadan kampanyaya koşmak varken; ağaçların yeşillenmesi, kuşların cıvıltısı, suların şakırtısı, hayatın haşri de ne? Dede deniz; bahar; hikmet denizi, hakikat ummanı, haşir provası, diriliş muştusu.

Masumluğunu yitirmişler, tozlu düşüncelere kapılmışlar, his bulanıklığına düşmüşler göremez; çocuk gibi nehirden denize gitmeyi, damlada deryayı görmeyi, çiçekte yıldızı seyretmeyi. Bir damlada boğulur, bir öpmekte kaybolur, bir “an”da hapsolur; kendini büyük zanneden küçük kafalar.

Kâinat zerrelerin, ağaç çekirdeğin, çiçekler tohumların, derya damlaların üzerinde kurulu. Irmaklar nehirlere, nehirler denizlere, denizler deryalara akar. Zerrede kâinatı, kâinatı zerrede, çekirdekte ağacı, ağaçta çekirdeği göremeyenler; küçük su birikintisinde boğulur, ağaçta asılı kalır, kâinatın altında ezilir, ezilir de çocuklara güldürür kendini.

Zaman trenine binmiş “an” köprülerinin üzerinden geçiyoruz; altı ateş, önü bahar, önü mutluluk; önü ardı, altı, üstü, her yanı ve yönü mutluluk, kesintisiz, sınırsız mutluluk… Köprünün altı da ateş, bir o kadar kavurucu, bir o kadar varlık ile yokluk arasında götürüp getiren yakıcı ateş.

Köprünün üzerinden masumiyet gücüyle geçilir. Ben güçlülüğüne kapılanlar altına düşer, üşürler, yanarlar, yakınırlar, keşkelerde kalırlar…

Bu kaçıncı bahar, köprünün üzerinden kaçıncı geçiş? Damlada deniz görülmüyorsa boş bakış, bayağı duruş, kirli kalış…

Dede deniz diyen çocuk keşke hep böyle kalsa; masum ve güçlü. Köprünün üzerinden geçse, köprünün üzerinden geçirse…

  07.05.2012

© 2021 karakalem.net, Hüseyin Eren



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut