İslam’la yeniden doğmak...

Cihan Cambaz*

“KUR’ÂN BANA her şeyden önce kim olduğumu ve niçin yaşayacağımı öğretti. Gerçek ihtiyaçlarımın neler olduğunu ve kendimi modern yaşamdan nasıl koruyacağımı da Kur’ân’dan öğrendim.”

“Kur’ân okurken özellikle Meryem suresinden çok etkilendim ve Meryem suresini bitirdiğimde Kur’ân’ın ilahi bir kitap olduğuna dair düşüncelerim daha da güçlendi. Kur’an’da “Eğer siz Allah’ın dinine yardım ederseniz, Allah da size yardım eder.” mealinde bir ayet var. Bu ayet de o dönemler beni çok etkilemişti.”

“Bunun üzerine bir Kur’ân tercümesi aldım ve okumaya başladım. Önce Fatiha suresini daha sonra Bakara ve Al-i İmran suresini okudum. Bu sureler beni çok etkiledi ve Kur’ân’ın Allah tarafından indirildiğine inanmaya başladım.”

“Kur’ân okumadan önce zihnimde cevaplanması gereken bir çok soru vardı. Okuduğum kitaplar bu sorulara cevap veremiyordu. Fakat Kur’ân, hem sorularıma cevaplar verdi, hem de kalbime büyük bir sükunet indirdi. Kur’ân’dan bu denli etkilenmemin bir başka sebebi de, Kur’ân’ın insanın hayatını baştan aşağı yeniden düzenlemesiydi. Kur’ân, insanın yaşam sürmesi için ihtiyaç duyduğu her alana bir takım kurallar koyuyor ve insanı yeni bir hayatla tanıştırıyor.”

“Kitapçı, kasabada Kur’ân bulunmadığını Kur’ân’ı ancak Belo Horizonte şehrindeki kitapçılarda bulabileceğimi söyledi. Hiç vakit kaybetmeden atıma atlayıp Belo Horizonte’ye doğru yola çıktım. 11-12 saatlik yolculuğun ardından Belo Horizonte’ye ulaştım. Tam üç gün boyunca bu şehirde Kur’ân aradım. Üç günün sonunda bir kitapçıda nihayet Portekizce’ye çevrilmiş bir Kur’ân tercümesini okudum. Beni içine çeken, bana huzur veren bu kitabı bir an olsun elimden bırakmak istemiyordum. Kur’ân’la birlikte geçen bu bir ayın sonunda Müslüman olmaya karar verdim.”

Paragrafları daha uzatabilirim. Ama bu kadarı anlatmak istediğim şey için yeterli.

Yukarıda Kur’ân hakkında birbirinden farklı ağızlardan çıkmış yorumlar var. Hem de çok güzel yorumlar var. Merak ediyor insan değil mi? Kim söylemiş bunları. Kur’ân’la ilgili araştırma yapan bir bilim adamı mı? Yoksa doçent mi? Belki de bir öğrenci yapmıştır bu yorumlardan birini, Kur’ân’la ilgili üniversitedeki tezini hazırlarken. Evet perdenin arka tarafında olan biri olarak hemen cevabı verebilirim: Hayır.

Bu güzelim ve hayat kokan sözleri İslam’la yeni tanışmış muhtediler söylüyor. Yani hidayete erenler. Kimi Nijeryalı, kimi Alman, kimi Çinli veya Brezilyalı müminlerden sadır oluyor bu güzelim sözler. Kur’ân ile yakınlığın çok güzel ipuçlarını veren bu sözler…

Kur’ân ile yakın olmamanın ne kadar hazin sonuçlar verdiğini gösteren bu sözler…

Sizin gibi bu yazının katibi de okudu bu sözleri. Hem de burada yazılmayan diğer ayrıntılarıyla beraber. Değerli bir dostun tavsiyesiyle okuduğu bu hidayet öyküleri onda bir sorular dizisini arka arkaya getirdi :

“ Kur’ân ile ilgili küçük bir yorum yap deseler böyle içten ve samimi tarif edebiler miydim Kur’ânı? Geçenlerde kendisi aynı zamanda hocam olan bir hukukçu diyordu: Risale-i Nur bir hukuk kitabıdır.”

“Kur’ân’ı kendime ders kitabı yapabildim mi? Bir ‘Hayat Bilgisi’ kitabım oldu mu Kur’ân. Suallerimi onda arayıp da Kur’ân vasıtasıyla Rabbimle konuştuğumu kaç kez hatırladım. Ve ben Rabbimin bana seslenişini kaç kez hissettim Kur’ân okuyarak. Suallerimin cevabını sadece tefsirlerde aradım, ya da Kur’ân’ı iyi bildiğine inandığım insanlarda, hocalarda. Neden hiç Kur’ân ile birebir muhatab olmadım. Benim kitabım. Hayat kitabım. Ders kitabım…”

Sorular, bir hakikatin açılması için kapıyı zorlayan sorular…

Sorular güzeldi. Zira hayat sorularla yaşanırdı. Gelin görün ki bir de olayın başka bir boyutu vardı.

Alışkanlıkların bir gerçek gibi önümüze sürüldüğü olaylar. Yani bu suallerin sahibi meal okumanın pek de işe yarar bir şey olmadığını duymuştu çoğu zaman. ‘Meal tefsir değildir’, ‘meal Kur’ân değildir’ sözlerinin etkisiyle, meal okumak ‘olmasa da olur’ bir şey gibi lanse edilmişti. Hem de bir tefsiri okumakla beraber meal okuyarak Kur’ân’la yakınlığını arttırmak isteyenlerin yaftalandığını ya da bu çalışmalarının gereği olmayan bir çalışmaymış gibi göründüğüne ne yazıktır ki, şahit oldu. Eline almaya çalıştığı bir Kur’ân mealiyle bir türlü hakkıyla hemhal olamadı. Zira önyargılar vardı zihninde. Ancak tefekkürle dağılabilecek gaflet vardı üstünde…

Düşündü sonra. “Müslüman olarak dünyada bir insana bahşedilecek en büyük nimete ulaştım.” Sözünü inanarak söylemek için İslam’la yeniden tanışmış olmak mı gerek? Ya da ille de sonradan bu hakikati keşfedip ne kadar değerli olduğunu anlamak mı gerek. Görünüş böyle olsa da bu mümkün değil.

Şükür ki İslamiyet’i aramak meşakkatine düşürülmeyen milyonlarca insan var. Muhtemelen bunların bir çoğu yeniden Müslüman olmak istemeyeceklerdir! Yani buna ihtiyaç da yok.

Ama gelin görün ki ‘İslam’la yeniden doğmak’ için bize yol gösteren güzelim hakikatler var.

“İmanınızı lailahe illallah ile yenileyiniz” hadisi, her namazın içinde teşehhütte otururken kelime-i şehadeti yeniden okumamız, her yeni günün yeni bir âlem olması ve o yeni günün bismillah, lailahe illallah kelamlarıyla nurlandırılması, Müslümanlaştırılması…

Peki islam’la yeniden doğmak için ne yapmalıyız? İslam’la ilk defa tanışanları hatırlamaya çalışıyorum. Ne yapıyorlardı sahi?

Önce bir Kur’ân alıyorladı. Kur’ân neden bahsediyor? Bize neleri tavsiye ediyor? Neleri emredip neleri yasaklıyor? Suallerime nasıl cevap veriyor? Bizzat Kur’ân’ın kendisinden duyardı sorularının cevabını. Sonra Kur’ân’ı dinlerdi. Surelerini dikkatle ezberlerdi. Zira O’nun kitabıydı, O’nun hitabıydı. Hatta o civarda Kur’ân yoksa, başka bir şehre giderdi. Araba yoksa atla giderdi, saatlerce giderdi. Saatler sonra kitabına ulaşmanın heyecanını hissederdi.

Kur’ân’la azıcık hemhal olmanın verdiği lezzeti düşününce Kur’ân’ı derinliğiyle öğrenmenin heyecanı düşerdi içine ve kendisine Kur’ân indirilen Peygamberimizin hadisleriyle tanışırlar. Efendimizin getirdiği nurla alemin nasıl nurlandığını fark ederler hadisler ışığında. Sonra o güzelim Kur’ân’ı tefsir eden üçyüz elli bin tefsirle devam ederdi keşifleri. Her biri asrın imamı olmuş, çevrelerine ışık olmuş zatlarla hakikat kahramanlarıyla tanışır.

Nasıl büyük bir davada olduğunun idrakine varır. Kur’ân’ı bu asrın diliyle okur. Ve bu yolculuk ömür devam ettikçe devam ederdi.

Onlar İslam’la ilk defa doğmak için yaptılar bunu. Biz de ‘İslam’la yeniden doğmak’ için bir tefekküre ihtiyacımız olduğunu bilmeliyiz.

Hatta önce kendimde bunu ciddi bir ihtiyaç olarak hissediyorum. Kur’ân’la aramıza koyduğumuz engelleri aşmak için ise ciddi okumalar ve tefekküre ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum.

Bugünkü durumu İslam’la yeni tanışmış aslen Ermeni olan Cabir kardeşimiz çok kritik bir özetle şöyle sunuyor içindeki çözümüyle beraber:

“Müslüman bir ailede doğanlar İslam’ı iyi biliyorlar, ama yaşamıyorlar. Sonradan İslam!a girenler İslam’ı pek fazla bilmiyorlar, fakat İslam’ı bulmak için çok çaba sarf ediyorlar. Müslümanlar olarak ilim ve takvayı bir araya getirebilirsek sanırım halimiz şu anki durumumuzdan çık daha iyi olacak.”

Anlatmak istediklerim uzun. Bu bir önsöz niteliğinde. Bu da son söz:

“İman edenlerin Allah’ı anma ve O’ndan inen Kur’an sebebiyle kalplerinin ürpermesi zamanı daha gelmedi mi? (Hadid suresi ,16)


Not: Cennete Otostop isimli kitabıyla bu yazının doğmasına vesile olan Adem Özköse Abimiz gazeteci olarak Suriye’ye gitmişti. Gittiği günden beri haber alınamıyor. Rabbim yardımcısı olsun, muhafaza etsin. Bu kitabı tavsiye ettiği için değerli dostum, abim Murat Kabakçı’ya teşekkürler.

cihan_cambaz@hotmail.com

  11.04.2012

© 2021 karakalem.net, Cihan Cambaz



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut